Üniversiteli gençlerimizin bilgi edinme ve bilgi kullanma becerisi yönünden diğer ülke gençlerinin gerisinde kalmaları, ülkemizin geleceği konusunda kaygılanmamıza neden oluyordu. Çünkü bizlere, eğitim ve öğretim seviyesiyle ekonominin, hukukun, demokrasinin, ülke savunmasının, özetle, ‘güçlü ülke’ olmanın yakından ilişkili olduğu öğretilmişti. Üniversitelerimizin dünya sıralamasında ilk 300’e girememeleri bizleri üzüyor ve kaygılandırıyordu.
Çok mutluyuz ki, eğitim ve öğretim alanında yaşanan “kuraklığa” rağmen, ülkemizin geleceği konusunda kaygılanan, bu konudaki sorunlarımızı kısa zamanda sonlandırabilecek çözümler üreten bilim insanlarımız var. Geçtiğimiz hafta katıldığımız KENT ÜNİVERSİTE’yle tanışma toplantısında, Rektör Prof. Dr. Necmettin ATSÜ’ye de, “Üniversite sayımızın giderek artmasına rağmen, bu kurumlarımızın dünya sıralamasında eden ilk 300’e giremediklerini, bu konuda neler yapılması gerektiğini” sorduk.
Rektör ATSÜ hocamız, “Sorun en fazla beş senede çözülebilecek basit bir sorun” diyor.
Geçtiğimiz hafta içinde, Engelsiz Eğitim Vakfı (ENEV) tarafından kurulmuş olan KENT ÜNİVERSİTESİ’nin Taksim’deki yerleşkesinde gerçekleştirilen tanıtım toplantısına giderken, aklımdaki en önemli soru, “Eğitim ve öğretim sistemimizi en kısa zamanda nasıl geliştirebiliriz?” sorusuydu.
Üniversiteli gençlerimizin bilgi edinme ve bilgi kullanma becerisi yönünden diğer ülke gençlerinin gerisinde kalmaları, ülkemizin geleceği konusunda kaygılanmamıza neden oluyordu. Çünkü bizlere, eğitim ve öğretim seviyesiyle ekonominin, hukukun, demokrasinin, ülke savunmasının, özetle, ‘güçlü ülke’ olmanın yakından ilişkili olduğu öğretilmişti. Üniversitelerimizin dünya sıralamasında ilk 300’e girememeleri bizleri üzüyor ve kaygılandırıyordu.
2017 yılı sonlarında, üniversite sınavlarında değişikliğe gitme kararına ilişkin bir açıklama yaparken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da, benzer kaygıları dillendirmişti: “Türkiye’de iki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim ve öğretimdir, kültürdür.”
NEDEN?
Temel eğitim aşamasında gereken birikimi elde etmelerini sağlayamadığımızdan, gençlerimiz üniversitede, insanlık alemine herhangi bir alanda katkı sağlayabilecek bilgi, teknoloji ve fikir üretemiyorlar, buluş yapamıyorlar. Böyle olunca da üniversitelerimiz, sayıları giderek artmış olmasına rağmen, dünya çapındaki başarı sıralamasında ilk 300’e bile giremiyorlar.
177’si devlet üniversitesi olmak üzere toplam 206 üniversitemiz var. Öğretim mekanları ve donanımlarında büyük artışlar olmasına rağmen, eğitim ve öğretim kalitesinde bu artışa paralel bir başarı elde edemiyoruz. Üniversite-işdünyası arasında dayanışma ve işbirliği sağlayamadığımız için de, üretim ve kalkınmanın muhtaç olduğu gücü doğru kanalize edemiyoruz.
Gençlerimiz, bilgi edinme ve edindikleri bu bilgi birikimini kullanarak yeni birşeyler üretme becerisi bakımından kıyaslandıklarında, dünya ortalamasının çok altında kalıyorlar. Bu konuda da, “Gençlerimize, hem kendi değerlerimizi hem de gelişmiş toplumların benimsedikleri temel değerleri gerektiğince öğretemiyor muyuz?” sorusunu gündeme geliyor.
Küresel çapta en güvenilir ve en kapsamlı eğitim konulu araştırmalar yapan PISA’nın 2000 yılında bu yana, her üç yılda bir 15 yaş grubu öğrencilerin temel bilgi ve beceri düzeylerini tespit edebilmek amacıyla gerçekleştirdiği ve 65 ülkeyi kapsayan araştırma sonuçlarına göre yapılan sıralamada da övünülecek bir başarı sergileyememişiz.
PISA’nın 1 ile 6 arasında yaptığı derecelendirmeye göre, Türkiye’deki öğrencilerin Yüzde 42’si 1’inci seviyeyi aşamamış.
PISA’nın 5. ve 6. seviyesinde yer alanlar üst performans grubu sayılıyorlar. Ülkelerinin geleceğini şekillendirebilecek üstün yetenekli elemanların bu gruptan çıktığı kabul ediliyor. O nedenle, ülkelerin bu üst performans grubundaki başarıları çok önemseniyor. Bu üst performans grubundaki öğrenci sayılarına göre yapılan değerlendirmeye göre Türkiye, matematikte yüzde 6, okumada yüzde 4, fende yüzde 2 iken, her üç dalda da birinci olan Çin’in matematikte yüzde 55, okumada yüzde 25, fende yüzde 27, Güney Kore’nin matematikte yüzde 31, okumada yüzde 14, fende yüzde 12 olması dikkate almamız gereken bir sonuçtur.
Peki, ülkemizin gençleri, dünyadaki yaşıtlarına oranla daha az yetenekli oldukları için mi başarılı olamıyorlar? Bu soruya “evet” dememiz haksızlık olmaz mı? Ortada ciddi bir sorun olduğu, fakat doğru teşhis konulduğunda buna çözüm üretilebileceği konuşuluyordu.
Çok mutluyuz ki, eğitim ve öğretim alanında yaşanan “kuraklığa” rağmen, ülkemizin geleceği konusunda kaygılanan, bu konudaki sorunlarımızı kısa zamanda sonlandırabilecek çözümler üreten bilim insanlarımız var. Geçtiğimiz hafta katıldığımız KENT ÜNİVERSİTE’yle tanışma toplantısında, Rektör Prof. Dr. Necmettin ATSÜ’ye de, “Üniversite sayımızın giderek artmasına rağmen, bu kurumlarımızın dünya sıralamasında eden ilk 300’e giremediklerini, bu konuda neler yapılması gerektiğini” sorduk.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ HİÇ DE ZOR DEĞİLMİŞ; İŞTE ARANAN FORMÜL
KENT ÜNİVERSİTESİ Rektörü Prof. Dr. Necmettin ATSÜ hocama sorumu yönelttiğimizde, umutlarımızı canlı tutacak bir yanıt almayı bekliyordum, ama itiraf etmeliyim ki, önümüze üzerinde çok çalışılmış, çok net bir çözüm modeli konulmasını beklemiyordum. Bu ülkenin sorunlarıa odaklanmış, çözüm önerileri üretmiş bilim insanlarımızın varlığı hepimizi mutlu etti. Prof. Dr. Atsü, üniversitelerimizin kalite sorununun en çok beş yılda çözülebileceğini savunurken şöyle diyordu:
“Onun yolu çok basit. Bir kere o işi akademisyenlere sevdirmek lazım; akademisyenliği sevdirmek ve özendirmek lazım.
Bu nedir?
Birincisi maddi özendirme, ikincisi manevi özendirme.. Şimdi en zeki, en başarılı ve akademisyenlikte üstün potansiyelleri olan bu çocuklar nereye gidiyorlar? Bu çocuklar özel sektöre gidiyorlar. Yani akademisyenlikten uzaklaşıyorlar, gerçek potansiyellerinden uzaklaşıyorlar.
Akademisyenler içinde ne yazık ki, (bunu bir özeleştiri olarak söylüyorum) , sektörde yer bulamayan, bulamayacağını düşünen, aslında birinci plandaki çocuklardan ziyade, onların biraz gölgesinde kalmış çocuklar akademisyenlikte kalıyorlar ve yıllar geçtikçe sayıları artarak kronikleşen bir probleme dönüyor.
Şimdi biz, şu imkanları versek, yani bu bahsettiğim birinci gruptaki çocukları hem özel işlerde çalışan, parasını kazanan, hak ettiği, kendine layık gördüğü hayatı yaşayabilen imkanları ulaştırsak, ama hem de üniversite içinde tutabilsek, bu olur.
Yani onlardan, ‘gelin, tamamen üniversitede çalışın’.. bunu da bekleyemezsiniz; onlar reaktör kafalar. Onlara, devletin yüksek kurumunun, devletin o imkanları vermesi lazım. Onlar, devlet-özel beraber çalışacak sistemleri kurması lazım.
Bunlar kurulursa, yani, o dışarıya kaçmış ekibin -tamamına gerek yok- yarısını alsak, ben size birşey söyliyeyim, hemen beş senede iş toparlanır; ilk üçyüze de gireriz. Yirmi seneden bahsetmiyorum..
Ben size en basitini söyliyeyim; kendi alanımdan gideyim, tıp alanından.. Eskiden, o sizin dediğiniz daha iyi olduğumuz yıllarda, İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi’nin bütün hocaları, hem üniversiede çalışırlardı hem de özel sektörde çalışırlardı. Bizim hocalarımız cumartesi, pazar, gece saat 10’a kadar üniversitede çalışırlardı, boş zamanlarında da gider dışarıda paralarını kazanırlardı. Çünü serbestileri vardı.
Ne oldu? Belki yanlış yönlendirme, belki yanlış planlamayla bence bir yanlışlığa gidildi. Tamgün Yasası diye birşey çıkardılar, ortaya bir set çekildi; ‘Ya oraya, ya buraya’ denildi. O zaman, bu söylediğim daha özellikli hocaların tamamı -çünkü onlarının tamamı para kazanma gücüne de sahipti- gittiler parayı seçtiler.
Niye? Onların çocukları var, onların kendi hayatları var. Adam gelmiş elli yaşına, 60 yaşına.. Para da kazanmak istiyor.. O da, çocuğu iyi okulda okusun istiyor.. Hepsi öyle.. Sağlık derken, sadece sadece sağlığı hedefe koymuş olmayayım; pekçok alanda böyle oldu ve burada kendi içimizde bir beyin göçü yaşandı. Bir de tabii, dışarıya da beyin göçü oldu. Yani bu problemler dışarıya da beyin göçünü getirdi ve hala devam ediyor.
ASLINDA ÇÖZÜM ÇOK BASİT
Aslında çözüm çok basit; şu andaki yöneticiler olsun, şu andaki hükümet olsun, cumhurbaşkanı olsun.. bunlar çok ileri görüşlü insanlar ve bunlar gerçekleri görüyorlar. Bence bunların hepsi yavaş yavaş düzeliyor.. Biz bunların hepsini görüyoruz. Bir 10 sene evvelinden çok daha iyiye gidiyoruz.
Bunların hepsi tedricen düzeldiği zaman; inanın, dediğim yapılsa, öyle yirmi seneye falan ihtiyaç yok. Beş senede bu kadrolar burada tekrar birleşir ve beş sene sonra Türkiye, yine o eskiden olduğu gibi, ilk 300’lere, 200’lere ulaşarak yukarılara çıkar.
Üniversitelerimizin dünya sıralamasında ilk 300’lere, 200’lere girememesinin sebebi, iç ve dış beyin göçü.. Onu engellediğimizde hiçbir problem olmaz. Türkiye’de o beyinler var. Çünkü, bizim sistemde bir sıkıntımız yok. Çözümlenemeyecek bir problem değil, aslında; çok basit bir problem. Çok basit çözülebilecek birşey.”
TEŞEKÜR EDİYORUZ
Rektörümüz Prof. Dr.Necmettin ATSÜ hocama, kaygılarımızı büyük ölçüde gideren bu açıklamaları için teşekkür ediyorum. Çünkü sorun doğru teşhis edilmişse, çözüm bulmak kolaylaşır.
KENT ÜNİVERSİTESİ
KENT ÜNİVERSİTESİ Engelsiz Eğitim Vakfı (ENEV) tarafından kurulmuş. ENEV VAKFI, rahmetli Başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz ailesi tarafından yönetiliyor.
Üniversitenin Taksim’deki kampüsü tarihi Alman Hastenesi’nin özenli ve titiz restorasyonuyla oluşturulmuş. Kağıthane kampüsü ise, görkemli ve modern yapısıyla, çağdaş Batılı bir üniversite donanımıyla dikkat çekiyor. Taksim kampüsü 25 bin, Kağıthane kampüsü ise 70 bin metrekare.
Kent Üniversitesi olarak kaliteli bir eğitim vermeyi planladıklarını belirten Rektör Prof. Dr. Atsü, üniversitesinin hedefleri hakkında da şunları söyledi:
“Hedefimiz, ulaslar arası bir tıp fakültesi olmaktır. Bugün onayı geldi; gelecek yıl Eczacılık Fakültemiz de olacak. Biz işe sağlıkla başladığımız için, piramidi doğru kurmaya çalışıyoruz.”
“...Taksim kampüsümüzde, şu anda, Eczacılık Fakültesi ve Sanat Tasarım Fakültesi var, ama önümüzdeki sene, Diş Hekimliği Fakültesi’nin, hem fakülte hem de hastane olarak büyümeye ihtiyacı nedeniyle, Eczacılık Fakültesi’nin ya tamamını ya da büyük bir bölümünü Kağıthane’ye taşıyacağız, ama şu anda gastronomi bölümü mutfakları burada, Sanat Tasarım Fakültesi içinde iç mimari ve onun atölyeleri var. Önümüzdeki dönem onları Kağıthane’ye götüreceğiz ve buradaki kapasiteyi bir miktar daha artıracağız.
İstanbul Kent Ünivesitesi olarak iyi bir eğitimcilik yapmaya çalşıyoruz. Bu yıl, 200’ü yabancı ülkelerden olmak üzere, toplam 8.500’ün üzerinde öğrencimiz olacak. Bu öğrencilerimizin barıma sorunlarını da Yurt-Kur’la yaptığımız anlaşmayla çözdük. Prof. Dr. Hakkı TANYERİ hocamızın uluslar arası çapta bir Diş Hekimliği Fakültesi oluşturma, Saç Bakımı ve Güzellik Hizmetleri Ön Lisans Programı Başkanı Doç Dr. Nilhan ATSÜ hocamızın, bölümünden mezun olacak öğrencilere çok geniş yelpazede çalışma olanağı kazandırma hedeflerini de s dikkate almak gerekir.
Bütün bunları birarada düşününce, Kent Ünversitesi bence güzel bir seçim.”