Sara annesine dönerek kızgın bir ifade ile:

- Evet, Sarp beni hiç aramamış olabilir. Ama bu beni unuttuğu, sevmediği anlamına gelmez. O mutlaka bir gün çıkıp gelecek. O güne kadar da bekleyeceğim. Bir daha bu konunun açılmasını istemiyorum. Henry’de söyle lütfen. Evlilik teklifini ret edeceğimi iyice bellesin.

Kızgınlıkla bağıra, bağıra söylediği bu sözler sonrasına Sara, kapıyı çarparak evden çıkıp, iş yerine hareket etti. Aslında o sabah Henry Sara’ya uğrayıp işe o götürecekti. Yaşananlardan habersiz Sara’yı almaya gelen Dr. Henry, Sara’nın onu beklemeden evden çıkmasına bir anlam veremedi! Vera da Sara ile aralarında geçen konuşmadan Dr. Henry’e hiç bahsetmedi. O hala bu evliliğin nasıl gerçekleşebileceğinin peşindeydi…

Üsteğmen Sarp’ı evinde konuk eden Bay Andre o sabah uyandığında, Sarp’ın Sara’ya verilmek üzere kendisine emanet ettiği kutuyu eline almış inceliyordu. ‘’Ne zarif bir kutu… İçinde birbirlerine delicesine seven iki özel insanın ne çok anıları vardır’’ diye düşündü. Bu kutuyu en kısa zamanda sahibine iletmeliydi. Bu akşam Sara’nın oturduğu eve gidip, kutuyu ona teslim edecek, hem de Sarp’ın onu görmeye geldiğini ama neden göremediğini anlatacaktı. Çok heyecanlıydı. Acaba Sarp’ın yaşadıkları karşısında Sara ne yapacaktı?

Sarp ise; Helsinki tren garında geçen huzursuz gecenin sabahına uyanmış, elinde valizi onu Almanya’ya götürecek treni bekliyordu. Trenin gelmesine az bir zaman kalmıştı. Nihayet tren göründü. Sarp, kompartıman numarası yazan biletine bir kez daha baktı. Trene binmeden önce son bir defa çevresini kontrol etti.

İçinden bir ses; ‘’Andre’ye bıraktığı hediye kutusu Sara’ya ulaşmışsa, Sara’nın ona mutlaka yetişeceğini’’ fısıldayıp duruyordu!

Ama böyle bir mucize ne yazık ki, gerçekleşmedi. Tren çoktan hareket etmişti bile. ‘’Elveda aşkım, elveda Sara’m’’ diye fısıldadı. Bu fısıltısı tren raylarından çıkan gıcırtılı sese karışıp gitti. Uzayıp giden bu yolun bir daha dönüşü yoktu! Ne yazık ki, onu bir daha göremeyecekti…

Sara’nın o gün içinde tarif edemediği bir huzursuzluk oluşmuş, bu huzursuzluğu bir türlü üstünden atamıyordu! Ne yaparsa yapsın bu halinden kurtulamamış, akşam olmasını zor beklemişti. Mesaisi biter, bitmez iş yerinden kaçarcasına çıktı! Bu şekilde Dr. Henry’i de görmemiş olacaktı. Sık adımlarla yürüye, yürüye eve giderek hava almayı planlamıştı. Hem böylelikle az da olsa içindeki o sıkıntıyı atabilecekti…

Eve geldiğinde, onu Kaipuu karşıladı. Annesinin boynuna sarılarak, bahçede salıncağa bindirmesini istedi. Sara onu kıramamış, bahçede oynamaya başlamışlardı.

Kaipuu her geçen gün babasına daha çok benziyordu. Sara, ‘’Allah’ım ne olur sana yalvarıyorum, Kaipu’yu beni Sarp’a kavuştur. Biz onsuz ne yapacağız?’’ diye söylendi. Annesi henüz evde yoktu. Genelde arkadaşı Monica ile birlikte dolaşmaya çıkardı. Herhalde onunla birlikteydi.

Sara, Kaipuu ile birlikte oynarken, bahçe kapısının önünde güzel bir arabanın durduğunu, araçtan yaşlı ama iyi giyimli bir adam ile genç bir kızın indiğini gördü. Şaşırmıştı! Gelenler kim olabilir acaba diye düşündü…

Yaşlı adam, bahçe kapısının önünden seslendi:

- Merhaba Bayan Sara’yı görmeye gelmiştik. Evde mi acaba?

Sara merakla:

 - Evet, buyurun ben Sara’yım. Buyurun lütfen içeriye geliniz, dedi.

Andre torunu ile bahçeye geçti. Bahçe koltuklarından birine oturduktan sonra:

- Sara hanım sizi rahatsız ettik ama size vermem gereken, size ait olan bir emanetiniz var bende. Onu getirmiştim, dedi.

Sara, öylesine şaşırmıştı ki! Kalbi yerinden çıkacak gibi heyecanla çarpmaya başlamıştı! Bu yaşlı adamda kendisine ait ne olabilirdi ki?

Andre yerinden kalktı, Sarp’ın Sara’ya vermesi için ona emanet ettiği hediye kutusu paketini Sara’ya uzattı.

Sara, heyecanla paketi aldı, aceleyle açar açmaz; yıllar önce Sarp’a vermiş olduğu hediye kutusunu görünce büyük bir çığlık attı.

Adeta nefesi kesilmişti!

DEVAM EDECEK...