MİHR-U MÂH SULTAN MEDRESESİ
İstanbul Fatih’te Edirne Kapısı’nda, sur’ların hemen dibinde, Fevzipaşa Caddesi üzerinde bulunan medrese’nin de aralarında bulunduğu Mihr-u Mâh Sultan Külliyesi, Kanûnî Sultan Süleyman’ın kızı, Mihr-u Mâh Sultan’ın, Cihan Mi’mârı, Koca Sinan’a yaptırmış olduğu, cami, sıbyan mektebi, çifte hamam, çarşı ve medrese’den meydana gelmiştir. 
03 Mart 1924’de bütün medrese’lerin kapatılmasıyla birlikte uzun bir müddet kaderine terk edilmiş, daha soraki yıllar’da, talebe yurdu, İstanbul’daki ba’zı gündüzlü Kur’ân Kursu talebe’sinin geceleri kaldıkları bir mekân hâline gelmişti. 17 Ağustos 1999’da meydana gelen zelzele’de, cami ve külliye önemli ölçüde hasar görmüş, uzun yıllara sâri bir restorasyon sonunda esaslı bir şekilde onarılmıştır. 
SULTAN SELİM, HALICILAR MEDRESE’Sİ
İstanbul Fatih’te, Vatan Caddesiyle Oğuzhan Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunan bu medrese, Kanûnî Sultan Süleyman, babası Yavuz Selim hatıratına saygı olarak, (1512-1520) tarihleri arasında yaptırmıştır. 
Yavuz Selim, Anadolu Birliği’nin te’mini, Devlet-i Aliyye’nin selâmeti için çok yoğun ve yorucu çalışmalar arasında bir nebze dinlenebilmek için, Bayrampaşa vâdilerinden gelip, günümüzde Vatan Caddesi boyunca uzanıp, Langa bostanlarından Marmara’ya dökülen bu dere kenarında, o zamanları orman olan bu sahada, biraz kendisini dinler, musâhibi, Hasan Can’a söylediği gibi, Allah ile başbaşa kalırdı. 
İşte, Oğul Kanûnî, babasının dinlendiği ve Allah’ı ile başbaşa kaldığı bu yerde babası anısına bu medrese’yi inşa ettirmiştir. 
Mi’mar Koca Sinan’ın tüm eserlerinin bir listesini veren “Tezkiretü’l-Ebniye, Tezkiretü’l-Bünyan ve Tuhfetü’l-Mî’mârîn”e göre, bu medreseyi de Mi’mar Sinan yapmıştır. Fakat inşa tarihi tam olarak verilmemiştir. Ba’zı kaynaklar, inşa tarihi olarak (1548-1549) tarihini verirler. Medrese’nin geniş dershânesi, (1562-1563) yılında bir minare ve minber ilâve edilerek mescid haline getirilmiştir. 
Medrese, 1914 yılında çevresinde çıkan bir yangında hasar görmüş, 1918’de bir müddet İmarethâne olarak kullanılmış ise de, aynı yıl yeni bir yangınla, tamamen harap olmuştur. Medrese, 1958-1962 yılları arasında, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından esaslı bir şekilde restore ettirilmiştir. Bundan sonra, İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü’nün yazma eserler ve halılar’dan oluşan Teberrukât deposu olarak kullanılmıştır. 1968 yılında da, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, Yazı Sana’tları Müzesi haline getirilmiş, bu müze’nin Beyazıd Külliyesi’ndeki Medrese’ye taşınmasından sonra da 1994 yılından i’tibâren Sağlık Vakfı’na bağlı Şâdiye Hatun Teşhis Kliniği olarak kullanılmakta olup, bu medrese de diğer pek çok medrese gibi, Vâkıf’ın şartı ve gayesinin dışında kullanılmaya devam edilmektedir. 
Medrese, Vatan Caddesi’nin açılma çalışmaları ve çevre düzenlemesi sonucu biraz çukur yerde kalmıştır. 
AMCAZÂDE HÜSEYİN PAŞA MEDRESE’Sİ
İstanbul Fatih Saraçhanebaşı’nda, Mimar Ayas Mahallesi’nde bulunan, Amcazâde Hüseyin Paşa Medresesi, dershâne, mescid, kütüphâne, sıbyan mektebi, on altı medrese hücresi, sebil ve sonradan bunlara ilâve edilen bir çeşme’den meydana getirilmiş, 2580 m2’lik bir sahaya yayılmıştır. Medreseyi Sultan 2. Mustafa (1695-1703) devrinin Sadrazamı, Köprülüzâde ailesinden Amcazâde Hüseyin Paşa yaptırmıştır. 
Amcazâde Hüseyin Paşa, Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizin zayıfladığı ve gerilemeye başladığı zor dönemde Sadrazam’lık yapmıştı. Hüseyin Paşa’nın bu medrese’den başka, Boğaziçinde bir yalısı, Edirne’de, Buçuktepe’de kasr’ı ve Bursa’da bir tekkesi bulunmaktadır. Ayrıca, Edirne’de, başta çeşmeler olmak üzere pek çok hayır eser’leri vardır. 
Medrese, tabi’î âfetler ve yangınlardan ötürü zaman içinde harap bir hale gelmiş, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1940 ve 1957, 1958 yıllarında esaslı bir şekilde onarılmıştır. 1966 yılı sonlarında orjinal görünümüne uygun biçimde bir kerre daha restore edilmiştir. Hâlen, Vakıflar Başmüdürlüğü, İnşaat Malzemeleri Müzesi olarak, vâkıf’ın şartı ve asıl gâyesi’nin dışında kullanılmaktadır. 
ŞEYHÜLİSLÂM ES’AD EFENDİ MEDRESE’Sİ
İstanbul Fatih’te, Çarşamba semtinde, Manyâsîzâde ve İsmailağa Cadde’lerinin kesiştiği nokta’da bulunan bu medrese’yi Sultan I. Mahmud (1730-1754) döneminde Şeyhülislâm, Es’ad Mehmed Efendi yaptırmıştır. Medrese, yanındaki cami avlusundan köfeki taş’lardan pencereleri olan bir duvarla ayrılmaktadır. Bu duvarın ortasındaki bir kapıdan Dârü’l-Hadîs’e girilmektedir. Bu kapının basık kemeri üzerindeki mermer kitâbe’de 1848 yılında inşa edildiği yazılıdır. Medrese, Osmanlı Mi’marîsi’ndeki Klasik ve Barok Mi’mârî arasında geçiş döneminde yapılmış olmasına rağmen, Klasik Dönemin Mi’mârî uslubu daha baskındır. Ancak, avlu kapısının kemerlerindeki rozet ve yan sövelerdeki motifler Barok Mîmârî husûsiyetleri taşımaktadır. Kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla, medrese’nin 1914 yılında harap hâle geldiği ve 1918 yılında büyük Fatih yangınında Harikzede aileleri tahsis edildiği anlaşılmaktadır. 
Medrese, hemen yanındaki İsmailağa Cami’i ile birlikte 1952’de onarılmıştır. Bundan sonra, 1979 yılında bir kez daha esaslı bir şekilde onarılmıştır. Medrese, hâlen, İsmailağa Cami’i İlim ve Hizmet Vakfı tarafından kullanılmakta olup, vâkıf’ın şartı’na, gâyesine uygun kullanılan ender medrese’lerden birisidir. 
FEYZULLAH EFENDİ MEDRESE’Sİ
İstanbul Fatih’te, Macar Kardeşler Caddesiyle Feyzullah Efendi Sokağı’nın kesiştiği noktada bulunan bu medrese, kitâbe’sinden tespit edildiğine göre, Sultan 2. Mustafa’nın (1695-1703) hocası, Şeyhülislâm Feyzullah Efendi, kitaplık, mektep ve çeşme ile birlikte, adetâ küçük bir külliye konumunda 1700 yılında yaptırmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Ancak, Şeyhülislâm Feyzullah Efendi döneminde Mimarbaşı olarak vazife yapan, Kayserili, Mehmed Ağa tarafından tasarlandığı düşünülmektedir. 
1912 yılında, Macar Kardeşler Caddesi’nin genişletilmesi çalışmaları sırasında mektep tamâmen ortadan kaldırılmış, tespitlerimize göre, medrese’nin de bütünüyle ortadan kaldırılması kararlaştırılmışken, bu yıllar’da, İstanbul’da, Fransa Büyükelçisi olarak bulunan, Büyükelçi’nin eşi, Madam Bombar’ın, o yıllar’da İstanbul Eski Eser’lerini Koruma Encümeni, Şeref Üyesi olması hasabiyle ve Madam Bombar’ın büyük gayretiyle bu medrese yıkılmaktan ve tamâmen yok olmaktan kurtulmuştur. Harap vaziyetteki yapı, 1916 yılında İstanbul Muhibleri Cemiyeti tarafından ta’mir edilmiş, Ali Emirî Efendi’nin çoğu yazma olan, zengin kütüphanesini bağışlaması üzerine, medrese, kütüphâne’ye dönüştürülmüş ve günümüzde de “Ali Emirî Efendi Kütüphanesi” olarak kullanılmaktayken, daha sonra, diğer kütüphane’lerle birlikte, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiş ve “Millet Kütüphânesi” olarak hizmet vermeye devam etmiştir, hâlen de etmektedir..
GAZANFER AĞA MEDRESE’Sİ 
İstanbul Fatih’te, Kırkçeşme Mahallesi, Atatürk Bulvarı üzerindeki Bozdoğan Kemeri’ne bitişik, Gazanfer Ağa Medrese’si, 1596 tarihli Kitâbesi’nden öğrenildiğine göre, Sultan 3. Mehmed’in (1595-1603) Kapı Ağa’larından Hasodabaşı’sı Gazanfer Ağa tarafından yaptırılmıştır. 16. yüzyılın sonlarında yaptırılan bu medrese, Mi’mar Davud Ağa’nın Başmi’marlığı sırasında yaptırılmıştır. Medrese türbe ve sebil’den oluşan küçük bir külliye mahiyetindedir; Girişte ön avlunun tam karşısında medrese hücre’leri (odaları), Kuzeydoğu köşesinde dışarıya taşkın bir biçimde sebil yerleştirilmiştir. Avlu duvarı ile türbe’nin arasına sonradan yapılan definlerle küçük bir de hazire meydana gelmiştir.
Medrese, 1782 büyük Fatih yangınında tamâmen harap olmuş muhtelif zamanlarda onarılmıştır. Son olarak da, 1943-1944 yıllarında tekrar restore edilmiş, günümüze çok iyi bir şekilde gelebilmiş ender tarihî eser’lerimizden birisidir. Ön avlunun batısında yer alan medrese’nin avlusu kare plânlıdır. Kesme Köfe taşı ile yapılmış, batı cihetindeki duvarlar, taş ve tuğla sıralarından oluşturulmuştur. Medrese’nin doğu cephesindeki kapı basık kemerlidir. Ön avludan iki basamakla çıkılan sahanlığın üzeri ahşap bir saçakla örtülmüştür. Baklava başlıklı on iki sütunun taşıdığı revakların üzeri pandantifi geçişlerle on altı kubbe ile örtülmüştür. Revakların arkasındaki giriş dışında medrese U şeklinde on dört hücreden meydana gelmiştir. Güneybatı köşesine ise bir oda daha ilâve edilmiştir. Bu odalar birer kapı ve pencere ile avluya açılırlar. Her odanın içerisinde birer ocak niş’i ile onun iki yanında birer dolap nişi’ne yer verilmiştir. 
Medrese’nin dershâne bölümünün içerisinde de karşılıklı birer niş iki yan duvara yerleştirilmiş. Bu niş’lerden birisi mihrab nişi olarak kullanılmıştır. Bu niş’lerin yanına da birer dolap niş’i yapılmıştır. 
Gazanfer Ağa Medresesi, 1943-1944 yılından sonra esaslı bir restorasyon’dan sonra uzun bir müddet Belediye Müzesi olarak kullanıldıktan sonra, İstanbul Belediyesi tarafından terk edilmiş, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1989 yılında, Karikatürcüler Derneği’ne tahsis edilmiş olup, Vâkıf’ın şartına ve gâyesine çok uzak, Karikatür ve Mizah Müzesi olarak kullanılmaktadır. 
ŞEHZÂDE MEHMED MEDRESE’Sİ
İstanbul Fatih’te, Şehzâdebaşı’nda, Cihan Pâdişah’ı, Kânûnî’nin kendisinden sonra, Devlet-i Aliyye’nin başına geçmesini çok arzu ettiği Şehzâdesi, Mehmed için yaptırdığı Külliye’nin bir bölümü olarak inşa ettirilen Medrese, Cami’in kitabesinden öğrenildiğine göre, 1544-1448 yılları arasında yaptırılmıştır. Medrese büyük bir külliye’nin bir parçası olduğu için, dershâne ve 20 medrese nücresinden ibârettir. Medrese hücrelerinin önünde yuvarlak mermer sütûnlar baklava başlıklı olup birbiriyle yuvarlak kemerlerle birleştirilmiştir. Üzerleri kubbe ile örtülüdür. Revak’ların arkasındaki medrese hücreleri kubbeli olup, avluya bir kapı ve bir de dikdörtgen söveli pencere ile açılmaktadır. İçlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmaktadır. Girişin tam karşısında bir eyvan ve helâ’lar yerleştirilmiştir. Dershâne kısmının içerisinde bulunan mihrap dershâne’nin aynı zamanda mescid olarak da kullanıldığını göstermektedir. 
Şehzâde Mehmed Medrese’si, İstanbul Medrese’leri arasında, yüksek seviye’de eğitim veren bir medrese olup, zamanla harap hale geldiğinden, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek, 1950 yılından sonra Yüksek Öğretim Kız Yurdu olarak tahsis edilmiştir...