YİRMİNCİ YÜZYILIN EN KORKUNÇ TRAJEDİSİ:
HOCALI SOYKIRIMI

HASAN HASANOV, RAUF ALiYEV  (Azerbaycan Halk Gazetesi)

Tarihte toplu insan katliamlarıyla sonuçlanan korkunç olaylar çok olmuştur. Fakat, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası arenada savaş aleyhine şekillenen genel kanı, sulh taraftarlarının umutlarını artırdı. Sonraki dönemde bir zamanlar birbirine düşman olan devletlerin birleşerek Avrupa Birliği yaratması bu umutları daha da artırdı. Şu anda Dünya'nın çeşitli bölgelerinde çatışmaların devam etmesine rağmen, modern dünya insan hak ve özgürlüklerinin korunması konusuna özel önem veriyor ve bu yolda belirli takdire layık adımlar atılıyor. Azerbaycan'ın ayrılmaz dilber köşesi Dağlık Karabağ'da bulunan Hocalı kentindeki yurtlarından zorla çıkarılan ve mucize eseri hayatta kalmayı başaran Azerbaycan Türkleri de bu hümanist fikirlere rağbet besliyor, insan haklarına saygını  yüksek değerlendiriyor, modern dünyanın adil ve hümanist prensiplerini alkışlıyorlardı. Ama...

26 Şubat 1992  tarihte insan hak ve özgürlüklerinden ağız dolusu konuşan modern dünyanın gözü önünde Hocalı'da dehşet verici trajedi  yaşandı. Ermeni silahlı birlikleri SSCB devrinde Hankenti’nde   bulunan, takım ve özel heyetinin büyük bölümü esasen Ermenilerden oluşan 366. Motorlu Alay’ın zırhlı araçları ve askerlerinin yardımı ile eli silahsız, savunmasız Hocalı Türklerini vahşicesine katlettiler. Sağ ele geçirdikleri insanlara olmadık işkenceler yaptılar; çocuk, ihtiyar, kadın demeden hepsini hunharca öldürdüler. Modern dünya 26 Şubat 1992 tarihte tecavüze maruz kalan kadınların, acımasızca karnı yırtılan bebeklerin çığlıklarını duymadı. Ya da olanları görmezlikten gelerek duymak istemedi...
Katliamdan kurtulanlar anlatıyorlar; Ermeni mezarlığına  getirilen 4 Mesheti ve 3 Azerbaycan Türkü’nün başını bıçakla  kestiler. Sonra aynı bıçakla daha 2 Azeri’nin gözlerini çıkardılar.  Daha sağken kişilerin derisi soyuluyordu, insanlara amansız işkenceler veriliyordu. Bunu yapan Ermeniler,  “Kahrolsun Türkler” diye bağırıyorlardı. İşkencelere maruz kalan, katledilen insanların "suçu"  anlaşılmıştı.  Türk olmaktı onların “suçu”.  Ermeniler tarafından katledilmenin nedeni buydu. Ya, peki Dünya neden bu günahsız insanların katline, trajedisine etiraz etmedi? Bunu anlamak gerçekten çok zor.
Ermeni katliamçıları ve 366. Alayın  askeri birlikleri Hocalı şehrini bir gecede yeryüzünden sildiler. 613 sivil, günahsız kişinin  hepsi katledildi. Onlardan 106’sı kadın, 63’ü çocuk, 70’i ihtiyar insanlardı. 1275 kişi esir alındı, hala 150 kişinin kaderinden hiçbir haber yok. 8 aile tamamen yok edildi, 25 çocuk her iki ebeveynini, 130 çocuk ebeveynlerinden birini kaybetti.
Hocalı soykırımının dehşetli bir trajedi olduğunu sadece biz demiyoruz. Olayın tanığı olmuş çeşitli yabancı ülke gazetecileri de Hocalı soykırımını insanlık trajedisi adlandırıyorlar. 1992 yılında Hocalı'da yaşananlardan bahseden makalelerde de bunu okuyoruz. Örneğin, Ermenileri bugün de korumasından mahrum etmeyen ülkeden,  Fransa'dan olan jurnalist Jan-İv Yunet yazıyor: "Biz Hocalı faciasına tanık olduk, yüzlerce sivil katledildi. Kadınların, erkeklerin, ihtiyarların ve Hocalı’nı savunan insanların meyitlerini gördük. Biz helikopterle kuş uçuşu hündürlüyünden Hocalı çevresinde ne gördükse hepsinin fotoğrafını çekiyorduk. Bu korkunç manzaraydı. Ben yaşlı insanlardan Alman faşistlerinin acımasızlığı konusunda çok duydum, fakat Ermeniler 5-6 yaşındaki çocukları,  sivil halkı öldürmekle faşistlerdende beter olduklarını kanıtlamışlardı. Biz hastanelerde,  hatta çocuk bahçeleri ve okulların binalarında çok yaralı gördük."

Diğer nüfuzlu Avrupa ülkesi İngiltere'nin "Front Line News" televizyon kanalının muhabiri Rori Patriks’in dediklerinden bazı alıntılar da facianın boyutunu gösteriyor. R. Patriks anlatıyor: "Hocalı'daki facianın boyutlarını dünya kamuoyuna anlatmak çok zordur. Biz televizyoncu ve gazeteciler helikopterle güçlükle de olsa Ermenilerin yaşadıkları Nahçıvanik köyünün yakınlarına gelebildik. Burada yüzlerce ceset gördük. Onlar Hocalı'yı savunan askerler değildi; bunlar, Azerbaycan şehrinin sivil halkı, katledilen çocuklar, kadınlar, yaşlılar idi. Anlaşılan bu insanlar Ermeni silahlı birliklerinin şiddetli ateşinden kaçarak diğer Azerbaycan kenti olan Ağdam'a gitmek istemişler ve giderken katledilmişler ".

Rusya'nın saygın "İzvestiya" gazetesinin muhabiri V. Belıks ise yazıyordu: "Olaydan bir süre sonra Ağdam iline geldik. Bura Hocalıda katledilenlerin meyitlərini getiriyorlardı. Dehşetli kabus gibiydi gördüklerim. Hatta bence kabus bu kadar korkunç olamazdı; çıkarılmış gözler,  derisi soyulmuş kafatasları, kesilmiş başlar, kulaklar...".

Rus Binbaşı Leonid Kravets’in anlattıkları da insanı dehşete düşürüyor: "... 26 Şubat 1992 tarihte ben Stepanakert’e (Hankenti’ne)  yaralıları taşıyordum ve geriye dönerken Askeran ilinin  üzerinden geçtim.  Gözüme aşağıda birşeyler çarptı. Biraz aşağıya indim ve burada benim yanımdakılardan biri heyecanla; "Bakın, orada kadınlar ve çocuklar var" diye bağırdı. Evet, artık ben kendim de görüyordum, tepenin yamacında iki yüz kadar ceset vardı. Bizim ekipte Azeri Türkü olan yüzbaşı polis vardı, adını unuttum. O adam orada dört yaşındaki oğlunu başı parçalanmış bir şekilde buldu ve zavallı o anda bayıldı. Bize ateş açılana kadar diğer bir çocuğu da helikoptere getirdik. Onun başı kesilmişti. Ben her tarafta vahşice katledilen onlarca kadın, çocuk, ihtiyar cesetlerini gördüm .."

Hocalı'da yapılan trajediyi Ermenilerin kendileri de itiraf ediyorlar. Bu vahşeti gören ve sonra Beyrut'a kaçan Ermeni yazar Davud Hayriyan "The Sake of Cross" adlı kitabında şu satırları yazıyor: "... 2 Mart 1992 tarihte Ermeni ceza destelerinden biri olan ve Gaflan denen ölülerin yandırılmasıyla görevli grup Hocalı'nın bir kilometre batısına 100 Azerbaycan Türkü’nün cesedini getirmişlerdi. Cesetlerin getirildiği sonuncu kamyonda 10 yaşında olan bir Türk kızı dikkatimi çekti. Çocuk başından ve ellerinden yaralıydı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Çok zayıf nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tiqranyan isimli bir Ermeni asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üzerine fırlattı. Sonra cesetleri yaktılar. Bu zaman ben dehşetli bir çığlık duydum. Ama yapabileceğim birşey yoktu... Şuşa'ya döndüm və ben dönerken diğer Ermeniler hala suçsuz sivil Azeri Türklerine karşı katliamı ve tarihin şahit olmadığı vahşeti amansızlıkla devam ettiriyorlardı... ".

Hocalı'da yaşanan dehşet dolu trajediyi mücize eseri sağ kalmış kent sakini Kanaat Məmmədəlioğlu şöyle anlatıyor: "26 Şubat soğuk kış gecesi Hocalı’nı güçlü top ateşine tuttular. Sonra zırhlı araçlarla kente doğru saldırıya geçtiler. Katliamlar başladığında biz silahsız kişiler, Gargar nehrinin vadisine sığınarak, buradan Askeran tarafa kaçmaya başladık. Ermeniler yolumuzu keserek otomatik silahlardan, minomyotlardan ateş açtılar. Herkes canhavliyle biryerlerde gizlenmeye çalışıyordu. Benimle beraber gelen insanlardan bazısı dağa doğru, bazılarıysa orman tarafına kaçıyordu. Gördüğüm kadarıyla onlardan 12 kişi karın içinde kalarak donup öldü. Bir grup kişiyle katliamdan kaçarak kurtulduğumuzu düşündüğümüz halde,  Ermeniler yaşayan Aranzanit köyünün yakınlarında pusuya düşürüldük. Katiller bizi görür görmez ateş açarak 17 kişiyi öldürdüler. Sağ kalanlarımızı esir aldılar. İki gün aç ve susuz bıraktılar. Sonra gelip aramızdan 20 kişiyi öldürmeye götürdüler. Beni ve benimle beraber pek çok kişinin kollarını bağlayıp yük arabasına atarak götürdüler. Bizi yakınlıktakı otoparkın avlusuna getirdiler. Orada onlarca insanın cesedi vardı. Burada bizi bodrum katta biryere kapattılar. Duvara çiviler ve cam kırıntıları vurmuşlardı. Bunun içinde ne duvara yaslanabilir, nede oturabiliyorduk. Az sonra 15 ve 30 yaşındaki iki erkek daha getirdiler. Ermenilerden biri 15 yaşındaki gence bakarak  ‘iyi koyun, şimdi keseriz’ dedi. İşkencelerden ayakta duramayan gencin kollarını yana açarak önce birini, sonra da ötekini baltayla yerinden kopardılar. Sonra onun göğsünü yararak kalbini çıkardılar. Bunu yapanlardan biri bana dönerek, ‘şimdi sıra sizde’ dedi.  Soydaşlarımın hunharca katledildiğini gördükçe dehşete geliyordum. Sonunda dayanamayarak feryat ettim ve bayıldım ". Katliamlardan mucize eseri kurtulan Azeri Türklerinin yaşadıkları acı ve dehşetleri dinledikçe, insanın kalbi paramparça oluyor.

Aslında, söylenenler facianın ancak bizce bilinen tarafları. Bilinemeyen daha vahim olaylar da yaşandı Hocalı'da. İşkencelere maruz kalan Türk kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar bugün yaşasaydılar muhtemelen öyle korkunç şeyler anlatırlardı ki damarlarda kanımız donardı. İnsanlığın bir daha böyle bir trajediye şahitlik etmemesi için dünyanın barışçı insanları, sivil devletleri, nüfuzlu uluslararası örgütleri,  kamuoyu bu acı gerçekleri bilmeli, insanlığa karşı işlenen bu suç hukuki açıdan değerlendirilmeli ve ceza tedbirleri görülmelidir. Uluslararası hukuk da bunu gerektirir. BM Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948 tarihli 260 (III) sayılı Kararıyla kabul edilmiş ve 1961 yılında yürürlüğe giren Soykırım cinayetinin önlenmesi ve sebebiyyet verenlerin cezalandırılması hakkında Sözleşme’de soykırım cinayetinin hukuki esası tespit edilmiştir. 1988 yılından başlayarak Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı saldırısı sırasında bu Sözleşme’de tespit edilmiş soykırım suçu Ermeniler tarafından birebir işlenmiştir. Hocalı’daysa Ermenistan tarafından yürütülen soykırımı politikası daha vahim şekilde kendini göstermiştir. Ermenilerin işlediği cinayetler, katliamlar sadece Azerbaycan Türklerine karşı değil, hem de insanlığa karşı bir cinayettir. O yüzden insan hak ve özgürlüklerini savunan, bu değerleri üstün tutan, bu prensiplerle yaşadığını iddia eden devletler ve onların parlamentoları Hocalı soykırımını tanımalılar. Tanımalılar onun için ki; bu trajedide korkunç işkenceler sonucu katledilen yüzlerce insanın ruhu şad olsun. Tanımalılar onun için ki; bu soykırımı işlemiş Ermenistan gibi ülkeler ve şu anda onun yönetiminde bulunan  başta Başkan Serj Sarkisyan, eski Başkan Robert Koçaryan, Savunma Bakanı Seyran Ohanyan  olmakla bir grup Hocalı katili, bebek katili siyasetçiler ne zamansa Dünya Savaş Suçluları Mahkemesi’nde yargılansınlar. Tanımalılar onun için ki; bir daha böyle vahşet Dünya’da tekrar yaşanmasın.

Uluslararası Standartların Tespiti Müşterek İşçi Grubu'nun organizasyonuyla Şubat 2012 yılı tarihinde Bakü'de yapılan "İnsanlık aleyhine suçlar: Hocalı soykırımı" konusunda uluslararası konferansta konuşan Belçika Anayasa Mahkemesi'nin hakimi Jean-Pol Murman yaptığı konuşmasında Hocalı olayları ile ilgili Uluslararası Suç Mahkemesi oluşturulmasını teklif etmiştir. Sayın Murman aynı tipli mahkemelerin Kosova, Lübnan, Irak ve diğer ülkelerde işlenen cinayetlerle ilgili kurulduğunu da hatırlatarak demiştir; "Böyle bir tecrübe uluslararası düzeyde mevcuttur. Bunlar kesinlikle yerel mahkemeler değildir. Kurulacak mahkemelere uluslararası uzmanlar dahil edilmeli, araştırmalar yapılmalı ve sonuçta  uygun kararlar kabul edilmelidir. İnsanlığa karşı suç işleyenler belirlenmeli ve cezalandırılmalıdır... Hocalıda katliam yapanlar artık tespit edilmiştir, fakat 20 yıldır onlara hakettikleri ceza verilmemiştir". Evet, dünya devletleri, uluslararası örgütler ikili standartlardan el çekmeli, insanlığa, adalete, hakikata destek vermeliler!

Fransa gibi demokrasi, insan hak ve özgürlükleri alanında başarılar kazandığını iddia eden ülkeler söz ve fikir özgürlüğünü ihlal eden sözde yasalar kabul etmek yerine, insanlık trajedisi olan Hocalı soykırımını tanısalardı Dünya’da da büyük rağbet kazanar, gerçekten demokrasi ve humanist ülke imajına sahip olurdular. Hocalı trajedisi toplam 20 yıl önce tüm Dünya’nın gözleri önünde baş versede, bu korkunç katliamları görmezden gelerek hemen hemen yüz yıl bundan önce olduğu iddia edilen sözde “Ermeni soykırımı” konusunda hukuki ve tarihi dayanağı olmayan yasa kabul etmek demokrasi adına konuşan hiçbir hukuki Devlete yakışmaz. Bizleri uydurma soykırım iddiasıyla yargılamaya çalışanların tüm girişimleri fiyaskoya uğrayacaktır. Böyle Devletler hiçbir zaman hak ve adalet karşısında duruş getiremez, Güneşi çamurla kapatamazlar.

Biz inanıyoruz; bu vahşet karşısında, haksızlıklar karşısında Azerbaycan yalnız değildir. Bizim Türkiye Cümhuriyyeti gibi kudretli, güçlü dost, kardeş ülkemiz vardır. Azerbaycan ve Türkiye birliğinin, dayanışmasının Hocalı soykırımının Dünya ülkelerinde tanıtılmasında etkin rol oynayacağına kesinlikle eminiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Hocalı soykırımının her yıl anılması bize büyük destek, kardeşlik teselisidir. Biz birlikte dünyaya bir daha beyan etmeliyiz ki Türkiye'de tarihin karanlık döneminde, 1915 yılında “soykırımı”  yapıldığını iddia edenler hiç bir tarihi kaynağa söykenmedikleri halde, yakın tarihte,  26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı soykırımının hatta onlarca canlı şahidi bugün de yaşamakta, esaslı belgeler bu soykırımı tam kanıtlamaktadır.  Bunun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Hocalı soykırımını tanıması büyük öneme sahiptir.

Türkiyede’ki Türk kardeşlerimize sonsuz sevgi ve saygılarımızla..