Bahar görünümlü Kasım güneşine uyandigim bir sabahta ; kızımın evinde gözlerimi tavana dikmiş yaşadığım hayatın filmini izliyorum.

Dün "Aşkım" dediğim torunumun sünnetini gerçekleştirmiş, çocuklukla ergenlik arasındaki bu minik adamın değişimlerini gözlemlemiş, biraz buruk, biraz hüzünlü biraz mutlu yüzünü yüzünü incelemiş ve hayat denilen yolculuğa şaşırmıştım.

   Ne günler yaşanıyordu bu bilinmezlikte.Hangi yardımcı oyuncu giriyordu sahneye, bu değişimler başrol oyuncusu için nasıl bir adaptasyon süreci oluşturuyordu, nasıl bir performans yaşanıyordu.Elimize yazılı olarak verilmeyen bu senaryoda doğaçlama gitmek bizi mutlu ediyor muydu?? Hedeflere ulaşmak için yeterli miydi? Teslim olmak mı gerekliydi, dümenin başına geçmek mi??

Bursa'nın en eski yerleşimleriden Hisar' da iki katlı bir evin önündeki toprak yolda, boş bir arsanın üzerinde oynanayan çocukları teyzesinin evinden şaşkınlık dolu bakışlarla izleyen küçük Nazan ile göz göze geliyorum. Anne babası maliyeci olan evin tek çocuğu, önce evdeki bakıcı, ardından kreş, anaokulu, kolej arasında büyüyen, sokak kültürünü bilmeyen babasının yurtdışından getirttiği onca oyuncağa rağmen o sokaktaki çocuklarin gazoz kapağından tabaklarına, makaradan tekerleklerine özenen, onların sevinci, heyecanı mutluluğunu gördükçe sokağa çıkmak için can atan, üstündeki giysilerin sokakta oynayan bu çocuklarla uyusmamasindan dolayı çekinen, elleri tozlansa Veba'ya tutulmuş gibi ağlama krizlerine giren bu çocuğa gülümsüyorum.

Film ilerledikçe Bursa' nin o yıllardaki tek anaokulu olan Demirtaş ilköğretim sınıfında akşam üstü beslenme dersi için servis yapan öğretmenine, görevli kadına selam veriyor. Offf ne çok simit, kurabiye dolduruyor Fatma teyze nasıl yenilir bunca besin. Üstelik öğle yemeğinden kalktiklari daha ne oldu ki.? Süt içmeyi sevmeyen, yemek yemekten hoşlanmayan bir çocuk o. Lokmaları ağzında büyüyen cinsinden. Oysa bıraksalar kendi tercihlerine , hep oynasalar, hep kitap okusalar, masal anlatsalar o dinlese, o masalların içine girse, o düşler ülkesinde yaşasa.

Büyüyor...

 O yıllarda çok fazla özel okul yok. Babası o' nu kendi iş yerinden 100 metre ilerisindeki Bursa kolejine yazdırıyor.Sonra öğreniyor devlet okulu ile özel okul arasındaki farkı.Lacivert forma ile başlıyor okul hayatı. Siyah önlük, kara tahta birer ütopya onun için.Bu deneyimi hiç yaşayamıyor.

İlk keşif edişleri, ilk okuma sevdaları, ilk kültür turu merakları yine bu yıllarda ortaya gezgin ve maceracı yapısını aldığı babasının tüm turlarında bir bloger gibi not tutuşlari yine bu sürece denk geliyor.

    Ardından ortaokul günleri geliyor ve ilk kalp çarpıntılari çıkıyor sahneye. Aman Allahım bu kalp çarpıntısı da ne. Anne ya da babama manyak kalbim çarpıyor, nefesim kesiliyor, ter basıyor, dilim damağım tutuluyor desem hiç şüphesiz bir saniye beklemeden beni Dr. Nihat Bey' in karşısında bulurum kendimi. Doktorluk değil bu kalp çarpıntısı, nasıl anlatılır, ne ile tarif edilir ki...

  Lise yılları tam bir yoldan gönüllü çıkma dönemi. Okuldan kaçıp parka Özgen' e gitmek ergenliğe geçişin diğer adı. O günlerin söylemiyle " Okulu kırmak" Okul kırılmadan öğrenci olunur mu??

 Üniversite sınavlarına hazırlanmak için gittiği dershanede kızının babası ile tanışan, uzun bir flört dönemini evlilik ile taçlandiran, yüksek öğrenimini Anadolu üniversitesi açık öğretim fakültesinde tamamlayan bu genç kadın şimdi kollarında dünyanın en güzel gözlerine sahip kızını taşıyan ANNE...

   Hayatın tatlı kosusturmalari içinde kızını büyütme telaşındayken babasının ani- zamansız ölümüyle bir anda kendi büyüyen bu kadın bir süre sonra eşiyle yollarını ayırmaya karar verince kızına hem anne hem BABA...

   

Atıldığı siyaset hayatında azmiyle kısa bir süre sonra bileğinin hakkıyla kazandığı İl Kadın Kolları Başkanı...

Kızının okul yıllarında kızı hep elinin altında, yanında, gözünün önünde olsun diye il milli eğitim' den alınan takdir teşekkür belgeleri ile noktaladiği Okul  Aile Başkanlıkları.

  Kızının üniversitesi yıllarıyla beraber geride bıraktığı tutkularına geri dönüş için düzenlediği kültür turlariyla canlanan Maceracı....

   Yaşı ilerledikçe yaşadığı coğrafyaya borcunu ödemeye çalışan bir İdealist...

   Yazmak hayat amacım dediği, gazetelerin köşe yazarlığı yanında, önümüzdeki yıl çıkacağı kitabı için çalışan bir Yazar....

    Tavana gözümü dikmiş hayatımin filmini izlerken tüm bu yaşananlarin gerçekliğinde bir Düş Gezgini.  

      Ah hayat. ..

      Zor hayat

      Güzel hayat

      Yoran

      Öğreten

      Değiştiren

      Dönüştüren... 

Torunumun ilk mürvetini yaşamış bir annenin heyecanıyla tavanı izleten, senaryonun devamını merak ettiren, yoran, bilgilendiren, ağlatan, güldüren ama hep daha iyisi için mücadele ettiren hayat..

 Verdiğin, aldığın, öğrettiğin, yaşattığın herşey için şükürler olsun. Yan odadan "Annane" diye seslenen minik adam(lar) ( küçük prensler) hep senaryonun en özel oyuncuları olduğu sürece hayat her gün yeni bir macera , yaşam tutkusu olacak.

    Yaşanacak tüm güzelliklere…