SLOGANIMIZ HES DEĞİL, HAK!

Salgın ürkütücü bir grafikle artışını sürdürüyor. “Salgın kontrolden çıktı” denmiyor henüz, fakat, Arjantin ve Almanya örneklerinden dersler çıkararak,  COVİD-19 ve türevlerinin bizleri pençesine düşürmek için fırsat kolladığını unutmayalım.. 

Uzmanlar salgının çok kaygı verici bir hızla artmasında “eviçi bulaş”ın etkili olduğunu belirtiyorlar. Bu konuda dikkatli olmamızı öneriyorlar. Bu yaşam koşullarında uzmanların önerilerini hayata geçirebilmek zor olsa da, mücadeleden vazgeçmek hayattan vazgeçmek demek olduğundan, “ayakta kalmaya, hayatta kalmaya” mecbur olduğumuzu unutmayalım.

Zor bir tablo ile karşı karşıyayız; çaresizliğe davetiye çıkarmayalım. Birilerinin gelip bizi kurtarmasını bekler bir duruma düşmemek için, lütfen tavsiyelere, kurallara uymaya aşırı özen gösterelim. COVİD-19 ya da türevleri, pençesine düşürdüklerini hayattan koparamasalar bile, kalp-damar sistemlerini büyük ölçüde hasara uğratıyorlar, hayatlarını zindan ediyorlar. Kendiniz için ve sevdikleriniz için, attığınız her adıma dikkat edin.. Lutfen..  

COVİD-19’un gündemimize girdiği ilk günlerden itibaren, “tez zamanda ya bir aşı ya da bir ilaç bulunur inşallah” diye dualar ettik. 

Günler geçtikçe salgın giderek büyüdü ve daha çok can almaya başladı. 

Bilim ve teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dönemde bir mikroskobik canavar karşısında çaresiz kalmanın ruhsal bunalımlarını yaşadık. Koronavirüs sülalesinin en acımasız elemanı olarak karşımıza çıkan COVİD-19’un “doğanın isyanı” ya da  “biyolojik silah” olduğuna ilişkin çok geniş değerlendirmeler yapıldı. 

COVİD-19’un kimliği konusunda yorumlar artarken, mikroskobik canavar mutasyonlar geçiriyor, küresel çapta alınan önlemlere rağmen kontrol altına alınamıyordu. 

Bütün ülkeler ölüm korkusuyla içlerine kapanırken Çin’den, Almanya’dan, Rusya’dan aşı müjdeleri geldi; umutlandık. Fakat salgına neden olan COVİD-19’un mutasyona uğraması nedeniyle salgın, giderek ürküten grafikler çizerek yayılmaya devam ediyor. Çok başka kriterlerle değerlendirilen Brezilya ile Almanya, salgın karşısında aynı oranda çaresiz kalması düşündürücüdür, ürkütücüdür. Bizim açımızdan çok önemli örneklerdir. 

“TÜRKİYE’NİN WUHAN’I” NE DEMEK?

İstanbul Aile Hekimleri Derneği Bilim Komisyonu üyeleri, 4700 aile hekiminden aldığı veriler ile İlçe ve mahalle bazlı vaka artış oranlarını, "Hayat Eve Sığar (HES)" uygulamasındaki renk skalasını, özel algoritmayla sayısal verilere dönüştürdü ve 10 Mart-4 Nisan aralığında vaka patlaması yaşanan ilçe ve mahallelerİ gösteren bir renkli harita oluşturdu. 

Doğruluk payının yüzde 99 olarak saptandığı verilere göre, İstanbul’un koronavirüs salgınına ilişkin tablo her geçen gün kötüye gidiyor ve alarm veriyor. Ne yazık ki, üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan dünyanın en güzel megakentlerinden biri olan ve “Dünyanın incisi” olan anılan İstanbul, Covid-19 salgınına ilişkin haberlerde “Türkiye’nin Wuhan’ı” olarak anılmaya başlandı. İstanbul bunu hiç hak etmiyor ve “Türkiye’nin Wuhan’ı” tanımlaması da, Türkiye açısından hiç de hoş olmayan bir tanımlama..

İstanbul Aile Hekimleri Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Tamur, hem elde edilen verileri hem de İstanbul’un Covid-19 karnesi için şunları söyledi:

“…Hayat Eve Sığar uygulaması gibi oluşturduğumuz veri seti de sürekli yenileniyor. Buna göre İstanbul’daki kırmızı ve sarı alan yoğunluğu son bir haftada yüzde 25.7 arttı.

Örneğin vaka artışı olan bir ilçenin, vaka artışı olmayan bir ilçeye yarattığı risk de yüzde 7.5 oranında artmış durumda. Biz buna kombine artış riski diyoruz. Söz gelimi Pendik’te vakalar ciddi oranda artıyorsa, Kartal ilçesinde hiç vaka artışı olmasa da kombine risk dolayısıyla yüzde 7.5’lik etkileşim olması kaçınılmaz.

10 Mart’tan 4 Nisan’a uzanan süreçte sırasıyla Bağcılar, Gaziosmanpaşa, Bahçelievler, Bayrampaşa, Kağıthane, Güngören, Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye, Küçükçekmece, Kartal, Zeytinburnu, Esenyurt, Maltepe, Sancaktepe, vaka artış oranının en yüksek olduğu ilçeler olarak saptandı.

VAKA SAYILARI 50 BİNİ AŞTI, ÖLÜMLER 300’LERE DAYANDI. ADALAR’DA ARTIŞ YÜZDE 211

En düşük vaka artış oranı ise Adalar, Silivri ve Şile olarak tespit edildi. Ancak buna rağmen Adalar ilçesinde bile son bir haftadaki vaka artış oranı yüzde 211 olarak saptandı. Durum hiç iyiye gitmiyor.

PCR testi negatif olup akciğer tomografisi ve tetkiklerde Covid-19 teşhisi konulan bazı hastalar kayıt sisteminde yaşanan bir takım sorunlardan ötürü karantina listesine düşmemiş olabiliyor. Alt gelir grubu sürekli işe gidip geldiğinden hareket halindeler. Bu şekilde devam edilmesi durumunda virüsün bulaşmadığı kimse kalmayacak. Hiç olmadığı kadar yüksek vaka artış oranları söz konusu.”

İstanbul Aile Hekimleri Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Tamur, İstanbul’da 4000 aile hekimi bulunduğunu, bir aile hekimine ortalama 3600 hasta düştüğünü belirterek, “Bir aile hekimine 20 pozitif vaka oranı söz konusu. Bu rakama hastanede yatan vakalar dahil değil. İstanbul genelinde tespit edilebilen vaka oranı 10 bin civarında. Ancak salgınlarda bir vakaya, 8 kayıp vaka hesaplaması baz alınır. En düşük hızla seyreden salgında bile 1 hastaya karşın 5 tespit edilemeyen enfekte hasta vardır. İngiltere, Brezilya ve Afrika varyantını yayılım hızını göz önüne aldığımızda İstanbul’da şu an için 100 bine yakın aktif vaka olduğunu söyleyebiliriz” diyor.

KAPANMAK ÇÖZÜM DEĞİLSE…

Koronavirüs salgınının giderek toplum sağlığını çok olumsuz tehdit etmekte olan bir yükselme grafiği çizmekte. İstanbul’un salgına ilişkin grafiği Türkiye’nin röntgenidir. Çünkü Türkiye’nin üçte biri İstanbul’da yaşıyor ve üretim ve tüketim merkezi olmasından dolayı İstanbul, Türkiye’nin bütün illeri ile bağlantılı. 

COVİD-19’la ilk tanıştığımız günlerde, salgının hızını kesebilmek amacıyla, aklımıza gelen en önemli önlem olarak, “Kapanalım” diyorduk. Salgının huyunu suyunu öğrenmek açısından gerekliydi. Fakat, küresel çapta yaşadığımız deneyimler, kapanmanın salgından korunmak için yeterli ve geçerli bir önlem olmadığını ortaya koymuştur. 

YENİ SLOGANIMIZ ARTIK HES DEĞİL, HAK

Günümüz koşullarında, koronavirüs ve türevlerinden etkilenmemek amacıyla, uzun süre “kapanmak” mümkün değildir. Maske, sosyal mesafe kurallarına uymak yeterli olmuyor. O nedenle, salgının ilk günlerinde baştacı etiğimiz “HAYAT EVE SIĞAR” (HES) sloganı artık cazibesini de yeterliliğini de yitirmiş durumda. Türkiye’nin aile doktoru Prof. Osman Müftüoğlu, “Ayakta kal, hayatta kal” diyor. Anlaşılan o ki, bundan böyle sloganımız, “Hayat Eve Sığar” yerine “Hayatta kal” (HAK) olacak. 

“SUÇLU DEĞİL ÇÖZÜM ARAYALIM”

Osman Müftüoğlu Hoca hiç de hoşumuza gidecek şeyler söylemiyor:  

“Rakamlar bize salgında güzel umutlar vaat etmiyor. Pandemi matematiğinin ustası uzmanlar, önümüzdeki günlerin biraz daha zor, meşakkatli, fedakârlık ve çözüm ortaklığı gerektiren günler olduğunu söylüyor. Dün konuştuğum toplum bilimciler ve enfeksiyon hastalıkları hocaları aynı ortak görüşü tekrarladılar. Onlara göre de uyguladığımız 3 ana önlem (hijyen, maske, mesafe) ve aşılama süreci en etkili çözümler. Bu nedenle içinde yaşadığımız günler suçlu aramayı bırakıp mevcut çözümler üzerine odaklanmanın, eğer mümkünse ve varsa yeni çözümler üretip toplumla paylaşmanın zamanıdır.”

Müftüoğlu Hocamızın hayatta kalabilmemiz için en önemli uyarısını, “Ayakta kal, hayatta kal” şeklinde özetliyor. Yani, salgının başından beri aylarca evlerine kapanmaya zorladığımız 65 üstü “gençlerimize” ve evden çalışmak durumunda kalan insanlarımıza, “Aman ayakta kalın” diyor ve kendimizi evlerimize hapsettiğimiz şu günlerde hareketsiz kalmamalarını öneriyor. 

EVİÇİ BULAŞA DİKKAT!

Osman Müftüoğlu Hocama göre, vaka sayılarındaki muazzam artışın 3 önemli nedeni var:

“BİRİNCİSİ: Ev içi bulaşlarındaki artış korkunç boyutlara varmış durumda. Dikkatsizlik, özensizlik, biraz da bilgisizlik ve lakaytlık ile birleştiğinde çoğu evde neredeyse bir çeşit ‘ev içi salgın’ durumu yaşanıyor.

İKİNCİSİ: Toplu taşıma araçlarındaki tedbirsizlikler de mühim bir salgın tetikçisi haline geldi. Aşırı yolcu yükü özellikle belirli saatlerde muazzam bir virüs trafiğine olanak sağlıyor.

ÜÇÜNCÜSÜ: İşyerlerindeki bulaşlarda da ciddi artışlar var. Kademeli mesai uygulamasına yeniden ve sıkı bir şekilde geçmek için neden hâlâ bekliyoruz, anlamak mümkün değil.

Kısacası önümüzdeki günler ‘biraz’ değil, çok ‘zor’ günler. Uygulaması mümkün olmayan ‘tam kapanma’ gibi tekliflerle, tartışmalarla vakit geçirmeyi bir kenara bırakıp öncelikle bu 3 gündem üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Kısacası çok daha dikkatli, çok daha tedbirli, çok daha ‘ve mesafeli!’ olmamız gereken günlerdeyiz.”

Salgın ürkütücü bir grafikle artışını sürdürüyor. “Salgın kontrolden çıktı” denmiyor henüz, fakat, Arjantin ve Almanya örneklerinden dersler çıkararak,  COVİD-19 ve türevlerinin bizleri pençesine düşürmek için fırsat kolladığını unutmayalım..

İHA ve SİHA’lar gibi, “Yüzde 100 yerli” damgalı aşı ya da ilaçları beklerken evlerine kapanmak zorunda kalan “65 yaş üstü gençlerimize ve işlerini evlerinden sürdürmek durumunda kalan gençlerimize Prof. Osman Müftüoğlu’nun önemli uyarıları var; “Ayakta kalın, hayatta kalın” diyor; yani “bir köşeye çekilip kendinizi paslanmaya terketmeyin. Günde 5-6 bin adım atmayı, aspirin gibi kan sulandırıcılar almayı, yeşil yapraklı sebzeler tüketmeyi ihmal etmeyin” diyor. 

Uzmanlar salgının çok kaygı verici bir hızla artmasında “eviçi bulaş”ın etkili olduğunu belirtiyorlar. Bu konuda dikkatli olmamızı öneriyorlar. Bu yaşam koşullarında uzmanların önerilerini hayata geçirebilmek zor olsa da, mücadeleden vazgeçmek hayattan vazgeçmek demek olduğundan, “ayakta kalmaya, hayatta kalmaya” mecbur olduğumuzu unutmayalım.

Zor bir tablo ile karşı karşıyayız. Salgının hızını kesebilmek için, “kapanalım,  tam kapanma uygulayalım” deniyor. Kapanmaya kapanalım da, ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağız? “Tam kapanma”yı uzun süreli olarak uygulamak mümkün değildir. 

Birilerinin gelip bizi kurtarmasını bekler bir duruma düşmemek için, lütfen tavsiyelere, kurallara uymaya aşırı özen gösterelim. COVİD-19 ya da türevleri, pençesine düşürdüklerini hayattan koparmasalar bile, kalp-damar sistemlerini büyük ölçüde hasara uğratıyorlar, hayatlarını zindan ediyorlar. Kendiniz için ve sevdikleriniz için, attığınız her adıma dikkat edin.. Lutfen..