21. Yüzyılın en önemli entelektüellerinden biri sayılan Prof. Dr. Noam Chomsky de, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, mülteci krizini yaratanların Ortadoğu coğrafyasını kaosa sürükleyen Batılılar olduğunu söylüyor. İngiltere eski Başbakanı Tony Blair de, “2003’te Saddam’ı deviren bizlerin 2015’teki durumdan sorumlu olmadığını söyleyemezsiniz” diyor.

Irak’ın demokratikleştirilmesi” kamuflajıyla başlatılan işgal süreci, mezhepsel çatışmalar üzerinden ülkenin bölünmesine, milyonlarca insanın ölümüne ya da göç etmesine neden oldu. BOP’un en acımasız sonuçlarından biri olan “Mülteci Sorunu”, insani değerleri baş tacı etmekle övünen Batı’nın ahlaki çöküşünün en çarpıcı göstergelerinden biridir.

Mülteci Sorunu”nun Türkiye’ye yansıması ise, çözümü yıllar alacak bir sorunu sahiplenmemiz olacaktır.

Bazen haberler ya da yorumlar aynı gazetenin sayfalarında öylesine yan yana geliverir ki, yıllardır üstü örtülmeye çalışılan gerçekler ilginç bir rastlantıyla ortaya dökülüverir. Bu sayede yıllardır yanıtı aradığınız sorular kendiliğinden yanıtlanmış olurlar.

Açık istihbarat” derdi rahmetli Atilla İlhan, bu ilginç durumları anlatırken.. Rahmetli, gazete sayfalarında aynı günde ya da çeşitli tarihlerde yayınlamış haber ve yorumları öylesine ilginç bağlarla yan yana koyarak öylesine çarpıcı sonuçlar ortaya koyardı ki, “biz bunları nasıl görememişiz” diye şaşardınız.

Pazar günkü Hürriyet’te bazı haber ve röportajların aynı gün aynı gazetede buluşması, Atilla İlhan’ı rahmetle anmamıza vesile oldu. Günlerdir, çeşitli yorumcuların çeşitli pencerelerden bakarak yanıt bulmaya çalıştıkları “Merkel neden geldi?” sorusu da kendiliğinden yanıt bulmuş oldu..

Şansölye Merkel açılmayan başlıklar ve vize konularında ağzımıza bir kaşık bal çalmıştı, ama derdi başkaydı. Pek çok siyasetçimiz, aydınımız, yazarımız yeri geldiğinde hep, “AB hedefimizi canlı tutalım, bu bizim çağdaşlaşma yolunda şaşmaz hedefimiz olmalı” derler de, 1856’da yapılan Paris Anlaşması’na göre Avrupa topluluğunun bir üyesi olmamıza rağmen, o kapıdan içeri alınmamış olmamızın nedenini hiç sorgulamazlar.. Merkel de bu balık hafızamızdan yararlanmayı hedeflemiş olmalı.

Merkel neden geldi?”

Bu ilginç sorunun yanıtını siz de merak ettiniz değil mi?

Sorunun yanıtı Pazar günkü Hürriyet’teydi; hem ABD’li Prof. Noam Chomsky hem de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından benzer cümlelerle yanıtlanıyordu.
AB IRKÇIDIR; TÜRKİYE İLE AYNI YOLDA YÜRÜMEK İSTEMEZ”
Cansu Çamlıbel’in sorduğu bir soruyu yanıtlayan 21. yüzyılın en saygın entelektüelleri arasında anılan ABD’li Prof. Dr. Noam Chomsky (misyonerlikle de suçlanır) şöyle diyordu: “AB ırkçıdır, Türkiye ile aynı kulvarda yürümek istemez.” “(…) Türkiye’nin geldiği bu noktanın Erdoğan’dan sonraki sorumlusu Avrupa Birliği’dir. Güya Türkiye’ye AB’ye girme olasılığını önerdiler. Buna bir kez bile inanmadım, çünkü Avrupa son derece ırkçıdır. Türklerin kendileriyle eşit bir şekilde Avrupa sokaklarında yürümesini istemezler, ama işte güya bunu önerdiler.
Sonra ne oldu? Her seferinde Türkiye’nin önüne yeni ve başka koşullar koydular. Daha 2005 yılında müzakereler açıldığında belliydi; güya önerdikleri o hedefe yakınlaşmayın diye hep yeni bariyerler kuracaklardı. Ve bence işte bu yaklaşım Türk hükümetinde ‘Üye olacağım diye uğraşmanın ne anlamı var ki?’ şeklinde bir düşünceye neden oldu. ‘Boşuna denemeyelim, otoriter sistemlerimize geri dönsek de bir şey olmaz’ şeklinde bir ruh hali hasıl oldu. E zaten kişisel olarak başından beri tercihi de bu yönde olunca insanın. Dediğim gibi AB’nin tavrı bence o politik kaymada çok etkili oldu.”

MERKEL’İN DERDİ NEYDİ?

O zaman Şansölye Merkel’in derdi başkaydı¸onun derdi mülteciler konusuydu. AB üyeliği konusunda olduğu gibi, mülteciler konusunda da Türkiye “uyutulmak” isteniyordu.

Seçim arefesinde, 6 saatliğine geldiği İstanbul’da, Yıldız Sarayı Mabeyin Köşkü’nün restorasyon özürlü şatafatlı saray dekorunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşme sonrasında, Merkel, açılmayan bazı başlıklar ve vizeler konularında yardımcı olacağına ilişkin söz verdi. Daha düne kadar, “Ben burada oldukça Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması mümkün olamayacaktır. Türkiye Avrupalı değildir. Avrupa Birliği’nde işi yoktur. Ben, bütün gücümle Türkiye’nin Avrupa Birliği olmasını engelleyeceğim” diyen Şansölye Merkel’in uçağa atlayıp Türkiye’ye gelmesinin nedeni yalnızca, AB ile yılan hikayesine dönen görüşmeler konusunda bizi bilgilendirmek değildi. Bazı başlıkların açılması, vizeler, Türkye’nin AB Liderler Zirvesi’ne davet edilmesi kamuflajı altında Merkel’in asıl söylemek istediği şu muydu: ‘6 milyon euro verelim, senin başına sardığımız mülteci belasını bize yönlendirme..’

ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında Ortadoğu’yu yeniden düzenleme operasyonları nedeniyle oluşan mülteci konusunda Lübnan, Ürdün ve Türkiye büyük sorumluluklar yüklenmişlerdir. 1947’de kurulan IRO'nun yerini alan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Ortdoğu coğrafyasında Cehennem’e dönüştürülen yurtlarından kaçmak zorunda kalan milyonlarca mülteci ile neden ilgilenmiyor? İç savaşlar nedeniyle ülkesini terk edip Libya, Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine sığınmak için yollara düşen, Akdeniz’in azgın sularında çocuklarıyla birlikte ölüme sarılmak zorunda bırakılan masum insan selleriyle Batılı kuruluşlar neden ilgilenmiyor? Bu insanları kim, neden göçe zorladı? Türkmenler yüzlerce yıllık yurtlarından neden sürülmek isteniyor? Ortadoğu’daki demografik düzenlemenin gerçek hedefi “Büyük Kürdistan” mı, İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu mudur?

MÜLTECİ SORUNUNUN GERÇEKLERİ

Prof. Chomsky bölgemizde yaşananlar konusundaki görüşlerini açıklarken, yalnızca, “Merkel neden geldi?” sorusunu yanıtlamakla kalmıyor, Ortadoğu’yu kimlerin, neden ve nasıl Cehennem’e çevirdiklerini de anlatıyor:

Bu mülteci meselesinin tümünde Batı’nın tavrı son derece şoke edici. Türkiye 2 milyonu aşkın Suriyeli zaten almış. Lübnan gibi küçücük bir ülkede nüfusun üçte biri mülteci oldu. Ürdün keza önemli rakamlar barındırıyor; İran bile aldı. Bölge ülkeleri zaten mültecilere kucak açma konusunda üstüne düşeni yapıyor.

Bir de, var olan mültecilere sahip çıkmak yerine yeni mülteciler yaratan ülkeler var; ABD ve İngiltere gibi! Sadece Irak’ın işgali 2 milyondan fazla mülteci üretti. Tabii işgal, mülteci üretmenin yanında, bütün bölgeyi paramparça etti. Daha önce görülmedik bir biçimde mezhep savaşlarının önünü açtı. Bugün hem Irak’ı hem de bölgenin genelini mahveden bu mezhep savaşıdır. IŞİD’i yaratan da, bu kadar mülteciyi evsiz barksız bırakan da budur. Dediğim gibi, bir mültecilere sahip çıkan, bir de mülteci yaratan ülkeler var. Mültecileri yaratanlar sonra da onları ülkelerine kabul etmiyor.”

(…) ABD, İngiltere ve Avrupa... Oysa Avrupa Suriyeli mültecileri kabul edecek olsa kıtanın toplam nüfusunun yüzde 2’si ancak eder belki. Bu da kolaylıkla halledilebilecek bir durum. ABD açısından durum çok daha müsait. Şöyle Boston’dan arabayla çıkın New Hampshire’a, Vermont’a doğru bir gidin bakalım. Bomboş bir ülke, yerleşimsiz geniş alanlar ki yine bu eyalet ülkenin en kalabalık nüfuslu yerlerinden. Batı Amerika’ya gidin çok daha geniş ve boş araziler var. Ama nedense ABD o mültecileri alamıyor! Bu refah içindeki Batı toplumlarının kültürel ve ahlaki bakımdan çöküş içinde oluşunun bir göstergesidir.”

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI LAVROV: “AB GÖÇ KRİZİNİN NEDENLERİNİ ANLAMALI”

Yine Pazar günkü Hürriyet’te, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, AB’yi Suriye konusunda takındığı ‘bağımsız’ duruş nedeniyle eleştiriyordu. Lavrov, “AB göç krizinin ve Ortadoğu’daki kaosun nedenlerini anlamaya başlamalı; Irak’ı hatırlasınlar. Irak’ın ‘demokratikleştirilmesi’ ülkeyi bölünme tehdidine getirdi ve mezhepsel gerilimler çıkardı. Son örnek olarak göçmen kaçakçılığı için kontrolsüz bir koridora dönüşen Libya akıllarına gelsin” diyordu.

Gördüğünüz gibi, bazen haberler öylesine ilginç bir şekilde yan yana geliveriyorlar ki, pek çok soru, konuya Doğu ve Batı penceresinden bakan uzmanlar tarafından açıklanmış oluyor. “Merkel neden geldi?”, “Mülteci sorununu kimler, niçin nasıl yarattı?”, “Mülteci sorununu yaratan Batılılar konuyla neden ilgilenmiyor?” gibi bir dizi soru, Pazar günü Hürriyet’te yan yana düşüveren birkaç haberle, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD’li profesör Noam Chomsky’nin açıklamaları ve İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair’in itiraflarıyla aydınlatılmış oldu.

21. Yüzyılın en önemli entelektüellerinden biri sayılan Prof. Dr. Noam Chomsky de, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da mülteci krizini yaratanların Ortadoğu coğrafyasını kaosa sürükleyen Batılılar olduğunu söylüyordu. Aynı günlerde CNN Europe’ın sorularını yanıtlayan İngiltere eski Başbakanı Tony Blair de, “2003’te Saddam’ı deviren bizlerin 2015’teki durumdan sorumlu olmadığını söyleyemezsiniz” diyordu. Chomsky’nin, Lavrov’un, Balair’in aynı konudaki değerlendirmelerini peşpeşe okuduğunuzda, mülteci sorununu, kimlerin, hangi amacı gerçekleştirmek için, hangi süreçte oluşturduklarını çok net olarak görebiliyorsunuz. Ne diyordu Blair: “2003’te Saddam’ı deviren bizlerin 2015’teki durumdan sorumlu olmadığını söylemezsiniz.”

Atilla İlhan, karanlıkta kalmış ya da bırakılmış bir gerçeğin gazete kupürlerini yan yana koyarak aydınlatılmasına “Açık istihbarat” derdi; Allah rahmet eylesin..

Irak’ın demokratikleştirilmesi” kamuflajıyla başlatılan işgal süreci, mezhepsel çatışmalar üzerinden ülkenin bölünmesine, milyonlarca insanın ölümüne ya da göç etmesine ve bölgede bir demografik değişim yaşanmasına neden oldu.

Mülteci Sorunu”nun işgalcilerin ve IŞİD/DEAŞ’ın eseri olduğunu söyleyen Chomsky’yi solcu ya da misyoner olmakla suçlamak, suçu Müslümanlara atmak istediğini savunmak ayrı bir tartışma konusudur; önemli olan IŞİD/DEAŞ’ı Batılıların kurguladığını söylemesidir.

Mülteci Sorunu”nun Türkiye’ye yansıması ise, çözümü yıllar alacak bir sorunu sahiplenmemiz olacaktır.

BÖLGENİN DEMOGRAFİK YAPISINI DEĞİŞTİRMEYİ HEDEFLEYENLERİN AMACI, ESKİ OSMANLI COĞRAFYASINDA BİR ENERJİ İMPARATORLUĞU KURMAK

Kuzey Afrika ve Ortadoğu petrollerini yağmalamak, eski Osmanlı coğrafyasında Ortadoğu’da İsrail merkezli bir enerji imparatorluğu oluşturabilmek için bölgenin demografik yapısını değiştirmeyi hedefleyenlerin IŞİD/DEAŞ eliyle gerçekleştirdikleri katliamlar, bölgedeki Türkmen ve Arap varlığını yok etmeyi amaçlayan bir mıntıka temizliği harekatıydı. “Mezhep çatışması” olarak duyurulan bu seri katliamlar sonrasında bir “Mülteci Sorunu”nun oluşması kaçınılmazdı. Bu sorun, başımıza yeni sorunlar açmak amacıyla ülkemize yöneltildi. Bu insanlık dramının AB ülkelerine sıçramaması için, mülteci sorunu bütünüyle sırtımıza yüklenmek isteniyor. Merkel eliyle rüşvetler teklif ediliyor, “Suriye Hatay’dan hiçbir zaman vazgeçmemişti” denilerek aba altından sopa gösteriliyor.

BOP operasyonlarıyla Ortadoğu’da bir enerji imparatorluğu kurabilmek için demografik “temizlik” yapan, ülkeler işgal eden, milyonlarca insanın katledilmesine ya da göçe zorlanmasına neden olan Batılı siyasetçileri uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu olarak yargılanma korkusu sardı. Blair’in “2011’de başlayan Arap Baharı’nın da bugünkü Irak üzerinde etkileri vardır. IŞİD/DEAŞ Irak’ta değil, Suriye ortamında yeşerdi” kıvırtmaları bu korkunun dışa yansımasıdır.

TÜRKLER ORTADOĞU’DA YENİ BİR BALKAN FACİASI MI YAŞIYORLAR?

BOP’un en acımasız sonuçlarından biri olan “Mülteci Sorunu”, insani değerleri baş tacı etmekle övünen Batı’nın ahlaki çöküşünün en çarpıcı göstergelerinden biridir. Türkiye açısından bakıldığında ise, mülteciler konusu, “iftihar edilecek bir insanlık örneği midir?”, “Batılı dostların koynumuza koydukları bir saatli bomba mıdır?” yoksa, “Ortadoğu coğrafyasından izleri silinmek istenen Türkler yeni bir Balkan faciası mı yaşamaktadırlar?” sorularının birlikte sorulmasını gerektiren soruna dönüşmüştür.

Halep Fırtınası” sonrasında yaşanacak Türkmen ağırlıklı ikinci büyük mülteci akını, mülteci sorununun daha karmaşık hale gelmesine neden olabilir, aman dikkat!