ABD’nin, proje ortağı olduğu ve parasını ödediği F-35’leri vermeyerek, Batı savunma sisteminin en güçlü ortağı Türkiye’yi savunma konusunda zorda bırakmasının dostluk çerçevesinde bir açıklaması var mıdır? 

Güney sınırlarımıza konuşlandırılmış  Patriot füzelerini “yazılım yenilenmesi” gerekçesiyle söküp giden, Türkiye’yi, Suriye’den gelebilecek füze saldırılarına karşı Doğu Akdeniz’deki ABD Donanması’nın kullandığı  “Aegis Savaş Sistemi”ne emanet eden ve bunca yıllık müttefikini, NATO ortağını S-400 füzelerini almaya mecbur eden kimdi? 

ABD, Türkiye’yi zorda bırakarak hedefine varamazsın, kendine gel!

M. KEMAL SALLI

Seçim sonuçlarını değerlendirdiğimiz dünkü yazımızı şöyle noktalamıştık: 

“Beka sorununun, hala ciddiyetini koruyan çok önemli bir uyarı olduğunu dikkate alarak, seçim sonuçlarını küresel gelişmeler paralelinde değerlendirmek durumundayız. Herşeyden önce, ‘güçlü bir Türkiye’ için elele vermemiz gerektiğinin bilincinde olmalıyız. 

Son haber: ABD, Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Yarbay Mike Andrews, ‘Türkiye’nin S-400’ler alımından vazgeçtiğine ilişkin net bir karar beklediğimiz bu süreçte, Türkiye’nin F-35 operasyonel kabiliyetine ilişkin tüm teslimatlar ve faaliyetler askıya alınmıştır’ dedi. Her zamankinden daha fazla elele olmamız gerektiğine ilişkin başka birşey söylemeye gerek var mı?”

Olayların gelişmesine paralel olarak kaldığımız yerden devam edelim. Seçim heyecanı nedeniyle ancak iç sayfalarda yer bulabilen Pentagon Sözcüsü Yarbay Mike Andrews’in açıklaması bugün pekçok gazetenin manşetine taşınmış: 

“Keyfi kararlarıyla dünyada kriz üstüne kriz çıkaran Trump yönetimi bu kez Türkiye’yi hedef aldı. Washinton, F-35 teslimatını durdurduğunu açıklayarak, kritik NATO toplantısı öncesinde tansiyonu yükseltti.”

F-35 projesi, ülkemizin savunma sistemiyle ilgili olduğundan, Yarbay Andrews’in açıklaması, üreteceği sonuçlar açısından gerçekten manşetlik haberdi.1 gün sonra da olsa farkedilmiş ve manşetlerden verilmişti. 

Bizim de ortak olduğumuz bu üstün özelliklerle donatılmış savaş uçağı projesi hayata geçirildiğinde, Türkiye’ye 116 adet F-35 savaş uçağı verilecekti. 116 F-35’le ülkemizin savunma sistemi çok güçlenmiş olacaktı. Fakat, S-400’lerin gündeme gelmesi sonrasında Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan gerginlik, F-35’lerin Türkiye’ye verilmemesi kararına kadar uzamıştı. 

Türkiye, sınır ötesinden birliğine, bütünlüğüne yönelik terör saldırılarına karşılık vermeye çalışırken, NATO’nun Patriotları söküp gitmesi karşısında Türkiye, zorunlu olarak, hava savunma sistemini güçlendirmek amacıyla, Rusya’dan S-400 füzeleri almaya karar vermişti. 

ABD Türkiye’nin bu kararına şiddetle karşı çıkıyor, bu kararından vazgeçmesini istiyordu. Sonunda Yarbay Andrews Pentagon’un kararını açıkladı: “Türkiye’nin F-35 operasyonel kabiliyetine ilişkin tüm teslimatlar ve faaliyetler askıya alınmıştır.” 

Türkiye’nin 20 yıldır katkı sağladığı ve bugüne kadar 1 milyon dolar harcadığı F-35 projesiyle ilgili Pentagon’dan yapılan bu açıklamanın ardından, çok gizli tutulan B Planı üzerinde çalıştığı konuşuluyor.

ABD NE YAPMAK İSTİYOR?

Bu noktada, “ABD ne yapmak istiyor?” sorusu gündeme geliyor. Bu soruya yanıt ararken, okyanus ötesinin Türkiye’ye bakış açısını yansıtması açısından, Haber Türk’ün Washington muhabiri Serdar Turgut’un 2 Nisan tarihli yazısından küçük bir alıntı yapmak isteriz: 

“Çoğumuz huzursuzuz. Sorunlardan bunaldık. Krizler yorgunuyuz.

Üst üste gelen siyasi, sosyal ve ekonomik krizler hayatımızın normali oldu.

Her an, her şey olabilir duygusuyla yaşamaktan bayağı yıprandık.

Üstüne üstlük dünyanın tüm yıpratıcı güçleri de amansız biçimde üzerimize sürekli geliyorlar, devamlı bizimle uğraşılıyor.

Ekonomimizi, inançlarımızı hayat tarzlarımızı her şeyi kullanarak bizi bölmeye, çökertmeye uğraşıyorlar.

ATATÜRK'E MİNNET DUYALIM

Dünyanın en önemli güç merkezlerinde devamlı öncelikli konu Türkiye’ye ne yapılabilir oluyor. Bu teorik bir şey değil, bunu ben Washington’da her gün yaşıyor ve görüyorum.

Ama her şeye rağmen bu yorgun cumhuriyetimiz dimdik ayakta.

Dünyanın neredeyse en belalı coğrafyasında yer alan ülkemiz çevremizdeki ülkelerin özgür seçimleri bırakınız yapmayı düşünemediği bile bir ortamda biz aslanlar gibi demokratik seçimlerimizi yapıp yolumuzda yürüyoruz.”

Ciddiye alınması gereken bir uyarı saydığımız bu satırların yazarın Serdar Turgut’u deneyimli bir gazeteci olarak tanıyoruz. Yıllarca görev yaptığı Washington’ın kulislerinden ilginç haberler aktarmıştır. 

WASHINGTON KULİSLERİNDEN 

Gazetelerin Washington muhabirleri, basın dünyasında, biraz da çekememezliğin etkisiyle, “Washington bülbülü” olarak anılırlar. Bu tanımlama, orada görev yapan gazetecilerin, uygulanan algı operasyonları sonucunda, ABD’nin yörüngesine girdiği anlamında kullanılır. O nedenle, Washington muhabirlerinin ABD’nin duyurmak istediklerini aktaran aracılar oldukları savunulur ve gazetecilik mesleğinin ne kadar “zor zenaat” olduğuna ilişkin çarpıcı örnekler verilir. 

Bu tür kuşku ve kaygıları haklı çıkaran gazeteciler elbette olmuştur, fakat, Serdar Turgut’un kolayca yönlendirilmeyecek bir kalem olduğunu, yıllardır okuduğumuz yazılarından anlıyoruz, biliyoruz. Atlattığını da atlatıldığını da rahatça yazmaktan hiç gocunmaz. ABD ordusunun resmi yayın organı olan dergide parlanamış Türkiye haritası yayınlandığında, “Ben Bu Haritayı 21 Yıl Önce Gördüm” diyerek, haritanın kendisine bilinçli olarak gösterilmiş olabileceğini açıkça yazmıştı. O nedenle, “Dünyanın en önemli güç merkezlerinde devamlı, öncelikli konu, ‘Türkiye’ye ne yapılabilir’ oluyor. Bu teorik bir şey değil, bunu ben Washington’da her gün yaşıyor ve görüyorum” uyarısını çok ciddiye almamız gerekiyor. 

“Türkiye’ye ne yapılabilir?” sorusunun yanıtı olarak ekonomik, siyasi ve hatta askeri olarak geniş bir yelpaze çıkıyor. Bu seçeneklerin hepsi de ciddi olarak değerlendirmesi gereken seçeneklerdir. ABD Ortadoğu’ya çöktüğünde, koltuğunun altındaki Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli hedeflerinden biri de “Büyük Kürdistan” görünümlü “Büyük İsral”i hayata geçirmekti. Bu hedefin ilk ayağı, I. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ın kuzeyinde oluşturulmuştu. Bunu, Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan kantonlarla birleştirip Akdeniz’e uzatmak mümkün olmadı.

Güney sınırları boyunca kuşatılmayı asla kabul etmeyen Türkiye’nin Astana Süreci’yle Rusya ve İran’ın yanında yer almasıyla “Büyük Kürdistan” görünümlü “Büyük İsrail” hayata geçirilemedi. Fakat, geçen zaman içinde büyük değişikliklere uğramış olsa da, ABD, Ortadoğu’yu kontrolü altına alma hedefinden vazgeçmiş değildir. 

Washington kulislerindeki iç çekişmeler nedeniyle, “Hangi ABD?” sorusu gündeme gelse de, sonuç itibariyle, bölge ülkeleri de, bir NATO üyesi olmasına rağmen, Türkiye de tehdit altındadır. Suriye’de bulunma nedenini, bugüne kadar, “DEAŞ’la mücadele”ye dayandıran ABD, bundan böyle eğitip 5 bin TIR dolusu silahla donattığı, ordulaştırdığı PKK uzantısı YPG’ye dayanmayı planlamaktadır. 

Kurguladığı IŞİD/DEAŞ eliyle yaptığı katliamlarla bölgenin demografik yapısını hedefleri doğrultusunda değiştiremeyen ABD, şimdi de bölgeyi etnik ve mezhepsel temelde bir çatışma ortamına sürükleme peşindedir. YPG ordusunu da, Arap NATO’sunu da kendi hayalindeki Ortadoğu’yu hayata geçirebilmek amacıyla yapılandırmaktadır. 

ABD, KENDİNE GEL!

ABD’nin düşlediği BOP haritası önündeki en büyük engel Türkiye’dir. ABD 1 Mart Tezkeresi’yle, 15 Temmuz darbe girişimleriyle kontrolü altına alamadığı Türkiye’yi şimdilerde, ekonomik baskılarla ve savunma sorunlarıyla dize getirmeyi denemektedir. 

ABD, Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Yarbay Mike Andrews’in, “Türkiye’nin S-400’ler alımından vazgeçtiğine ilişkin net bir karar beklediğimiz bu süreçte, Türkiye’nin F-35 operasyonel kabiliyetine ilişkin tüm teslimatlar ve faaliyetler askıya alınmıştır” açıklamasının başka açıklaması var mıdır? 

ABD’nin, proje ortağı olduğu ve parasını ödediği F-35’leri vermeyerek, Batı savunma sisteminin en güçlü ortağı Türkiye’yi savunma konusunda zorda bırakmasının dostluk çerçevesinde bir açıklaması var mıdır?

Güney sınırlarımıza konuşlandırılmış Patriot füzelerini “yazılım yenilenmesi” gerekçesiyle söküp giden, Türkiye’yi, Suriye’den gelebilecek füze saldırılarına karşı Doğu Akdeniz’deki ABD Donanması’nın kullandığı  “Aegis Savaş Sistemi”ne emanet eden ve bunca yıllık müttefikini, NATO ortağını S-400 füzelerini almaya mecbur eden kimdi? 

Türkiye ile, ABD’nin tüm yurtdışı operasyonlarında vurucu güç olarak kullandığı NATO arasındaki sürtüşme, S-400’lerden çok önce, 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemesiyle başlamış, 2011’deki Suriye krizi sürecinde giderek derinleşmişti. 

NATO o günlerden beri Türkiye’yi ittifakın dışına savurma planları yapıyor. Mesela, NATO’nun Afrika’nın orta yerinde, 8 ülkenin katılımıyla gerçekleştirdiği üç haftalık tatbikatta hangi ülkenin deforme edilmiş haritasının kullanıldığı biliniyor. Haritayı sosyal medya hesabından sızdıran Fransız generalin akibeti bilinmese de, deforme edilmiş haritanın Türkiye haritasına çok benzediği artık sır değil. Tatbikatın konusu da, Libya ve Suriye gibi iç savaşa, kaosa sürüklenen bir dost ülkenin NATO tarafından “kurtarılması”ydı. 

Yeni Zelanda’da Müslüman katliamı yapan Avustralya doğumlu, İskoç kökenli caninin silahı üzerindeki yazılardan ve 74 sayfalık manifesto üzerinden Türkiye’ye verilen verilen mesajları vasat eğitim görmüş bir gencin yazdığına inanmak mümkün mü? 

ABD’nin sivil darbe ile kotrolü altına almaya çalıştığı Venezuela üzerinden, Çin ve Rusya’nın yanı sıra, Türkiye’yi de hedef alan mesajları bir dost seslenişi sayılabilir mi? 

Sözü ve örnekleri uzatmadan söyleyelim:

ABD, Türkiye’yi zorda bırakarak hedefine varamazsın, kendine gel!