Yetişmek istiyorum. Saat 10:00’da Bakırköy’de olmam gerek...
Rampayı nefes nefese çıkıyorum. Yaşlandım mı ne?
Teşvikiye’den dolmuşa biniyorum. Dolmuş 15 dakika sonra doluyor...
Harbiye’de takıldık... Devlet Büyüklerimiz İstanbul’daymış...
On dakikada Dolmabahçe’deyiz. Yol açık. Şükür herşey yolunda gidiyor. 
Sevimsiz dev yapıyı yine inceliyorum. Burada kimbilir kaçıncı kez boş boş bakıyorum. Ritz Carlton... Bu kadar büyük bir kütle sağımda dururken, başımı sola çevirince Dolmabahçe Saat Kulesi... Hiç biribiriyle alakası yok... Yontulmamış kalas misali gökkafes... Oysa dantel gibi işlenmiş bedeniyle Boğazı kıskandıran kule. Ve yanında Dolmabahçe Sarayının kıvrımlarını imgeliyorum.
Mimarlık da imgelendiğine göre ben, başı vücudundan büyük bu kütleyi imgelediğimde kötü oluyorum.
İyi de ben bunları görüyorsam bu ışıklarda epeyidir bekliyoruz. 
Evet yine kabus başladı. Trafik...
Açılır gibi yapıyor. Sağımda gözüm bir tabelaya takılıyor.
“Taksim’de çalışma var alternatif yolları kullanınız”
Alternatif yol mu? Tek yol var düz gidersen Gümüşsuyu, sola dönersen ya Dolmabahçe, ya Kabataş... O da arabaların arasından ne çıkarsa bahtına... Belli... Alternatif yolu önce çalış sonra gel demek istiyor. Tabii sen gelene kadar başka alternatifler devreye girmediyse...
Allahım daha Teknik Üniversiteye gelemedik. Dolmuşta ısrarcı tek kişi benim. Araç bozulmuş gibi herkes atladı tabanvay hızlı adım marş marş...
Yok diyorum bu rampayı bu topuklularla çıkamam... Zaten herşekilde dolmuş benden önce çıkar... En iyisi edebimle sabır deyip beklemek.
Saate baktığım halde görmek istemediğimi farkettim. Geç kaldım. Ve çakıldık kaldık. Şöför anlamadığım birşeyler söylüyor, aynadan yüzünü görüyorum ve anlıyorum ki tepesinden tüttü tütecek...
Aha dayanamadım, ben de atladım aşağı. Yol iki düz iki ters... Haraşo vaziyette hiç hız kesmeden tırmanıyorum Gümüşsuyu’nun asırlık ağaçları beni huzurla sarmaya çalışırken...
Solumda yine dev bir perde... bir inşaattın toz kapsama alanı içine girdim. Çiçekçiler... Çevresinde olanları görmezden gelip, duruşundan taviz vermeyen Taksim Heykeli yine kalabalık...
Tanıdık bir kırmızı gördüm... Canım ne kadar güzel tek hücresiyle takır takır taaa Tünel’e yolcu taşıyor...
Yok benim bunlara takılmamam gerek. 
GEÇ KALDIIIIMMMMM...
Evet Simit Sarayı sağdan girdim mi Bakırköy Dolmuşlarına ulaşacağım...
A burası niye bu kadar boş? Tabii yaaa dolmuş kalkışları artık Tarlabaşı’ndan... Devam, hız kesmek yok Sevgül... Toprak yola girdim. İyi de karşı tarafa geçiş yok.
Ne demişti tabela, alternatif yolu deneyin. 
Bu etekle bu deprem fay hattı yarığını atlayamayacağıma göre geri vites canım... Kazmışlar heryeri kazmışlar... Yoksa biz kunduzdan mı geliyoruz... Aha girdiğim yoldan geçiş tamamen kapanmış.
Ağlamak istiyorum...
Birisi bana mı seslendi?
Toz toprak saçımı arkaya atıp etrafıma bakmaya çalışıyorum.
Kim var orada? Neeeee????????
“TECAVÜZ KAÇINILMAZSA, ZEVK ALACAKSIN”
Toplum tecavüze mi uğruyor, ne dediniz anlayamıyorum,
İnanmıyorum... İnanmıyorum. Bu nasıl birşey?