CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 35 yıldır güneydoğuda binlerce şehidin ‘Ne uğruna canlarını feda ettiğini bilmiyor olmalı ki’ bir televizyon programında ‘Türkiye'nin beka sorunu yok, Amerika’nın desteklediği teröristler bize saldırmaz’ buyurdu. Yadırgayacak değiliz; Kılıçdaroğlu’nun A takımından bazı isimlerin terörist cenazelerine katılıp taziye ziyaretlerine gittiği zaten herkesin malumudur. Fakat esas mesele başkadır. Seçime gerek kalmadan Türkiye’de yönetimin değişeceği iddiası da CHP’li üst düzey bir yöneticiye ait değil miydi!

**

Kılıçdaroğlu ve seçim ortağı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Denizli’deki ortak mitingde ‘akıllara zarar’ birer konuşma yaptı. Hükümetin hal esnafı ve manavları terörist ilan ettiği iddiasında bulunan ana muhalefet lideri, “Hukuku bu ülkeye getirene kadar mücadelemiz devam edecek. Bu ülkede huzur içinde yaşamaya ihtiyacımız var. Nasıl beraber oluyorsak, nasıl demokratik standardı büyüttüysek bunu da yapacağız” diyerek ‘Ekonomi terörizmini’ gölgelemenin ötesinde, ‘Ülkede bütün esnafların teröristlikle suçlandığı’ gibi çılgın bir imaj oluşturmaya çalıştı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’de seçim ortağından geri durmadı; “Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizliler, nasılsınız, iyi misiniz? Koca yürekli Denizliler, size terörist dediler, iyi misiniz” diye başladığı sözlerini, “Cumhurbaşkanı 10 milyon seçmeni olan CHP'ye, 5 milyon seçmeni olan İYİ Parti'ye, 1 milyon oyu olan Demokrat Parti ve Saadet Parti seçmenine terörist dedi” iddialarını ortaya atarak zırvada tavan yaptı.

**

Akşener sözlerinin nereye varacağını tartmamış olmalıydı ki aynı günün akşamında Basın Danışmanı Murat İde, Denizli’deki sözlerin üzerini örtmeye yetmese de ‘vaziyeti kurtarma kabilinden’ bir açıklama yaptı. Fakat Hürriyet Yazarı Abdülkadir Selvi’nin de ifade ettiği gibi zırva tevil götürmezdi; Akşener’in sözlerinin yanlış anlaşılacak bir yanı yoktu.

İki ortak neden böyle aşırı iddialarda bulunuyor dersiniz? Bu sorunun cevabı CHP’nin tarihinde sırıtıp durmaktadır. Demokrat Parti’ye karşı hiçbir sandık başarısı yakalayamayan CHP’nin Milli Şefi İsmet İnönü’de 1960 darbesine giden süreçte meclis kürsüsünden “Şartlar oluştuğunda İhtilal milletler için meşru bir haktır” dememiş miydi? Bugün o yolu izleyen sandık mağlupları da ülke yönetiminin kendilerine bir güç tarafından teslim edileceği hülyası içinde olmalıdırlar.

**

CHP genel başkanı ‘Cumhurbaşkanı’nın bütün hal esnafını, bütün manavları terörist ilan ettiğini’ söylerken, aynı kürsüde İYİ Parti genel başkanının da hacmi genişleten bir ifadeyle ‘Cumhurbaşkanının Denizli halkına, muhalefet partilerinin bütün seçmenlerine terörist dediğini’ iddia etmesi tesadüf olabilir mi? İki liderin de dâhili ve harici bedhahların bu tür argümanlardan müstefit olacaklarını bilmemeleri mümkün mü?

Bakın; Ukrayna hükümeti Avrupa Birliği ile anlaşma imzalamaktan vazgeçip Rusya ile ilişkilerini güçlendirmeye kalkınca ülkede önü alınamayan eylemler başlamıştı. İmzalanan anlaşma gereğince Rusya, Ukrayna’nın 15 milyar dolar değerindeki devlet tahvillerini satın alıp bu ülkeye satılan doğalgazın fiyatını da düşürünce protestocular anlaşmanın ülkelerinin yararına olduğuna inanıp sokakları terk ediyordu ki muhalefet yanlısı gazeteci Tatyana Çornovol öldürüldü. Dinmek üzere olan gösterilerin şiddeti böylece arttı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya hazırlanan eski dünya ağır sıklet boks şampiyonu Udar (Yumruk) Hareketi’nin lideri Vitali Klitçko, ülkenin ikinci büyük partisi Anavatan Partisi’nin lideri Arseniy Yatsenyuk, Oleh Tyanhnybok liderliğindeki aşırı sağcı Svoboda (Özgürlük) grubu, Bratstvo  yani Kardeşlik grubu gösterilerin ön safındaydı. Ukrayna’daki kargaşanın Avrupalı siyasetçiler tarafından kışkırtıldığı neredeyse herkes tarafından kabul ediliyor.

Yıllardır Amerika’nın ekonomik yaptırımlarına maruz kalan Venezüella 21 Ocak’ta darbe girişimine uğradı. Amerika Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, Venezüella halkına ayaklanma çağrısında bulunması, Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido’nun vakit kaybetmeden kendisini 'geçici devlet başkanı' olarak ilan etmesi elbette planın birer aşamasıydı. Amerika Başkanı Donald Trump'ın Guaido'yu ülkenin ‘geçici devlet başkanı’ olarak tanıması da oyun kurucunun kimliğini net bir şekilde anlatıyordu.

Irak’ı, Libya’yı ne çabuk unuttuk? Artık herkes biliyor ki Amerika gözüne kestirdiği ülkelerde darbe senaryosunu sahnelerken o ülkenin idarecilerini diktatör olmakla, teröre destek vermekle, demokratik olmamakla suçlayıp ‘meşruiyet kılıfı’ hazırlıyor. Ve bunu yaparken de o ülkelerin içindeki ‘sivri muhalif duruşlardan’ istifade ediyor.

Bizim ülkemizde yaşanan Gezi Kalkışması da ‘Hükümeti düşürmek üzere tertiplenmiş bir dış harekât’ değil miydi? 15 Temmuz, ‘Türk askeri’ kılıfı giydirilip darbe süs verilmiş işgal harekâtı değil miydi? 

**

Türk Askeri Fırt Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonlarını yapmadan önce Suriye sınırından ülkemize kaç terör bombası atıldığını bu ülkeyi yönetmeye talip muhalefet lideri nasıl bilmez? Sınır boyumuzca, bombaların imha etmekte zorlandığı tünellerin kimler tarafından hangi maksatla tahkim edildiği ortaya çıkarılmışken, ‘Amerika’nın desteklediği teröristler bize saldırmaz’ diyerek, Kılıçdaroğlu, teröristleri ve terör destekçisi Amerika’yı korumuş ve kollamış olmuyor mu?

Yüzyılın ihanet hareketini yöneten FETÖ’de bendelerinin ruhunu işgale hazırlarken “Haçlılar sizin ülkenize zarar vermez, onlar sizin karınıza kızınıza ilişmezler” dememiş miydi? ‘Türkiye’nin beka sorunu yok’ da ne demek! Ne de çok benziyor şu söylemler!

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve CHP’nin Kurucusu Mustafa Kemal, “Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır” demiyor mu?

İstiklâl ve cumhuriyetimize kast eden düşmanların, cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kurumlarına sızdığı, ordularına girdiği, memleketin bilfiil işgale hazırlandığı 15 Temmuz’da görüldüğünde de, Mustafa Kemal’in onlarca yıl önceki tespitine inat Kılıçdaroğlu “15 Temmuz kontrollü darbe girişimidir” dememiş miydi!

**

Terör, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına karşı Amerika ve yandaşı batılıların tuzağından başka bir şey değilken, ülkemize bomba yağdıranların bize saldırdığını görmemek, terörist olarak tanımlamamak gaflet mi yoksa dalalet midir?

Bu hususta İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şu sözleri son derece önemlidir: “Türkiye FETÖ, DEAŞ, PKK, PYD ve DHKP-C ile eş zamanlı olarak mücadele ediyor. Bu mücadelede Türkiye'nin karşısı çok kalabalık.  Terörle mücadele konusunda Batılı dostlarımıza bir şey anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor. Hala teröristlerle iş birliği içindeler, aşırı sol terör örgütlerine, PKK'ya oturum hakkı veriyorlar, lojistik ve finans desteği sağlıyorlar. PKK 80'lerin ortalarından itibaren Avrupa'nın en büyük suç örgütü olmasına rağmen; hala biz iade taleplerimizin çoğundan yanıt alamıyoruz.”

**

SP’LİLER SİYASAL ORTAKLARINI GÖRMÜŞ OLMALILAR

Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve Saadet Partisi’ni kuran, Milli Görüşün Lideri, ömrünü İslam’a adayan merhum Necmettin Erbakan’ın işaretiyle kurulan TV 5’te geçen hafta ilginç bir konuk vardı.  ‘Gündemdekiler’ adlı programa katılan CHP'nin Beyoğlu Belediye Başkan adayı Alper Taş lezbiyen gey, biseksüel ve transseksüellerden oluşan LGBT hareketi üyelerine geniş haklar tanıyacağını maalesef Erbakan’ın mirası ekranlarda açıkladı.

LGBT üyelerinin baskı ve zulüm altında olduğundan dem vuran Taş, “LGBT'lilerin kendi meclislerinde aldıkları kararların ve sorunlarının takipçisi olacağım. Biz LGBT için söylediklerimizin her zaman arkasındayız. Onları da Allah böyle yaratmıştır” ifadelerini kullandı. Sunucu Çağlar Cilara’nın tepkisizliğini ‘kabullenme olarak’ yorumlayamayız, fakat ‘Bu vaatlerinizi başka mekanlarda dile getirin” demesi, temsil ettiği misyon adına doğru olurdu. Zira hafta sonunda güya ‘Dünya Kadınlar Günü’ kutlamaları için İstanbul’da Taksim, Ankara’da Kızılay meydanını dolduran binlerce LGBT’li açtıkları birbirinden edepsiz pankart ve attıkları sloganlarla zehir kustu. Yatsı ezanı okunurken ıslık çalıp yuhalama naraları atan grubun içinde türban ve tesettür kıyafetli kadınların bulunması da dikkat çekiciydi. Tam da bu sahneler hazırlanırken SP’ye de ‘fark ettirmeden’ önemli bir pay çıkarıldığı anlaşıldı. SP’li siyasetçiler de seçmenler de dirsek teması kurdukları siyasal ortaklarını bu vesileyle görmüş tanımış olmalılar.

**

AH RAHMETLİ KARAKAYA OLSAYDI

1990’lı yıllarda bir Antalya seyahatimizde, yanılmıyorsam Kemer’de objektifimize hiç de hoş olmayan bir görüntü takılmıştı. Densiz bir esnaf, işlettiği tekel bayiine ‘Nasrettin Hoca’ ismini vermişti. Şahsına atfedilen fıkralardan dolayı muzip, komik bir insan olarak bilinse de Nasrettin Hoca devrinin önemli din adamlarından biriydi. 

Fotoğrafı, Merhaba Yazı İşleri Müdürü Mustafa Balkan dostumuz hakkıyla ve üslubunca yayınlamıştı. Balkan bununla da yetinmemiş, bizim fotoğrafı Hasan Karakaya’ya göndermiş. Birkaç gün sonra gelip ‘Bak, fotoğrafın nerelerde çıkmış’ diyerek elindeki Akit Gazetesi’ni uzattı. O da ne; merhum Karakaya yarım sayfalık yazısında densiz tekel bayine demediğini bırakmamıştı.

Geçen hafta Hollandalı bir girişimcinin, özel koleksiyon mahiyetinde Semazen Logosuyla bin bir adet ürettiği içkiyi ‘Rumi’ adıyla piyasaya sürdüğü haberlerini ve o habere karşı tepkileri okuyunca, merhum Karakaya’nın yokluğunu hissettik. İslam tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Hazreti Mevlana üzerinden yapılan bu saygısız, çirkin girişime medya olarak da, devlet olarak da gereken düzeyde tepki koyamadık. Bazen baklayı ağızda tutmamak mı lazım ne!

**