Fransa meclisinin aldığı kararı önemsiyorum ve tarihi derinliği olduğunu biliyorum.
Almanya nasıl Avrupa’nın ekonomik motoru ise,Fransa’da onun ruhu ve düşüncesidir.
Bu sebepledir ki;Merkel çok “gıcık” olmasına rağmen ikide bir Sarkozy’nin kendisini öpmesine mani olamamaktadır.
Önce meselenin tarihi derinliğine bakalım:
Henüz ABD yeni devlet olmuştur (4 Temmuz 1776), Almanya ise Osmanlı Devleti tarafından devletliği uzun yıllar tanınmamış (1519-1556 V.Şarlken dönemi) Osmanlı ordularına en çok mağlup olan ve Kanuni’nin “bire deyyus, Fransuva kulumu tez bırakasın” narasının korkusunu üzerinden atamamıştı.
Osmanlı Devleti’nin bir parçası olan Filistin’e ilk göz koyan Fransa olmuştur.O zaman Filistin’in önemi üç semavi dinin de kutsal mekanı olması ve jeostratejik konumuydu.Bu merkezi nokta Ortadoğu’daki savaşların da tahrik unsuru oldu.19.yüz yılın sonlarına doğru petrolün keşfi bu kavgayı daha amansız bir hale getirdi ve zamanımıza kadar devam etti.
Almanların bu bölgedeki faaliyetleri petrolün öneminin anlaşılansına paralel olarak ortaya çıkmıştır.
Bu önemli bölgede kalıcı olmayı isteyen Napolyon Yahudileri burada ileri karakol olarak iskan etmeyi planladı.Yafa ve Gazze’yi ele geçirdi.Akka önlerinde bölge üzerinde hesabı halen devam etmekte olan İngilizlerle karşılaştı.İngiliz donanması Napolyon’un donanmasını büyük ölçüde imha etti (1798).Bu olay Napolyon’u durdurdu ancak vaz geçiremedi.Fransa’da uzun süre ikmal yapamadı.Afrika,Asya ve Filistin’deki Yahudi’lerin desteğiyle yeniden hareke geçti.
22 Mart 1799’da Yahudilere hitaben bir bildiri yayınlayarak Yahudi Devletini ihya edeceğini vaat etti.Onların Fransız ordusuna gönüllü katılmaya ve bütün Yahudileri Filistin’de toplanmaya çağırdı. Daha sonra ;Fransız ordusunu Akka önlerinde Cezzâr Ahmet Paşa Komutasındaki Türk Ordusu karşıladı ve geri püskürttü.Bu Napolyon’un ilk bozgunuydu.Bundan sonra bölgede tutunamadı.
Bölge hakimiyeti 1840 yılına kadar Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa tarafından sağlanmıştır.Bu yıldan sonra başta İngiltere olmak üzere bütün Avrupa devletleri ve ABD bölge üzerinde söz sahibi olmak için her yolu denmişler bunda büyük ölçüde muvaffak olmuşlardır.
Şimdiki mücadele bölgede yükselen Türk sevgisinin siyasi ve ekonomik bir güç birliğine, sağlam dostluklara dönüşmesine mani olmak üzere yürütülmektedir.
Bu mücadelede Irak’ta, İngiltere ile birlikte büyük hayaller gören ABD’nin kaybedilen prestijlerini kurtarmak ve özellikle Kuzey Irak mevzisini kaybetmemek ve pekiştirmek üzerine yapılmaktadır.
Mücadelede çıkarları sebebiyle ABD,İngiltere ve Türkiye bir safta;Almanya,Fransa,İsrail bir safta bulunmaktalar.Rusya ağır basacak yerde konumlanacaktır.İran ise bölgede ayrı bir problem kaynağı haline gelmek üzere…
Fransa Türkiye’nin bölgedeki gücünü zayıflatmak için stratejik bir hamleye kalkıştı.Bunda nispi bir başarı elde edebilmesi Almanya’nın desteğine bağlıdır.Almanya’nın bundan sonraki tavrını hem Türkiye’nin kararlılığı hem de başta ABD olmak üzere İngiltere ve AB ülkelerinin tavrı belirleyecektir.
Türkiye bulunduğu noktada elde ettiği siyasi ve ekonomik istikrar avantajlarının yanı sıra bölge halkı üzerindeki müspet etkisine de güvenmektedir.
Yine Türkiye açısından bir zaaf unsuru olarak kabul edilen PKK’nın tasfiye aşamasının başlatılmış olması da çok önemlidir.
İran-Türkiye,ilişkilerinde yaşanılan olumsuzlukları Türkiye İsrail faktörünü yeniden devreye sokarak rahatça aşacaktır.
Sevmesek bile İsrail’le yeniden ilişkilerin gelişmesi kaçınılmazdır.
Konu, şu anda Irakta gelişen olaylar bakımından da çok önemli.Çünkü ABD fiilen Irak’tan desteğini çektikten sonra bu ülkenin geleceği Güçlü bir Türkiye faktörü ve dengelenmesi zaruri olan İran faktörüne bağlıdır.Irak’ın İran’ın ideolojik maksatlarına kurban edilmemesi ve Irak devletini bütünlüğünün korunması Türkiye açısından hayati önemi haizdir.
Netice olarak Fransız Parlamento’sunun 1/10 mevcutla Ermeni soy kırımı kararı alması kararı hafifleten değil ağırlaştıran bir faktördür.
Karar bu ciddiyetle değerlendirilmeli ve bütün gücümüzle uluslararası ilişkiler ve hukuki yollar devreye sokulmalıdır.Özellikle Batı Avrupa Türklerinin meşru ve güçlü tepkilerine ihtiyaç vardır.
Kökü derinlerdeki bu tavrın gerekli diplomatik güçle karşılanması kaçınılmazdır.
Bu konuların hakkından gelebilmenin şartlarının başında gerçek tarihçilerin gerçek tarihi ortaya koyabilmeleri için gereken her şeyin yapılmasıdır.
İkide bir dünyayı tarih dersine çağırmak yerine bizim dersimize zaman geçirmeden çalışmamız elzemdir.Bunun tipik bir örneği Lozan’da yaşanmıştır.O gün Ermeni iddialarını savunanlara gerekli dersi bir kitapçıkla veren Türk Delegesinin adını hangimiz biliyoruz ve bu kitapçığı kaç aydınımız okumuştur.