‘O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan, söyleyin bakalım bu da mı yalan, yalanı yuhalayalım hadi masala başlayalım.’
Diye başlar masal…
Bir varmış, bir yokmuş, ülkenin birinde bir köy varmış. Köyün halkı mutlu, mesut yaşarmış. Günlerden birgün köyün bütün evlerini fareler basmış. Bir sürü fare köyün evlerinde, sokaklarında dolaşıyorlar ne bulursa yiyorlarmış.
Köyde yaşayanlar ne yapacağını şaşırmış bir halde köyün muhtarından yardım istemişler. Fakat muhtarın da elinden birşey gelmiyormuş. Gel zaman git zaman bu köyün adı fareli köy olmuş. Köyün çocukları da farelerden bıkmış ve bu pis farelerin köylerinden bir an evvel gitmesini istiyorlarmış. Günlerden birgün köye bir çalgıcı gelmiş.
Muhtara:
‘Eğer bana bir kese altın verirseniz köyü farelerden temizlerim.’ demiş. Köy halkı çalgıcının bu teklifine çok sevinmişler, farelerden kurtulmak için hemen bir kese altını muhtara teslim etmişler. Altınların muhtara teslim edildiğini öğrenen çalgıcı başlamış kavalını çalmaya. Kavaldan öyle güzel bir ses çıkıyormuş ki köydeki bütün fareler akın akın çalgıcının etrafına gelmeye başlamışlar. Bütün farelerin etrafında toplandığını gören çalgıcı başlamış dereye doğru yürümeye, kavalı çaldıkça fareler de peşinden gidiyormuş. Derede çok su olmasına rağmen çalgıcı karşıya geçmeyi başarmış, onun peşindeki farelerin hepsi dereyi geçemeyip suda boğularak ölmüşler. Bütün farelerin öldüğünü gören çalgıcı işini başarıyla tamamladığı için büyük bir gururla yürüyerek altınları almak için köye dönmüş:
‘Altınlarımı alıp şehre gider kendime iyi bir iş kurar ve zenginlerin arasına katılırım’ diye düşünüp muhtarın yanına gelmiş. Ancak muhtar oyunbozanlık yapıp çalgıcıya altınları vermemek için,
‘Nasıl olsa farelerden kurtulduk. Bir kese altını vermesek iyi olur.’ diye düşünerek türlü bahaneler yapıp çalgıcıya altınları vermemiş. Kendisinin kandırıldığını anlayan çalgıcı:
‘Şimdi ben size bir oyun oynayayım da görün” diyerek başlamış kavalını çalmaya. Çalgıcının kavalını duyan bütün köydeki çocuklar başlamışlar çalgıcının peşinden gitmeye. Köyde hiç çocuk kalmamış. Analar, babalar başlamışlar kara kara düşünüp çare aramaya. Toplanıp muhtara gelmişler.
‘Bak çocuklarımız çalgıcının peşine takılıp gitti, çalgıcının altınlarını vermeliydin. Ne yapacağız şimdi?’ diyerek muhtara dert yanmışlar.
Çalgıcı kızgın, kızgın çocuklar peşinde ormana varmış. Bir ağacın dibine oturmuş ve tekrar muhtara gidip altınları istemeyi düşünmüş. Telaşla muhtarın yanına gitmek için ayağa kalkarken kavalını yanına almayı unutmuş. Sihirli kavalı bulan bir çocuk arkadaşlarının yanında toplanması için kavalı çalmaya başlamış. Bütün çocuklar toplanmışlar. Kavalı bulup çalan çocuk yaşadıkları köyün yolunu biliyormuş. Çocuk önde diğer çocuklar arkasında köye gelmişler. Çocukları gören anneleri, babaları çok sevinmişler ve şenlikler düzenlemişler.
Muhtara yaptığının haksızlık olduğunu, çalgıcının altınlarını vermesi gerektiğini kızgınlıkla söylemişler. Muhtarda hatasını anlayıp çalgıcının altınlarını ona vermiş. Altınlarını alan çalgıcı da kurduğu hayali gerçekleştirmek için köyden ayrılmış.
Böylece herkes mutlu olmuş…
Bu masala okurken  uyumadınız inşallah !
Fareler ve İnsanlar- İnsan ve Hırs- İnsan ve Zeka- İnsan ve Kötülük- İnsan ve Hak ve deee
Sürü ve Tosun
Bu masalda bize benzeyen ne çok tema var. Hadi 12 Farkı bulun…