Dürüst (!) ama unutkan düşman: Sarkozy
M. Kemal SALLI
SARKOZY, ‘DÜRÜST(!), AMA UNUTKAN DÜŞMAN’; DÜŞMANLIĞINI DA SAKLAMA GEREĞİ DUYMUYOR. TOPAL ÖRDEK SARKOZY, BAŞBAKAN ERDOĞAN ÜZERİDEN TÜRKİYE’YE SALDIRARAK SEÇİM ŞANSINI ARTIRMAK İSTİYOR.
İMPARATORLARI NAPOLYON’UN ATALARIMIZDAN İŞ İSTEYEN FRANSA’YI SİYASİ VE EKONOMİK REKABET GÜCÜMÜZLE DİZE GETİREBİLİRİZ. BİZİM ASIL DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER, DOST YA DA MÜTTEFİK GÖRÜNÜP KUYUMUZU KAZANLARDIR.
Önümüzdeki Mayısta Fransa’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sarkozy’nin rakibi belli oldu: François Hollande. Sosyalist Parti cumhurbaşkanı adayı oyların yüzde 56’sını aldı, ama bakanlık deneyimi olmayan Hollande’nin İMF eski Başkanı Khan’ı bir otel odası darbesiyle saf dışı bırakan Sarkozy karşısında zorlanabileceği konuşuluyor.
Fransa cumhurbaşkanlarının seçim öncesinde de, seçim sonrasında da beslendikleri en önemli kaynağın Türkiye karşıtlığı olduğu gerçeğinden yola çıktığımızda, aklımıza takılan soru şu oluyor: Gelen gideni artır mı, Sarkozy’i arar mıyız?
Görünen o ki, önümüzdeki aylarda, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan, fakat 1915 olaylarını inkar edenleri, tartışmaya açılmasını isteyenleri bile hapse gönderilmesini öngören yasa tasarısını son anda engelleyip bir koz olarak saklayan Sarkozy ile, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olmayan, fakat, 1915 olaylarının inkarını suç sayan yasa tasarısını senatoya getireceği konusunda Ermeni lobisine söz veren Hollande’nin seçim savaşlarını izleyeceğiz.
Sakozy’i, düşmanlığını gizleme gereği duymadığından dolayı dürüst (!), ama unutkan düşman olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.
Güney Kafkasya’daki turuna Ermenistan ile başlayan ve 1915 olaylarının soykırım olarak tanınmasını isteyen Ermenilere destek vermeye devam eden Sarkozy, Le Figaro gazetesine yaptığı açıklamada, Ermenistan gezisinin amacını açıklarken, “Pimi çekilmiş bir bomba atacağım" demişti.
Sarkozy'nin, AB'ye üyelik görüşmelerini 5 başlığa ambargo koyarak Türkiye'nin birliğe üye olmasını açıkça engellediği bilinen bir gerçek. Ekonomik ve siyasi rolü Sarkozy’i rahatsız edecek şekilde giderek büyüyen Türkiye’nin yılbaşına kadar Ermeni Soykırımını tanımadığı takdirde, soykırımın inkarını suç sayan yasayı gündeme taşıyacağını söyleyen de Sarkozy.
Sarkozy'nin son günlerde giderek yükselen Türkiye karşıtlığını önümüzdeki Mayıs'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilişkilendirmek eksik bir değerlendirme olur. ‘Topal ördek’ durumuna düşen Sarkozy'nin Türkiye'ye karşı düşmanca davranışlarının Başbakan Erdoğan'la her alanda yarışmak şeklinde somutlaşan nefret dolu tutumunun tarihi, kültürel ve ekonomik kökenleri vardır.
Sarkozy'nin, Merkel’le elele vererek, AB üyeliği önünde aşılması zor engeller oluşturmasının nedeni, Türkiye’nin Kuzey Afrika'da, Akdeniz'de, Ortadoğu'da, Kafkasya'da hem siyasi hem de ekonomik rakip olarak Fransa’nın karşısına dikilmesiyle yakından ilgilidir. Kuzey Afrika coğrafyasını arka bahçesi olarak gören Fransa, Türkiye’nin bir küresel aktör olarak, atalarının mirasının paylaşılması konusunda söz sahibi olmak istemesini kabullenememekte, Türkiye’nin bu konudaki ataklarını, “pişmiş aşa soğuk su katmak” olarak değerlendirmektedir.
OSMANLI’YA MİNNET BORCU OLAN FRANSA HER ZAMAN OSMANLI’YI HEDEF ALAN HESAPLARIN İÇİNDE ROL ALMIŞTIR.
Fransa, 19. ve 20. Yüzyıllarda, zaman zaman Osmanlı'nın yanında görünmekle birlikte, gizliden gizliye Osmanlı'yı Avrupa'dan söküp atma ve mirasını paylaşma operasyonlarının içinde olmuştur. Osmanlı’ya minnet borcu olan Fransa, her dönemde Osmanlı’yı hedef alan hesapların içinde rol aktif almıştır.
Devlet ilişkilerinin çıkar hesaplarına dayandığı dikkate alındığında, Kanuni zamanında, Osmanlı'dan kendisini kurtarması için yardım rica eden Fransa'dan ahde vefa gibi bir duygusallık beklemek gerçekçi olmaz. III. Selim'den topçu subayı olarak iş isteyen genç Napolyon Bonapart, bu başvurudan üç yıl sonra, 1798'de bir Fransız generali olarak Osmanlı toprağı olan Mısır'a saldırmış, fakat yenilerek Paris'e dönmek zorunda kalmıştı. Napolyon Bonapart Fransası gibi Sarkozy Fransası da Türklere sempati duymuyor. O nedenle, Libya'nın bombalama kararı alındığı Paris zirvesine Türkiye'nin çağrılmaması, Sarkozy'nin, "Arap Baharı" turuna çıkan Başbakan Erdoğan'dan önce İngiliz Başbakanı ile birlikte Libya'ya çıkartma yapması, ardından gittiği Erivan'dan "Türkiye'nin eline pimi çekilmiş bomba verdim" mesajı vermesi, "hesaplı bir tahrik" çabasının ürünleridir.
Kuzey Afrika ülkelerini Sakozy ile Türkiye arasında giderek tırmanan mücadele, aslında, Avrupalı ülkelerle Osmanlı arasındaki yüzyıllık hesaplaşmanın günümüze yansımalarıdır. Diğer Batılı 'dostların' varisi üzeriden sürdürdükleri Osmanlı mirasını paylaşma savaşını "stratejik müttefik" gibi alımlı motiflerle kamufle etme ihtiyacı duyarken, Sarkozy Fransası'nın Türkiye'ye karşı olan tutumunu açıklıkla ortaya koyması takdir edilecek bir davranıştır. Açıkça,"Davranışlarım, önümüzdeki baharda yapılacak Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile sınırlı değil" mesajı verilmektedir.
SARKOZY’NİN BAŞBAKAN ERDOĞAN’LA SAVAŞININ NEDENİ
Sarkozy’i açıktan cephe almaya iten neden, Türkiye’nin, eski Osmanlı coğrafyasında sürdürülmekte olan paylaşım savaşında denklem dışına itilme çabalarından duyduğu rahatsızlığı Başbakan Erdoğan’ın ağzından yüksek sesle dile getirmesidir.
İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’e “Çok ilginç bir ülke” dedirten Türkiye, bütün engellemelere rağmen, yüzyıllar boyu egemen olduğu Balkanlardan Umman Denizi’ne, Kuzey Afrika’ya uzanan çoğrafyada itibar görmektedir. İlginç zigzaglarına rağmen, sürdürdüğü dış politikası, tüm dünyanın dikkatinin Türkiye’ye odaklanmasına neden olmaktadır.
Türkiye, tarihi ve kültürel bağlarının kazandırdığı stratejik derinliği olan alanlardaki her girişimi bir vesile engellenmekte, kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Fransa, yüzyıl öncesinde Osmanlı’dan kopardığı topraklar üzerinde egemenliğini sürdürmeye çalışırken, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Balkanlarda, Kafkasya’da ve Ortadoğu’da siyasi ve ekonomik rekabet gücünü ortaya koyan Türkiye ile çıkar çatışmaları yaşamaktadır.
Bilindiği gibi, Sakozy’nin, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen ardından gündeme getirdiği Fransa önderliğinde bir “Akdeniz Birliği” kurma girişimleri, Türkiye’nin destek vermemesi nedeniyle hayata geçirilememişti.
Kaddafi güçlerini bombalama karşılığında Libya’nın ‘tatlı’ petrollerinden yüzde 35 pay isteyen Sarkozy’nin planı, Türkiye’nin muhaliflere, “doğal zenginliklerinize sahip çıkın” uyarması ile suya düşmüş gibidir.
Gelecek Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanı seçimleri yarışında şanslı görünen Sosyalist Parti’nin en güçlü adayı eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Khan’ı bir uçkur komplosu ile saf dışı bırakan Sarkozy’nin yeniden seçime şansı, yapılan kamuoyu yoklamalarına göre çok düşüktür. Buna rağmen Sakozy, büyük oynayarak şansını zorlamaktadır. O nedenle Sarkozy, Başbakan Erdoğan üzerinden Fransa’nın küresel çıkarları önündeki en büyük engel konumundaki Türkiye’ye saldırarak şansını artırma çabası içindedir. Bu saldırıları, sosyalist rakibi Hollande’yi altetmesine yetecek mi, zaman gösterecek.
DÜRÜST(!) AMA UNUTKAN SARKOZY
Sarkozy’yi “dürüst, ama korkak düşman olarak tanımlamamızın nedenleri var.
Sarkoz dürüst(!), çünkü düşmanlığını saklama gereği duymuyor. Yalnız Erivan’da,”Türkiye’nin eline pimi çekilmiş bomba koyacağım” diyen Sarkozy, dönüşte Türkiye’nin Paris Büyükelçisini çağırarak slalom yapıyor, “Sözlerim yanlış anlaşıldı” diyebiliyor.
Sarkozy unutkan, çünkü;
Yüzyılı aşkın bir süredir mirasını yağmalamak için çırpındığı Osmanlı’nın Fransa’nın bugünlere gelmesinde en önemli rolü oynayan devlet olduğunu unutuyor. Pavye Savaşı’nda (2 Şubat 1525) Alman İmparatoru Şarlken’e esir düşen Fransa Kralı François’nın annesi Düşes Dangolen’in Kanuni Sultan Süleyman’a oğlunu kurtarması için yazdığı mektubun Topkapı arşivlerinde olduğunu hatırlamak istemiyor.
Sarkozy’nin, 1543’te Nice’i alan Barbaros’un leventleriyle birlikte, I. François’in emriyle boşaltılan Toulan’da 14 ay boyunca misafir edildiklerini, Toulon Katedralinde 5 vakit ezan okunduğunu unutması mümkün değil. Fransız cumhurbaşkanlarının Türkiye karşıtlığı, acaba bu kuyruk acısına mı dayanıyor?
Sarkozy, Fransız İmparatoru ünlü Napolyon Bonaport’un III. Selim’den Osmanlı ordusunda topçu subayı olarak görev isteğini, bu girişiminin Fransa tarafından rütbesi yükseltilerek engellendiğini, bu başvurudan üç yıl sonra, 1798'de bir Fransız generali olarak Osmanlı toprağı olan Mısır'a saldırdığını fakat, yenilerek Paris'e dönmek zorunda kaldığını da nedense unutuveriyor.
Sarkozy, ayrıca,19 Mayıs 1919’da Fransa ile İngiltere arasında yapılan Sykes-Picot anlaşmasının, Kırım Savaşı’nda (1853-56) aynı ideal uğruna savaştıkları Osmanlı’nın topraklarını paylaşmayı hedefleyen bir anlaşma olduğunu da unutma gereği duyuyor.
Türkiye’yi Ermeni soykırımı yapmakla suçlayan, aksini tartışmayı bile suç sayan yasa çıkaran Sarkozy Fransası’nın 17 Ekim 1961’de Cezayir’de yaptıkları katliamda kaç Cezayirlinin öldürüldüğünü, Fransız paraşütçülerin yaptıkları mezalimi de unutmuş görünmek istiyor, ama Kuzey Afrika kan kokuyor, kan! Sarkozy, “…Türkiye faziletli bir cumhuriyete dönüşürken, Sarkozy’nin cumhuriyeti arkadaşlar cumhuriyetine dönüştü. Sarkozy önce Kamerun, Madagaskar ve Cezayir’deki Fransız katliamlarıyla ilgilensin” diyen Fransız Slate.fr yazarı Ariane Bonzon’un bu satırlarını da unutmuş görünüyor.
Sarkozy, ‘Füze kalkanı’nın Türkiye’ye konuşlandırılmasının tartışıldığı NATO toplantısında, İran’ın hedef alınmadığını savunan Türkiye’yi, “Biz kediye kedi deriz” diye eleştirirken de, Fransa’nın 2009’da NATO’ya, hiçbir taahhüt istemeden “evet” diyen Türkiye’nin onayı ile geri döndüğünü unutuyor ya da unutmak gereği duyuyordu.
Yüzyıl önce Osmanlı toprağı olan ve nüfusunun belli bir bölümü Türk olan Libya’nın bombalanması kararı alınan Paris zirvesine Osmanlı’nın varisi Türkiye’yi Fransız çıkarları açısından bir tehdit olarak gördüğü için çağırmayı unutan Sakozy’nin unutkanlığı, Fransız cumhurbaşkanlarının ortak hastalığı mıdır?
SAKOZY’İ SAF DIŞI BIRAKMAK ZOR DEĞİL DE…
Sarkozy, ‘dürüst (!), ama unutkan düşman’; düşmanlığını da saklama gereği duymuyor. O nedenle, İmparatorları Napolyon’un atalarımızdan iş isteyen Fransa’yı siyasi ve ekonomik rekabet gücümüzle dize getirebiliriz. Bizim asıl dikkat etmemiz gerekenler, dost ya da müttefik görünüp kuyumuzu kazanlardır.
Kim bu müttefik ya da dostlar?
Kim olduklarını bilebilmek için hafiye olmamız gerekmiyor; marifetlerini hergün gazetelerde okuyoruz.
Yorumlar