Türkiye'nin son yıllarda izlediği dış politikayı bazı akademisyenler, bir devrim niteliğinde yenilik olarak değerlendirmektedirler. Bu çevrelerin iddiasına göre, hükümetin özellikle Kıbrıs'la ilgili politikası tam anlamıyla Hobbes çizgisinin terk edilip Kant çizgisine geçilmesi şeklinde olmuş. Bu değerlendirmeyi yapanlar, belirtilen "devrimi" olumlu bulmaktadırlar.  

1588-1679 yılları arasında yaşamış bir İngiliz filozofu olan Thomes Hobbes, filozofların çoğu gibi demokrasiye karşıydı. İlk eseri bir tercüme: "Thucydides'in Tarihi." Bu eserin önsözünde, o zamanlar demokrasiye doğru yönelişlerin başladığı İngiliz toplumunu, bu hedefinden vazgeçirmeye çalışıyor: "Demokrasi deliliktir" diyor. Kitapta, demokrasinin kötülüğüne örnek olarak; Eski Atina'da demokrasiye geçilince devlet yönetiminden anlamayan halkın, aristokrasinin yerini alması ve devleti batırması anlatılıyor.  

"İnsan insanın kurdudur" diyen Hobbes, insanların doğaları gereğince savaşa meyilli olduklarına inanır. Bu yüzden  birbirlerinin zararlarından kurtulmak için "toplum sözleşmesi" yaparak yönetim yetkisini, bir yöneticiye terk ettiklerini kaydeder. Bu sözleşme yönetilenler arasındadır. Yöneticinin hiç kimse ile bir sözleşmesi bahis konusu değildir. Onun kabul ediliş sebebi gücüdür. Yönetim, kimseye bağlı olmadığından kendi dilediğini yapacaktır. Böylece egemen güç, diğerlerinin fikirlerini almaya ihtiyaç duymamakta ve barış, ancak "mutlak bir otoritenin kuvvete dayanarak bütün tikel menfaatlere baskın olmasıyla sağlanmaktadır."  

Annan Planı öncesinde bir karara varmak için yapılan bütün görüşmelerin Kıbrıs toplumlarının ve Türk,Yunan hükümet yetkililerinin arasında yapılması, Hobbes'un siyaset anlayışına uygun mudur? Hayır. Çünkü, taraflar arsındaki görüşmelerde yetkili kişiler, kuvvet zoruyla toplumları üzerinde otorite kurmuş şahıslar olmayıp, köy-köy, fert-fert herkese programlarını anlatıp oy toplayarak yetki devri almış şahıslardı. Oysaki dediğimiz gibi Hobbes, yöneticilerin zor kullanarak idareye gelmelerini uygun görür. O halde Annan planı, halk tasvibine sunulmuş olmakla Hobbes çizgisinden ne kadar uzaksa, demokrasi gereği kendilerini ve fikirlerini halkın tasvibine sunmuş olan yöneticiler de o kadar uzaktır.  

Esasen, KKTC hükümetinin de TC hükümetinin de temayülü Annan planı doğrultusunda (?!), Rum hükümetininki ise karşıtlığındaydı. Referandum sonucu da o şekilde çıkmıştır. Yani ortada şayet iddia edildiği gibi Hobbes'çu bir uygulama vardıysa, aynı uygulama devam etmiş demektir. Terk edildiğini nasıl söyleyebiliriz?  

Aslında, hükümetlerimizin yönlendirici tavırlarının altında, dış güç baskıları olduğunu hatırlarsak, gerçek Hobbes'çu anlayışı oralarda aramamız gerekmektedir.  

1724-1804 tarihleri arasında yaşamış olan Alman filozofu Immanuel Kant, yönetimde çok daha fazla yumuşak bir görüşe sahipti. Hobbes'un tersine olarak o, insanların doğaları gereği barışçı olduklarını belirtiyordu. Cumhuriyet sistemlerinde halkına hesap vermek zorunda olduğundan hareketle yönetimin, barışı gaye edinmek mecburiyetinden bahsediyordu.  

"Ebedi Barış" isimli eserinde devletlerarasındaki ihtilafların, eşit şartlarda dahil oldukları bir üst birlikçe çözülmesini tavsiye eden Kant; kendi zamanında olmayan, bugünkü BM'i çağrıştıracak bir öneride bulunmuş oluyordu. O, bu birliği hiçbir gücün etkisinde olmayacak, özgür devletlerden müteşekkil bir federatif kuruluş, şeklinde düşünüyordu.  

Oysaki, günümüzde BM'in tamamen ABD güdümünde olarak, Annan planını bir sipariş şeklinde hazırladığını hepimiz biliyoruz. ABD istediği sonucu alabilmek için Kıbrıs'ta BM'i araç olarak kullanmış, Ortadoğu'ya müdahalesinde ise tamamen devre dışı tutmuştur.  

Bu uygulamalar Kant felsefesine aykırı uygulamalardır.