Ege denizi açıklarında meydana gelen deprem İzmir’de yürekleri dağlayan yıkım ve ölümlere sebep olurken çevre illerde de endişe ve korku uyandırdı. Devletin ilgili organları göçük altında kalan vatandaşları sağ salim çıkarıp açıkta kalan vatandaşların barınma ve gıda ihtiyaçlarını karşılamanın gayretindeyken ‘depremden siyaset üretmeye çalışan’ muhalefet fukaralarını da temaşa etmek zorunda kaldık!

‘Medya sorumluluğu taşımayan ama medya adı verilen’ sosyal platformlarda pompalanan gerçek dışı yalan ve iftiralar İzmir depremi sonrasında adeta tavan yaptı. Basiret sahibi okur kitlesinin inanmayacağı uyduruk haberlerin bazı muhalefet partisi temsilcileri tarafından 'hükümet ve devlet kurumları aleyhindeki açıklamalarına dayanak yapılması ‘muhalif argüman üretme konusundaki’ kısırlığın, hatta art niyetin göstergesi oldu.

Başörtülü bir bayan fotoğrafı kullanılarak oluşturulan bir sosyal medya hesabı ‘depreme dair yayınladığı çirkin yorumlar üzerine’ emniyet güçleri tarafından takibe alınınca hesap sahibinin örtülü hanım kisvesine bürünmüş niyeti bozuk bir erkek olduğu ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deprem bölgesine varışına dair görüntü üzerine müzik montajlanarak servis edilince bazı muhalif portreler de bu görüntüyü ‘hazine bulmuşçasına’ sahiplendi. Sanal âlemde bunun gibi daha nicelerinin varlığı, yayınlanan yorumların çapsızlığından zaten belli oluyor! Oluyor olmasına da, mektep görmüş, yol yordam bilen ve dahi devlet yönetmeye talip insanların bu yalan deryasından ‘deprem gibi yürek yakan afet ortamında bile’ medet umması ilgili cenah açısından hiç de hayra alamet görünmüyor.

**

MESUT YILMAZ’IN GİZEMLİ GÜCÜ

12 Eylül darbesinden sonra 1983’de başlayan demokratik dönemde ‘ANAP’ı kurucusu Turgut Özal’ın elinden alan kişi’ olarak kayıtlara geçen eski başbakanlardan Mesut Yılmaz tedavi gördüğü kanser hastalığı sebebiyle geçen hafta vefat etti. Özal döneminde Dışişleri Bakanlığı yapan ve o dönemde icraatından ziyade durağan konuşmasıyla tanınan Yılmaz beraberinde bir dönemin önemli sırlarını da götürdü.

Özal Cumhurbaşkanı olduktan sonra Başbakanlık görevini Yıldırım Akbulut’a tevdi etmiş, partinin genel kurul sürecinde de Yılmaz’ın lehinde olmadığı izlenimini vermişti. Hatta Konyalı siyasetçi Mehmet Keçeciler’in adaylığını desteklediği de biliniyordu. Keçeciler, Türkiye’nin iki numarası olabileceği süreçte adaylıktan çekilerek sürpriz yapmıştı.

Keçeciler’in yakın arkadaşlarından eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu beraberinde eski Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ile 2000’li yıllarda özel bir dost ziyareti için Konya’ya geldiğinde kendilerine “Keçeciler’in o süreçte neden çekilme gereği duyduğunu” sormuştum da Aksu konuyu etraflıca anlatmıştı. Bakın neler söylemişti:

“Merhum Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra ANAP için yeni bir dönem başlamıştı. Cumhurbaşkanı, pozisyonu gereği genel kurula müdahale etmiyordu ama gönlünün Keçeciler’den yana olduğu biliyorduk. O ara Keçeciler’in bir de istifası söz konusu olmuştu. Mehmet’e ‘Sen rahat ol, kulis çalışmalarını ben yürüteceğim ve senin genel başkan olmanı sağlayacağız’ dedim. Öyle de oldu; büromu Mehmet’in seçim bürosu halşne getirip bütün delegelerle görüştüm. Çoğunluktan Keçeciler’i desteklemeleri için söz aldığım günlerde Konya’da Mesut Yımaz’ın katıldığı bir program oldu. Ertesi gün baktım; gazetelerde Mehmet ile Mesut Yılmaz’ın yan yana resimleri çıktı. İftarda rozet filan da takmış. Telefon edip ‘Mehmet, biz burada senin genel başkan olman için çalışırken neler oluyor?’ diye sordum. Keçeciler bana ‘O işi kapatalım, aday değilim’ diye cevap verdi, üstüne de gelmememi söyledi. Oysa seçime girse Yılmaz değil, Keçeciler kazanacaktı.”

Yılmaz ANAP’ı iktidarda devralmıştı ama bir daha tek başına iktidar konumuna getiremediği gibi kırılgan koalisyon dönemlerinin gâh ortağı, gâh muhalefeti oldu. 28 Şubat darbe sürecinde görevin kendisine tevdi edilmesi uğruna, Milli Güvenlik Kurulunun merhum Erbakan’a dayattığı ve Refahyol hükümetinin istifa gerekçesi olan MGK kararları için ‘siyasi hayatına bile mal olsa uygulayacağı’ sözünü vererek tarihe geçti.

28 Şubat rüzgârının ortalığı kasıp kavurduğu günlerde, “Konya silahlanıyor” şeklinde yaptığı açıklamayla Konya’yı hedefe oturtup Beyşehir Huğlu-Üzümlü Av Tüfekleri Sanayiini iflasa sürükleyen Yılmaz’ın karşısındaki Keçeciler gibi partinin güçlü isimlerini ‘hangi güçle ve nasıl’ ekarte ettiği sorusu siyasetin sırları arasında kaldı.

**

AH ŞU BİZİM FRANSIZ ÂŞIKLARI!

Fransa’nın Türkiye’ye, Türklere ve İslâm’a bakış açısındaki arızalar son olaylarla birlikte iyice gün yüzüne çıkmasına rağmen muarız bazı grupların zihinsel yapılarını tatmin etme uğruna bu gerçeğe ‘Fransız’ kaldıklarını görüyoruz.

Yıllardır PKK terör örgütüne destek veren, Suriye, Libya ve Lübnan’da yükselen Türkiye etkisini yok etmeye yönelik hamleler yapan Macron Akdeniz’de de Türkiye ile Yunanistan’ı tutuşturmak için elinden geleni ardına koymadı ama şu ana kadar muvaffak olamadı. Bunun neticesinde de Ermenistan’ı kışkırtıp Karabağ’da silahlı mücadelenin fitilini ateşledi.

Macron’un Türkiye’ye karşı takındığı çirkin tavırlar üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan halktan ‘Fransız ürünlerinin boykot edilmesi’ talebinde bulundu. Bu süreçte de ‘boykot hakkında karikatürel yorumlar yapıp etkisizleştirme eğiliminde olan’ grupların varlığı görüldü. Son olarak, Neo Nazi ideolojisine sahip Zouaves Paris (ZVP) örgütünün lideri Marc de Cacqueray-Valmeinier, sosyal medya hesabından asker kıyafetli ve otomatik silahlı fotoğrafını paylaşıp, ‘Azerbaycan'a karşı savaşmak için Dağlık Karabağ bölgesine gidip Ermenistan’ın saflarına yer aldığını’ duyurdu. Bizim Fransız âşıklarının Fransa’yı tel’in etmesi için Fransız ordusunun topyekun sınırımıza dayanması mı gerekiyor?

**