Hafızam beni yanıltmıyorsa yukarıdaki başlığı ikinci def'a olmak üzere yazıma Serlevha yapmaktayım. Keşke, böyle bir başlığı hiç atmasaydım, bu başlığın açılımı bir yazıyı hiç yazmasaydım. Çünkü, devlet, gücün, kuvvetin, sultanın adıdır, devlet teb'ası arasında iyi vatandaşlarına şefkatli-merhametli olmak mecburiyetindedir, fakat şerîr'e karşı şiddetli, âzametlidir. Sulh-u Sükûnun ve huzurun te'mini için gerektiğinde demir yumruğunu hiç fütûr göstermeden indirir.

 

Devletimizin ve Milletimizin müdaâfaa ve muhafazasında birinci derecede kendilerini mes'ul addeden Askerlerimiz, öyle uluorta, gelişigüzel ve her yerde konuşmazlar. Eğer konuşmak lüzumunu hissetmişlerse biliriz ki, bir sıkıntı var demektir.

 

Milletimizin en büyük talihsizliklerinden birisi, Tanzimattan beridir, bizim sözde aydınımız, başkaları adına ve başkalarının hesabına Devletimiz ve Milletimizle kavgalıdırlar.

 

Hep sanılmıştırki, bunlar, mutlakiyyete karşı meşrûtiyyet, saltanata karşı Cumhuriyet, hürriyet, adalet, müsâvat istemektedirler. Ne varki, mutlakiyyet gitmiş, meşrûtiyyet gelmiş, saltanat yıkılmış, Cumhuriyet gelmiş, fakat bu sözde aydınlar hiç bir şeyle tatmin olmamışlardır. Güdücüleri efendileri adına Devletimizi ve Milletimizi sıkıntıdan sıkıntıya sokmaya devam etmişlerdir.

 

Günümüzde Devletimizi yıkmak, Milletimizi bölmek, parçamak isteyen dış devletlerin taşeronluğunu üstlenmiş bulunan sözde aydınlar, İnsan hakları ve demokrasiyi ağızlarına sakız yapmışlar, bu maskeler altında Devletimizi yıkmak, Milletimizi bölmek için hâriçte ve dâhilde vargüçleriyle çalışan bölücü, kâtil, şerir bir çeteye arka çıkmaktadırlar.

 

Bu oyun yıllardır Memleketimizde sahnelendiği için artık Milletimizce yadırganmıyor, yadırganan, birinci derece sorumluluk yüklenenlerin bunları muhatap almaları ve bunların telkinleri istikâmetinde bâzı konuşma ve tasarrufta bulunmalarıdır.

 

"Kürt Mes'elesiymiş, bölgesel az gelişmişlikmiş!..

 

Bunlar hepisi pahane; Karadeniz ve Ortaanadolu'muzun bâzı bölgeleri kesinlikle Doğu ve Güneydoğuanadolu bölgelerinden çok daha az gelişmiştir.

 

Devletimiz, Ülkemizin bütününde sivil ve askerî güçler bir bütün olarak terörle ve Devletimizin bütünlüğüne kasdetmiş şerîr eşkıya güçleriyle mücadele ettiği yıllarda; Devletimizin güvenlik güçleriyle çarpışırken telef edilen eşkıya'nın leşlerini bile almaya cesaret edemezdiler. Şimdi ise; Suriye teb'alı, Karadenizin içlerine kadar sarkmış, Devletimizin güvenlik güçleriyle sadmeye girmiş ve telef edilmiş bir şâkî'nin leşini 10 bin kişi sahipleniyor, hâşa şehid muamelesi yapıyor.

 

Ne şehidi?

 

Şehid: Vatan, Din ve Millet uğurunda seve seve hiç bir karşılık beklemeden, Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla canını feda eden, Pek muazzez insanlara denilir. Şehidlik şöyle dursun, bunlar müslüman bile değillerdir. Devlete karşı ısyan etmiş, devletin güvenlik güçleriyle silahlı çatışmada öldürülmüş olanlar müslüman bile olsalar, cenâze namazları kılınmaz. Oysa, bunlar Marksist, Leninist ve Allah'sızdırlar. Hâşâ, Sümme hâşa, bunlara şehid denilmesi ve şehid muamelesi yapılması, Bedir ve Uhud şehitleri başta olmak üzere bütün şehidlerimizin kemiklerini sızlatır...

 

Bu gelişmelere, Ab.ham hayâli ve heyûlâsı yüzünden kaldırılan Terörle Mücadele Yasası'nın 8. Maddesinin ilga edilmesi ve diğer değişikliklerin sebebiyet verdiğini gözardı edemeyiz. Askerlerimiz bu hususları açıkça ifade etmeseler de kendi aralarındaki konuşmalarında bu tesbitleri yaptıkları bilinmektedir. Bölgede patlayıcı madde, silah ve mermi ya da anarşist taşıdığından şüphe ettikleri vasıtaların içlerini arayamamaktan şikâyetçidirler.

 

Devletimizin meşrû Güvenlik Kuvvetleriyle sadmeye girerek itlaf edilen şerirlerin cenazelerini mahallî idarelerin sahiplenmesi geçtiğimiz dönemde çok ciddî rahatsızlıklara sebebiyet vermiştir.

 

İşte bütün bunlardan sonra, Askerlerimiz konuşmak lüzumunu hissetmişlerdir. Devlet organları arasında T.S.K.'ni yerine en iyi oturtma çabasında çok başarılı olan Genel Kurmay Başkanımız, üst rütbeli Komutanlarımıza Madalya tevcih merasiminde ve Kuvvet komutanlıkları devir-teslim merâsimlerinde, metnini bizzat kendilerinin hazırladığı vecîz konuşmalarında satır aralarında da olsa bu rahatsızlıkları dile getirmiştir:

 

"Ülkemizin karşısındaki en önemli sorun, yanlış ve gerçekleşmesi olanaksız politik hedeflerini gerçekleştirmek için terörü vasıta olarak kullanan bölücü cereyandır. Bu sorunun çözümünde toplumun her kesimi sorumluluğunu idrak etmeli ve elini taşın altına sokmalı. T.S.K. üyelerinin tamamı bu mücadelede görev aldı, deneyim kazandı. Oysa ki bölücü terörle mücadele, topyekün bir anlayışla hareket edilmesini gerekli kılıyor."

 

Bölücü çevrelerin ve sözde aydınların, bölücü, bebek kâtili, şerîr, eşkıya'nın silâh bırakacağını, devlet güçlerinin de operasyonları bırakması gerektiği şeklindeki adîce saçmalıklarına da, Muhterem Genel Kurmay Başkanımız, komutanlara Madalya tevcih Merâsiminde şu şekilde cevap vermiştir:

 

"Terör örgütü, bölücü eşkıya'nın önünde tek bir yol vardır, T.C. Kanunlarına ve Milletimizin engin merhametine râm olmaktır."

 

Devletimizin emniyet kuvvetleri durup dururken mi operasyon başlatmıştır? Kimler tarafından yönlendirilmiş olurlarsa olsunlar, Memleketimizin herhangi bir bölgesinde vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini tehlikeye sokan bir tecâvüz vuku bulursa, Devletimizin güvenlik kuvvetlerinin buna karşı koyması, gerekli bütün tedbirleri alması, bunları bertaraf etmek için gerekirse itlâf etmesi, en tabiî hakkı ve ihmâl edilemez vazifesidir. Sonra bunlar kim oluyor? Mâzisi târihin derinliklerinden gelen, hâlen de bölgesinde dünyanın en güçlü devletlerinden birisi, bana göre dünyanın en büyük, en kuvvetli devleti olan Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile, beyinleri, miğdeleriyle başkalarına bağlı, taşeron çapulcuları aynı kefeye koyup, mütekâbiliyet vehmi verip, "Koşulsuz ateşkes yapılsın," diyebiliyorlar?..

 

Son M.G.K. bildirisinde, "Bölgelerarası az gelişmişlikten" söz edilmiştir; Senelerdir, bu çapulcu terör örgütünün fikir önderliğini ve elebaşılığını yapanların, bir elleri balda, bir elleri yağda değil mi? Pek çoğu, Feodal düzeni ısrarla devam ettiren zâlim şıh ve Köy ağası değil mi? Öyleyse, bölgelerarası dengesizlikler giderilse ve bu bölge ülkenin en müreffeh bölgesi haline getirilse, bunlar, uluslararası güçlerin ve Devletimizi zayıflatmak, bölüp parçalamak isteyen devletlerin uşaklığından vaz mı geçecekler? Geçiniz Efendim!..