Katılanların, dünya siyâset ve ticaretiyle ilgili tarafların ifadelerine bakılırsa Başbakan, Muhterem Recep Tayyip Erdoğan, maiyeti  ve bu seyahata katılan 600'den fazla işadamıyla çok başarılı bir dış seyahat gerçekleştirmişti.

Ne var ki, bu muvaffakıyet, seyahat esnasında bir Türk kuyumculuk firması sahibinin, Muhterem Başbakan'ın Hanımefendilerine hediye ettiği bir gerdanlık yüzünden gölgelenmiştir.

Daha sonra bir zabıtla hediye edene iade edilen gerdanlık ve broş, keşke hediye teklif edildiğinde, anında reddedilseydi, çok daha iyi olurdu.

Kayıtsız, şartsız, hükûmeti destekleyen yalaka gazeteler hariç, bütün Türk Matbuatı hediye mes'elesinin üzerine gitmiş, AB, Kıbrıs, Irak vb. Millî mes'elelerde yapılan hataları bile görmezlikten gelerek yüzdeyüz destek veren gazeteler bile "Hediye Skandal'ında" Başbakanı ve eşini tenkid etmekten geri durmadılar. Hattâ bazı köşe yazarları "Hediye Skandalı" bahanesiyle zamirlerinde gizledikleri, Hanımefendi'ye karşı kinlerini kusmak için iyi bir zemin buldular.

Geçen yıl, bir bölümü Gazetemize de tefrika edilen "Tarih ve Din Perspektif'inde Yolsuzluk" adlı eserimizde de yer verdiğimiz, Devlet Adamı ve yakınlarına hediyelerinde de "yolsuzluk" olarak değerlendirildiğini, devlet adamlarının bu hediyeleri kabul etmediklerini, sıfatları ne olursa olsun, devlet hizmetinde olanlara verilen hediyelerin esas itibâriyle devlete verilmiş kabul edileceği ve doğrudan devlet hazinesine intikâl ettirilmesi gerektiğini uzun uzun anlatmaya çalışmıştık. Bundan sonra devlet adamlarımızın kulağına küpe olması temennisiyle burada bir kerre daha hatırlatılmasında sayısız faideler  mutalaa ediyoruz.

Şöyleki:

1- Medine-i Münevvere'de Zekat'ın ilk farz kılındığı yıllardır.

Hangi mallara ne miktarlarda zekât verileceğini henüz tam olarak müslümanlar bilmiyorlardı. Onlara zekât'ı tam olarak anlatmak ve uzak bölgelerdeki müslümanların zekatlarını tahsil edip Beytümâle ve Hazret-i Peygamber'e ulaştırmaları için, ücretleri Zekât Fon'unundan karşılanmak üzere Zekât  âmilleri (Tahsildarları) vazifelendirilmiştir. Bunlardan birisi de İbn-El-Lutbiyye isminde bir zat idi. Hazret-i Peygamber, bu zat-ı Benî Süleym Kabilesinin zekâtını tahsil etmek için vazifelendirmişti. Gitti, Beni Süleym Kabilesinin zekâtlarını nisap ölçüsünde tamı tamına tahsil etti. Benî Süleym Kabilesi bu zekât âmiline zekat'dan ayrı olarak ve şahsına bâzı hediyeler de verdiler.

Bu zât Medine'ye döndüğünde Hazret-i Peygamber'e, "şu koyunlar zekât olarak Beyt'ülmâl'ındır, bunları da Benî Süleym Kabilesi benim şahsıma hediye etmişlerdir." dedi.

Hazret-i Resûl-i Ekrem sallâllâhu Aleyhi ve sellem Efendimiz, itiyadı olmadığı halde-Cum'a ve bayram günleri değilken, ashabını toplamış, Mescid-i Nebeviyye'nin Minber'ine çıkarak ve zekât Âmilmi İbn-i Lutbiyye'yi işâretle "Şu Adam; anasının evinde otursaydı, kendisine bu hediyeler verilir miydi?" diyerek ashabına sual ettiğinde, "Elbette verilmezdi," cevabını almıştı.

Bunun üzerine İbn-i Lutbiyye'yi zekât âmilliğinden uzaklaştırmış, devlet hizmeti sebebiyle kendisine verilen hediyeleri Beytü'lmâl'e gelir kaydettirmiştir.

Böylece kıyâmete kadar câri bir ölçü ortaya koymuştur, ki, vazifesi ve sıfatı ne olursa olsun, devlet hizmetinde olanlara dâhilde ve hariçte verilen hediyeler onların şahsının değil, devletin malıdır.

Hulefâ-i Râşidîn devrinde ve daha sonraki devirlerde bu ölçüye sıkı sıkıya uyulmuştur. Devlet hizmetinde olanlar hediye kabulünden imtina etmişler, gönderilen hediyeleri de devlet hazinesine intikâl ettirmişlerdir.

İslâm'ın ikinci Halifesi Hazret-i Ömer radiya'llâhu anh Efendimiz, Humus Valisi Ümeyr bin Sa'd El-Ensârî'yi istişârelerde bulunmak üzere Medine'ye dâvet etti. Beraberinde neyi varsa onları da Medine'ye getirmesini tenbihledi.

Ümery, Humus'tan Medine'ye yaya olarak ancak 30 günde gelebildi. Yanında mal olarak ne getirdiğin soran Halife'ye:

- Ya Ömer; Bunu söylemek istemezdim. Bu Allah Celle Celâluhü ile aramda bir sır idi. Sorduğun için açıklamak mecburiyyetindeyim." Bir sene vâlilik yaptım, Vallâhi dünya malı olarak yanımda bir torba içinde arpa ekmeği, bir çanak ve Matara ile âsham'dan başka bir şeyim yoktur. Yeme, içme ve abdest gibi ihtiyaçlarımı bunlarla görürüm. Âsâm'a dayanır, ihtiyaç halinde silah olarak kullanırım."

Hazret-i Ömer tekrar sordu:

- Bir bineğin de yokmuydu? Nasıl bir ahali imişki valiye bir binek dahi vermemişler?

Ümeyr radiya'llâhu anh ise:

- "Gıybet etme ya Ömer! Allah gıybeti yasak etti. Ben onları Sabah namazını, (vaktinde) kılarken gördüm. Onlar aslâ kötü olamazlar." demiştir.

Devlet hizmetinde günün şartlarına göre ücret ve hediye kabul etmmeyen birn vali, bir Allah dostu, bir sahâbî...

islâm Tarihinde 2. Ömer olarak bilinen Emevî Hükümdarı, Ömer bin Abdülazîz Hazretleri-kendileri tâbiîn'in en faziletli simasıdır-, rızası hilafına Halife-Emîr seçildiği gün evine gelmdiğinde; Refîka-i Muhtereme'leri Hanımefendisine "Hatun! Evimizde ne kadar almtın-gümüş kap-kacak varsa, üzerinizde ziynet eşyası olarak altın-gümüş ve mücevherat cinsinden her neki varsa, derhal fakirlere dağıtınız, artık biz müslümanların hizmetinde ve onların emrindeyiz, onlar fakr-u zarûret içerisindeyken bizlere altın-gümüş tabaklardan yemek yakışmaz, üzerimizde altın-gümüş, ziynet eşyası ve Mücevherat ile dolaşmak yakışmaz." buyurmuşlar, hediye kabul etmedikleri gibi, hazine'den, yaptıkları emirlik vazifesine karşı herhangi bir ücret de almamışlardır. Devlet-i Aliyye'miz, bir Cihan devleti iken, hükümdar'lara dünya'nın dört bir tarafından gönderilen paha biçilmez nâdîde eserler dünya'nın çeşitli bölgelerinden Kral ve Kraliçe'lerin ve her kademedeki devlet ricâl'inin gönderdiği hediyeler bugün Hazine'mizin en değerli objeleri olarak Saray'larımızı, müzelerimizi süslemektedirler. Bunları hiç bir pâdişah kendilerine ve ailelerine mal etmemişlerdir. (Devam edecek)