“İKTİDARI KAYBETSEK DE YIKACAĞIZ” FAY HATLARIYLA ÖRÜLMÜŞ BİR ÜLKEYİ VATAN SEÇMİŞİZ. BELLİ PERİYOTLARLA OLDUKÇA YIKICI DEPREMLER YAŞIYORUZ, YAŞAYACAĞIZ. BÖYLE BİR ÜLKEDE YAŞAMANIN BİR RACONU, BİR BEDELİ VAR. DEPREM GERÇEĞİ İLE YAŞAMAYI ÖĞRENEMEZSEK, DEPREME DAYANIKLI KONUT YAPMAYI BECEREMEZSEK, GÜN GELİR, ÇOK DAHA ŞİDDETLİ BİR SARSINTIYLA, BİRKAÇ SANİYE İÇİNDE TARİH SAHNESİNDEN SİLİNİP GİDİVERİRİZ; BUNUN ŞAKAYA GELİR BİR YANI YOK. VAN/ERCİŞ DEPREMİ SONRASINDA SERGİLENEN YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA TABLOLARI, BİZE, ÖNÜMÜZE "SORUN" OLARAK KONULAN BAZI KONULARI BAŞKA BOYUTLARIYLA, BİR BAŞKA BAKIŞ AÇISIYLA DÜŞÜNMEMİZ GEREKTİĞİNİ DE ORTAYA KOYDU. VAN/ERCİŞ DEPREMİ BAĞLAMINDA YAŞANAN BU SOLUKLANMA, ÇOK ÖNEMLİ BİR SÜREÇTİR. DEPREMİN YARALARIYLA BİRLİKTE, İRADEMİZ DIŞINDA OLUŞAN, OLUŞTURULAN GÖNÜL YARALARIMIZI DA SARABİLME BECERİSİ GÖSTERMEK DURUMUNDAYIZ. Varlığını sürdürebilmek için yeni bir dünya düzeni kurma peşinde olan küresel emperyal sistemin kurguladığı gelişmelerin bölgemizi derinden etkilediği, "Arap Baharı" çalkantılarının BOP coğrafyasını cennet görünümlü bir cehenneme çevirdiği bir dönemde yaşadığımız olaylar zinciri, soğukkanlı düşünmemize, gerçekleri görmemize izin vermez olmuştu. Et tırnak gibi olmuş bu ülkenin insanları, bilinçli bir kurgulama ve yönlendirmeyle hiç olmaması gereken bir duygusal ayrışma kaosuna sürüklenmekteydi. Aynı dinamiklerin tetiklediği, desteklediği olaylar zincirinin kodlarını çözmeye çalışırken yaşadığımız Van/Erciş depremi sonrasında sergilenen yardımlaşma, dayanışma tabloları, bize, önümüze "sorun" olarak konulan bazı konuları başka boyutlarıyla, bir başka bakış açısıyla düşünmemiz gerektiğini de ortaya koydu. Van/Erciş depremi bağlamında yaşanan bu soluklanma, çok önemli bir süreçtir. Depremin yaralarıyla birlikte, irademiz dışında oluşan, oluşturulan gönül yaralarımızı da sarabilme becerisi göstermek durumundayız. Büyük bir acı yaşıyoruz; Allah yardımcımız olsun. Ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz. Türkiye, el ve gönül birliği ile bu yarasını da saracaktır. Önemli olan, depremin ortaya çıkardığı gerçeklerden yarınlarımıza yön verecek dersler üretebilmektir. Deprem korkunç. Deprem, doğudan batıya tek yürek olup paylaşmamız gereken acılarla dolu. Deprem, aynı zamanda, alınması gereken derslerle dolu bir afet. Van/Erciş depremi tüm ülke olarak “acımız birdir bizim, sevincimiz de” diye şahlanıp tek yürek olmamızı sağlarken, bazı çok önemli bazı gerçekleri de suratımıza çarpıverdi. Bu arada, televizyon ekranlarında sarfedilen kontrolsüz sözler, sanal alemde çekirge sürüleri gibi dolaşan bilinçsiz öfke ‘tweet’leri, bize, sorun olarak algıladığımız bazı çok önemli konuları tartışırken soğukkanlı olmamız, duygularımızın aklımızın önüne geçmesine izin vermememiz gereğini de hatırlattı. Van depreminin en anlamlı sonuçlarından biri de, bu ülkede yaşayan insanların, genlerine işlemiş tarih bilinciyle, 1. Haçlı Seferleri’nden bu yana uygulamaya konulan insanları duygusal ayrışma üzerinden birbirine düşürme operasyonlarının hedefini görmüş ve anlamış olduklarının ortaya çıkmış olmasıdır. Van depreminde ortaya konulan dayanışma tablolarından sonra, bölgeyle ilgili yüzyıllık planları olan küresel emperyal sistem, bu ülkenin insanları arasındaki inanılmaz dayanışma ruhunu dumura uğratabilmek için daha etkili yöntemler deneyecektir. “Kürt sorunu”nun hangi tarihten bu yana sorun olmaya başladığını bilirsek, bu ülkenin bir arada yaşamaya mahkum insanları olarak, bu oyunu kolayca boşa çıkarabiliriz. “BÜYÜK OYUN” KALDIĞI YERDEN SÜRDÜRÜLÜYOR Bu belalı coğrafyayı vatan bilmiş her insan, fotoğrafın bütününü görmek zorundadır. Yüzyıl öncesinde uygulamaya konulan Osmanlı’yı Avrupa’dan söküp atmak, tarih sahnesinden silerek mirasını paylaşmak üzerine kurgulanan ve Kurtuluş Savaşı nedeniyle kesintiye uğrayan “Büyük Oyun”, bazı yeni aktörlerin de katılımıyla, kaldığı yerden sürdürülmektedir. 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler şoku sonrasında “Haçlı seferleri başladı!” çığlıkları eşliğinde ve de “demokrasi, özgürlük götürüyoruz” aldatmacasıyla işgal edilen Irak’ta yaşananlar hepimize ders olmalıdır; kulağımıza küpe olmalıdır. ABD’nin Irak’tan çekilmesinden sonra yaşanacak olan kaos ortamında, Irak coğrafyasında yaşayan Türkmenler kadar, Kürtler de Türkiye’nin kanatları altına sığınmak durumunda kalacaklardır. Bölgede, Şii-Sünni ekseninde ciddi bir bölünme yaşanmaktadır. Suudi Arabistan ile İran arasında giderek artan gerilimin su yüzüne çıkmasıyla yaşanacak olanlar konusunda hiç kimse olumlu bir şeyler söyleyemiyor. Ortadoğu’da “Arap baharı” sonrasında yaşanacaklar konusunda iyimser olmak mümkün değildir. Ortadoğu petrollerinin çıkarılmasının ve dağıtım yollarının kontrole alınmasının önemi dikkate alındığında, BOP coğrafyasında yüzyıllar boyu süren mezhep kavgalarının alevlenerek bir bölgesel çatışmaya dönüşmesi, Batılıların arzu ettikleri bir “kurt dumanlı havayı sever” tablosu yaratacaktır. Türkiye, hem kendi geleceği hem de bölgenin geleceği açısından bir istikrar adası olmak durumundadır. Özetle, Van depreminde bu ülke insanlarının sergiledikleri dayanışma tabloları kişisel çıkarlarını ülke çıkarlarının önünde tutan birilerini çok rahatsız etmiştir. Çok dikkatli olmamızı gerektirecek boyutta bir rahatsızlıktır bu, başımızı ağrıtacak gelişmelere karşı uyanık olmamız gerekiyor. “İKTİDARI KAYBETSEK DE YAPACAĞIZ” Bu ülkenin insanlarını sonu çok kötü bitebilecek bir duygusal ayrışamaya götüren kurgulamaların nedenlerini, amaçlarını, organizatörlerini bir başka yazıya bırakıyoruz; acımız biraz soğusun, sonra tartışırız. Şimdi, el ve gönül birliği ile yaraları sarma zamanı. O nedenle, önce şu deprem gerçeğini önümüze koyup, bu afetten çıkarmamız gereken dersleri bir not edelim. ‘1999 depreminden çıkardığımız dersleri neden uygulamaya koyamadık; konut yapımını neden denetim altına alamadık?’, ‘Pakistan’a, Filistin’e, Somali’ye yetişen Türk Kızılayı, ilk günlerde, çadır ve battaniye dağıtımı konusunda neden sınıfta kaldı?’; ‘Dünyanın 16. büyük ekonomisi, deprem kuşağında yaşayan bir ülke olarak, bir büyük afete neden yeterince hazırlıklı değil?’ gibi soruların arkasındaki sorunlara, havanda su dövmek yerine, kalıcı çözümler üretmemiz gerekiyor. Çünkü önümüzde, Başbakan Erdoğan’a, “ iktidarı kaybetsek de depreme dayanıksız yapıları yıkacağız” dedirtecek kadar çok ciddi ve kararlılıkla üzerine gidilmesi gereken bir sorun var. “Deprem değil, bina öldürür” sözü artık, tekerlemenin çok ötesinde, acılardan imbiklenmiş bir nasihattir. Fay hatlarıyla örülmüş bir ülkeyi vatan seçmişiz. Belli periyotlarla oldukça yıkıcı depremler yaşıyoruz, yaşayacağız. Böyle bir ülkede yaşamanın bir raconu, bir bedeli var. Deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenemezsek, depreme dayanıklı konut yapmayı beceremezsek, gün gelir, çok daha şiddetli bir sarsıntıyla, birkaç saniye içinde tarih sahnesinden silinip gidiveririz; bunun şakaya gelir bir yanı yok. Aklımızı başımıza toplayalım; Van/Erciş depremi bize çok önemli bir uyarıdır. Türkiye’nin üçte birinin yaşadığı İstanbul gibi bir startejik kenti Şili’de, Japonya’da olduğu gibi, 8’in üstünde bir deprem vurursa, yalnızca İstanbul değil, Türkiye Cumhuriyeti tarih oluverir! YARIN: KERPİÇ EVLER GERÇEĞİ TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYOR