DEPREM, MİLLET VE MİLLİYETÇİ İDEOLOJİLER
Hüseyin DAYI
DEPREM, MİLLET VE MİLLİYETÇİ İDEOLOJİLER
Erciş depremi sonrasında halkımızın afetzedelere yardım için seferber olması, ideolojik milliyetçiliklere rağmen millî birliğimizin hâlen yaşadığını gösterdi.
Bu arada, “Türkçü” ve “Kürtçü” cenahlardaki birçok şahıs, bazı iğrenç tutumlar sergiledi ki, ne insanîlik adına ne de millîlik adına kabul edilebilir.
Bazı “Türkçüler”, “Şimdi ağlama sırası onlarda” kabilinden kinci sözler söylerken, bazıları da “Onların yaptıklarına rağmen, Türk milleti yardımlarıyla büyüklüğünü gösterdi” gibi laflarla felaketzedeleri aşağıladı. “Kürtçü” cenahtakiler ise, saldırılarını aynen sürdürüp yine vahşice kan dökerken, afet bölgelerindeki karmaşada daima görülen aksaklıkları da kasıtlıymış gibi göstererek provokasyonlara devam ettiler.
Ayrışmanın en acı tezahürü olan her iki taraftakilerin o ideolojik tutumları, aslında kitleleri çatışmaya sevk edebilecek niteliktedir. Zaten “Türk-Kürt” ayrışması da ideolojik milliyetçiliğin ürünü olmaktan başka bir şey değildir. Bu yüzden de şahıslardan ve siyasî gruplardan önce o ideolojinin kendisi sorgulanmalıdır.
* * *
Rahmetli Yahya Kemal Beyatlı ve Cemil Meriç, bir zamanlar mensubu oldukları ideolojik milliyetçiliği sorgulayabilmiş ve terk etmiş zatlardandır. Beyatlı, gerçeği görünce, “Türk devleti, aslı olan Müslüman tabakanın hamuruyla tekrar yoğrulmadıkça tam bir sıhhatle yaşayamaz” demiştir. Meriç de “…bedbaht bir nazariyeydi Türkçülük, kökü yoktu…” demiş ve o ideolojiyi, “Zavallı Türk milliyetçiliği” diye nitelendirip, bütün farklılıklarımızla birlikte, millî bütünlüğümüzü sadece İslamiyet’in sağladığını söylemiştir.
Ülkücü camiada önemli konumlarda bulunmuş şahıslardan olan gazeteci-yazar Taha Akyol da okuma ve tecrübeyle yaşadığı değişiklikleri şöyle anlatır:
“Eskisine göre daha az dogmatiğim… Eskisinden daha liberalim, eskisinden daha hoşgörülüyüm farklılıklara karşı. Eskisinden daha duygusalım… Bilhassa çocuk ıstırapları ağlatır beni. Albert Camus’ün ‘Hiçbir ideoloji bir çocuğun gözyaşlarına değmez’ sözü hiç kalbimden çıkmaz. ”
* * *
12 Eylül 1980 öncesinde, ülkücü hareket içinde bulunmuş şahısların hemen hemen hepsi de İhtilal’den sonra milliyetçi ideolojiyi sorgulamış; önemli bir kısmının fikirlerinde ciddi değişiklikler olmuştur. O ülkücülerden biri de benim. Çocukluğumdan beri sürdürdüğüm, başta dinî ve millî konularda olmak üzere çok yönlü okuma alışkanlığımı, 1983 yılından itibaren özellikle milliyet konusuna yoğunlaştırdım. Ulaşabildiğim yerli ve yabancı bütün ciddi yayınları dikkatle okudum ve üzerlerinde uzun uzun düşündüm. Avrupa’nın modern döneminde oluşturulmuş millet teorilerinin hepsinin ve oradan bize intikal ettirilmiş Türklük anlayışının yanlış olduğu sonucuna ulaştım. O tespitimi, yazarlığa başladığım 2004 yılından itibaren başta Önce Vatan olmak üzere Yeni Şafak ve Zaman gibi gazetelerde makalelerimle ve kitaplarımla anlattım.
“Türk Milletleşmesi ve Savunma Mekanizmaları” (Önce Vatan Yayınları-2004), “Türkler ve Ötekileştirdiklerimiz” (Timaş Yayınları- 2008), “Milliyetçiliğin Dinle Kavgası” (Bilgeoğuz Yayınları-2010) o konudaki kitaplarımdır.
Kocaeli Üniversitesinin 18-21 Eylül 2006 tarihlerinde düzenlediği 1. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi’nde, “Millet Anlayışımız ve Ötekileştirilen Sosyal Gruplarımız” başlıklı tebliğimi; Türkiye Araştırmaları Merkezi isimli Alman Vakfı’nın 23-27 Mart 2007 tarihlerinde düzenlediği 6. Türk-Alman Sempozyumunda, “Avrupa Kültürünün Ayrıştırıcı, Ötekileştirici Özelliği” başlıklı tebliğimi; Avrasya Bir Vakfının 12-13 Aralık 2007 tarihlerinde düzenlediği 2. Beyin Fırtınası Toplantısında, “Sosyal Yapımız ve Türk Milleti Tanımlamaları” başlıklı tebliğimi sundum. Ayrıca değişik illerde demokrasi konusunda verdiğim konferanslarda bazı sorulara cevap verirken, millet meselesine de kısaca temas etmek fırsatı buldum.
Yazdıklarım ve söylediklerim, Türkçülerin söylediklerinin aksine Türklüğün bir köken meselesi olmadığı, farklı dilli kavimlerin çok eski zamanlardan beri önce özellikle Çin tehlikesine karşı birleşmesi ve törede mutabık kalması, İslamiyet’le birlikte ise yine farklı dilli kavimlerin İslamî bir hüviyetle birleşmesi olduğudur. O yapılanmalarda müşterek dilin ise tek (Türkçe) olması, apayrı bir önem teşkil etmiştir. Kitaplarımda bunu tarih boyunca örnekler sayarak gösterdim. Batı tipi Türk milliyetçiliği yapanların ise bu hakikati kavrayamayıp, Türklüğü tek dil ve bir ırkî oluşuma mal etmelerinin yanlışlığını gösterdim. Ayrıca aynı mantıktaki Türkçü ideologların, Avrupa’daki milliyetçilerin Hıristiyanlığa yaptığı gibi, İslamiyet’i de tamamen yok etmeye veya etnik bir mahiyete büründürmeye çalıştığını kaynaklarla gösterdim. Milliyetimizin temelinde İslamiyet olduğunu da kaynaklarla gösterdim. Tarih boyunca İslam ümmeti içinde, Arapça, Farsça ve Türkçenin (sine-i selase) değişik bölgelerde merkezileşerek kardeş milletleri oluşturduğunu anlattım. Türkçe şemsiyesi altında Asya’nın ortalarından Avrupa’nın ortalarına kadar çok sayıda kavmin yer aldığını, o kavimlerin de onlardan söz eden Batılıların da “Türk” ve “Müslüman” terimlerini eşanlamlı kullandıklarını kaynaklarla anlattım. Tıpkı Kazak, Kırgız, Oğuz (Türkmen), Özbek, Tatar ve Uygurlar gibi; Abhaz, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Kürt, Laz, Pomak, Müslüman Arnavut ve Müslüman Gürcülerin de bu milletin öz evlatları olduğunu belirttim.
Gördüm ki, akıl-mantık-vicdan-ilim sahibi herkes, o tarihî ve sosyal hakikati kolayca kabul ediyor. Zaten en pozitivist şahıs da bilir ki, on dokuzuncu asırda Batı’da üretilen millet teorilerine kadarki bütün sosyal birleşmeler, din müşterekliğinde olmuştur. Ondan sonrası ise ideolojik milliyetçilikler sebebiyle çözülme, bölünme, dağılma dönemidir.
Bizim medeniyetimizdeki milliyetçilik, kavmiyetçi olmamak, milletteki bütün farklılıkları aynı derecede kucaklamakla olur. Bu da ancak mevcut sosyal yapıyı bütün tarihiyle okuyup ders çıkarmakla mümkündür. Yalnızca ideolojik kitaplar okumakla bunu yapmak mümkün değildir. Çünkü Yahya Kemal Beyatlı’nın dediği gibi, “Türk ailesi (Türkçülük) cereyanından kalma ne sağlam bir tarih kitabı, ne de güzel bir şiir vardır.”
Ömrüm oldukça bir bölücülük olan Batı mamulü milliyetçi ideolojilerin yanlışlarını ve zararlarını anlatmaya devam edeceğim. Çünkü o ideoloji, bu milletin sosyal yapısını yıkan, dağıtan büyük bir deprem olarak 1908’den beri devam etmektedir.
Kimin bölücü, kimin birleştirici olduğuna ise Cenab-ı Hak ve bu millet karar verecektir.
Yahya Kemal Beyatlı, Eğil Dağlar, 1000 Temel Eser, MEB Devlet Kitapları, İstanbul, 1970, s. 54.
Cemil Meriç, Bu Ülke, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, s. 31, 159, 179.
Taha Akyol, Milliyet gazetesi, Pazar eki (Filiz Aygündüz’ün röportajından), 27.01.2008; Akyol, Camus’ün o sözünü, 27.10.20011 tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde depremden sonra Kürtçülerin devlete yaptıkları iftiralara karşı da tekrarlamıştır.
Sermet Sami Uysal, “Yahya Kemal’le Sohbetler”, Vatan, 4.12.1958. (Aktaran: Sait Başer, Yahyâ Kemal’de Türk Müslümanlığı, Sakarya Valiliği Kültür Yayınları, 2006, s. 65).
Yorumlar