HAZRETİ ÜSTADIMIZIN BİR MA’NEVÎ TASARRUFU !... ( 2 )

Merhum, Ali Dayı’nın ısrarlı talebim üzere, sır olarak, başkalarıyla paylaşmamam kaydıyla verdiği habere göre, Hazreti Üstazımız(k.s.), “ Ali Dayı, Üçüncü Halife’miz, Hazreti Osman bin Affan radiya’llâhu anh. Efendimizin Hariciler tarafından şehid edilmesiyle zuhur eden, İslâm Tarihinin ilk ve en büyük fitnesine benzer, bir fitne’nin İmam-ı Rabbânî Evlâdı arasında da çıkmasından endişe ederim. Evlâdım, İmam-ı Rabbânî Evlâdı arasında zuhur edecek böyle bir fitne’ye, âhirzaman Fitnesiyle, Deccal Fitnesi de inzimam edince, vay! O zamanki İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın haline, vay! O devirdeki Ümmet-i Muhammed’in haline buyurmuşlardı,”dedi. Pekiyi! Ali Dayı, Hazretimiz, zaman kaydında bulundu mu? Ya’nî,” Yakın bir zamanda,” gibi bir kayıd işaret buyurdu mu? Ali Dayı, “ Hayır! Asla böyle bir kayıd düşmedi. Ümid ederimki, böyle bir fitne zuhur etmeden, Rabbim emanetini alır,” dedikten sonra,senin yaşın bana göre az, ihtimalki, Hazretimizin haber verdiği bu fitne’nin zuhur ettiği zamanda hayatta olabilirsin, sana tavsiyem, Fitne’ye taraf olma! Fitne zuhur ettiğinde, kimin haklı, kimin haksız olduğu belli değildir, evveliyyetle fitne’nin ateşi söndürülmeli,” demişti.
İmdi!.. Biz’ler, İmam-ı Rabbânî Evlâdı gerek, Hazreti Üstazımızın, dünyevî, Zâhirî, ihda, irşad ve tecdid yıllarında, gerekse, bâtınî, hakîkî tasarrufa geçtiği, üveysî olarak bütün himmetinin üzerimizde olduğu yıllarda, Asr-ı Saâdet’de, Ashâb-ı Güzî’nin, fitne nemenem bir şeydir, bilmediği gibi,Biz’ler de, İmam-ı Rabbânî Evlâdı olarak fitne’nin ne olduğunu, bilmiyor-duk, fitne’nin zuhur edebileceğini aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk.  
Hazreti Üstazımızın, ebediyyete intikalinden sonra, ( 16 Eylül 1959), 27 Mayıs 1960, Darbe-i Hükûmeti dolaysiyle kısa bir müddet, hizmetlerimiz inkıta’ya uğradı, fakat, kısa bir müddet zarfında, Hazreti Üstazımızın üveysî olarak, hakîkî, tasarruf ve himmetleri, İhvan ve ahavâtımızın gayretleriyle, hizmetlerimiz bir taraftan, Memleketimizin ücra köşelerine ulaşmış, neredeyse, Türkiye’de, Medrese’lerimizin açılmadığı, il, ilçe, nahiye, kasaba ve köy kalmamıştı. Diğer taraftan, başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın pekçok ülkesine de ihda, irşad, tebliğ, tecdid ulaştırılmıştı. 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükûmetinden bir,birbuçuk yıl geçmeden, bütün Medrese’lerimize Tedrisat yeniden başlamış, Anadolu’nun muhtelif medrese’lerinde Tekâmülaltı seviyelerine gelen Kardeşlerimiz, Alanya’da, Merhum, Mustafa Çırpanlı Hoca’mızın Rahle-i Tedrisinde, İstanbul’da, Zeytinburnu, Yeşiltepe, Taşcami’i Kur’ân Kursun’da, Müderrisler, Mehmed Arıkan ve Mustafa Akkoca, tedrisiyle, İstanbul Beyoğlu, Kasımpaşa, Piyalepaşa, Kur’ân Kursunda, Hüseyin Kaplan, tedrisiyle, İstanbul, Çatalca’da, Mustafa Akkoca tedrisiyle Tekâmül’e alındılar. Buralardan me’zun Kardeşlerimiz, muhtelif kademelerde, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından açılan, müftülük- vaizlik, Kur’ân Kursu muallimliği, imam-hatiplik, müezzin- kayyım’lık imtihanlarını kazanarak, muhtelif pozisyonlarda, Diyanet İşleri Başktanlığı bünyesinde vazife aldılar, ümmet-i Muhammed’e ihda, irşad ve tecdid hizmeti verdiler.
Hazreti Üstazımız’ın bizzzat okuttuğu, 1954 Yılı’na ilkbahar, yaz aylarında, İstanbul, Üsküdar, Küçükçamlıca, Çilehane’de Merhum, Hayri Bey’in tahsis ettiği Köşk’le birlikte kiralanan diğer köşk’lerde tertip edilen, Tekâmül’e iştirak eden, aralarında, Hasan- Mehmed Arıkan, Hüseyin Kaplan, Latif Yılmaz,( Arıkan), Mehmed Emre, Halid Başer’in de bulunduğu, 25 kişinin,-ki, ilk def’a bu kadar geniş bir ders halkasına bizzat ders okutmuştu. Daha önceleri, çok sıkı ta’kibat sebebiyle, ancak, bizzat bir-kaç kişiye ders okutuyor,, zincirleme tedrisat bi’lvasıta okutmuştu. Daha önceleri, sıkı ta’kibat sebebiyle, ancak, bizzat bir-kaç kişiye ders okutuyor, zincirleme, tedrisat bilvasıta geniş talebe kitlesine ulaştırılıyordu.- noksansız, tamamı, müftülük- vaiz’lik imtihanlarını kazanmış, müftü, vaiz olarak, bu Millete hizmet etmişti. 1958-1959 yıllarında, İstanbul, Rami, Topçular’da, Merhum, Mustafa Çırpanlı Hoca’mızın okuttuğu, Tekâmül’e iştirak edenlerin ekserisi, müftülük- vaiz’lik imtihanlarını kazandılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından son def’a olarak, Bendenizin de iştirak edip, kazandığım, imtihanlar, 1963 Yılı’nın Mayıs ayı’nın üçüncü haftasın-da açılan ve bir hafta devam eden imtihanlara iştirak eden Kardeşlerimiz, imtihanları kazanarak, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, muhtelif pozisyon’larda vazifeler aldılar.
Hazreti Üstazımız, Anadolu Yakasına, Çamlıca, Kısıklı’ya geçmeden önce, Şehzadebaşı Cami’i’nin yanında, Merhum, Beyağabey Kemal Kacar’ın ailesine aid, Köşk’de ikamet buyuruyordu. Burada, Şehzadebaşı Cami’i’nde 1942- 1950 yılları arasında, Merhum, Ali Erol, Emekli Müftü, Mehmed Ergin gibi nice talebeye ders okuttu. Aynı yıllarda, Şehzadebaşı yakınlarında, Vefa’da, Taştekneler Cami’i’nde Fatih civarında, medreselerde kalan, İhsan Toksarı, Feyzullah Değerli, Mustafa Yumak ve Mahmud Bayram gibilere ders okuttu. Kendileri, Anadoyu Yakasına, Çamlıca- Kısıklı’ya geçtikten sonra, o yıllarda, Laleli’de ikamet etmekte olan, Merhum, Beyağabey Kemal Kacar bu talebeye ders okuttu. Merhum, Feyzullah Değerli ve Mustafa Yumak, İstanbul Merkez Vaizi idiiler. Feyzulah Değerli, iki dönem Milletvekiliği, Mustafa Yumak bir dönem Belediye Başkanlığı, Mahmud Bayram ise uzun bir müddet, Fatih te imamlık yaptı, Diyanet Eğitim Merkezlerinde hocalık yaptı.
1965-1977 yılları arasında,Köy ve mahallelere ta’yin edilen 14 bin vekil imam’ın tamamı, Süleyman Efendi Hazret’lerinin medrese’lerinden me’zun olanlardı.
1969 yılının sonlarında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesinde, Merkez ve Taşra Teşkilatında, muhtelif pozisyon’lrda hizmet veren toplam personel 38 bin kişiydi. Bunların 29 bini, Süleyman Efendi Hazretlerinin talebesiuydi... Neredeeeeen nereye!...