HER BİRİ, DEVLET’İN BEKASI İÇİN MES’ELE HALİNE GELMİŞLERDİR!...
21. Asr’ın ilk çeyreğinde, 2000 yılından i’tibaren,Diyanet İşleri Başkanlığı,İmam-Hatip Mektep’leri ve İlahiyat Fakülte’leri, bid’at ve dalâlet’lere tevessül, sapma, şî’î’leşme, ehl-i Sünnetten ayrılma, frak-ı dâlle’yi tasvip, ateizm, deizm, darvinizm telkinleri, “Kur’ân Bize Yeter,” denilerek, Yüce İslâm Dini’nin temel esaslarından, rükûn’larından birismi, sünneti, dolaysiyle,Peygamber’leri devre dışı bırakmak,bırakınız hadisleri,Kelam-ı Kadîm, Kur’ân-ı Kerim üzerine şüpheler uyandırma hareket’leri, artık, Devleti’mizin bekâ ve Temâdî’si için, çok ciddî, bir problem oluşturmaktadır.
Sevgili Peygamber’imizin sala’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin, mu’cize olarak, “ Çok uzun bir ömür sürecek, ba’zı kavimleri sevindirecek, ba’zı kavimleri ise çok üzecek,” diye haber verdiği, Sa’d bin Ebî Vakkâs radiya’llâhu anh, Peygamber’imizin ebediyyete intikalinden sonra, 45 yıl daha yaşamış, Hazreti Ömer radiya’llâhu anh Efendimizin Hilafeti zamanında, Necid, Irak-İran, Valiliğine getirilmişti. Sa’d bin Ebî Vakkâs Irak’da, çok büyük ıslahata imza atmış, Kûfe Şehr’ini kurmuş, Sâsâni, MecûsÎ, Molla, Mürted ve Mütereddî’leri, ziyadesiyle, üzmüş, onları Irak Topraklarından İran’ın derinliklerine sürmüştür. Bu hareketiyle elbette müslümanlarıa,ehl-i Sünnet mensuplarını da ziyadesiyle seviendirmiştir... Böylece, Peygamber’imizin yıllar öncesinde haber verdiği, mu’cizevî , haber tahakkuk etmişti.
Sa’d bin Ebî Vakkâs’ın, temellerini, Küfe’de attığı, Rükn-ü Rekîni, Esası, omurgası, Mâtürîdî- Eş’arî ve Hanefi olan, Temâdî ede gelen, Abbâsî, Büyük Selçûkî, Anadolu Selçûkî, Osmanlı ve Cumhuriyeti’mizin omurgası, rüknü, esası, Resmî Mezhebi, Mâtürîdî- Eş’arî, amel’de Hanefiye’dir.
Cumhuriyet’in ilân’ından, dört ay beş gün sonra, 03 Mart 1924 tarihinde,Meşîhat’ın, (Şeyhulislâmlığı’n) yerine kurulan, Diyanet İşleri Reisliği, Mâtürîdî- Eş’arî VE Hanefiyye rüknü ve esasları üzerine kurulmuştur.
Aynı tarihte, Medreseler kapatılmış, Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim bütünüyle, Maarif Vekâleti’ne devr’edilmişti. Halbuki, Kütüphane’lerimizin rafları, Arapça, çok az sayıda, Arap Harfleriyle Türkçe Osmanlıca eserlerle doluydu. Bu husus dikkate alınarak,T.B.M.M.’sine bir teklif sunulmuş, Türkçe bir meal, Türkçe bir tefsir ve Hadis Külliyatından, Buharî’nin Tecridi’nin tercüme ve şerhi’nin hazırlatılması için, Meclis’ten bir tahsisat çıkartılmıştı. Meal, Tefsir ve Hadis Külliyatı tercüme ve şerh edimmesini devrin, Diyanet İşleri Reisi Muavini ve Müşavere Hey’eti Azası, Merhum, Ahmed Hamdi Akseki deruhte etmişti.
Merhum, Ahmed Hamdi Akseki, Meal için, Mehmed Akif Bey ile, Tefsir hazırlanması için, Merhum, Muhammed Hamdi Yazır ile, Hadis Külliyatı, Tecrid-i Sarih tercüme ve şerh’i için, Dârulfünûn Müderris’lerinden, Ahmed Naim Bey ile, mukavele’ler akd’etmiştir.Yapılan mukavele’lerin en önemli şartı,” Hazırlanan Meâl, Tefsir ve Hadis Külliyatı, Mâtürîdî- Eş’arî ve Hanefî Mezhebine uygun olacaktır,” şartıydı.
İki Hükûmet Darbesi,bir Post-modern Hükûmet Darbesi, bir de Seçimle,Demokratik usullerle seçilmiş, iktidarı alaşağı eden, Muhtıra’ya rağmen, her bir darbe v e muhtıradan sonra değişikliklere rağmen, Diyanet İşleri Reisliğinde ehl-i Sünnet Akidesinden bir sapma, bid’at ve dalâletlete tevessül görülmemişti. Hicrî, İkinci asır’dan i’tibaren, biribirinin devamı, Temâdî ve Tevâli eden, devlet’lerimiz, Abbâsî, Büyük Selçûkî, Anadolu Selçûfkî, Osmanlı ve Cumhuriyetimiz müddetience, Milâdî, 2000 yılına kadar,Anaedolu’muzda,Devletimizin hükümran olduğu topraklarda ve Gönül Coğrafya’mızda,Cum’a ve Bayram hutbe’lerinde, Hutbe’nin farz ve v acibleri arasında olmamasına rağmen, Hamdele ve Salvele’den sonra, Hulefâ-i Râşidîn, aşere-i Mübeşşirîn ve diğer, ba’zı, Ashab’ın isimleri zikredilir, onlar için de du’a edilirdi. Hulefâ-i Râşidîn’iun ve diğer ba’zı Ashab-ı Güzîn’in isimlerinin Cum’a ve bayram hutbelerinde zikredilmesi ve kendileri için, “ Allah onlardan razî olsun,” diye du’a edilmesi, ŞÎ’a’nın,” Hilâfet, Kureyş Kabilesinin hakkıdır, Peygamber’imizden sonra, Kureyşî olan,Hazreti Ali Kerreme’llâhu Vechehû Hazretleri Halife olmalıydı. Diğer üç Halife,Hazreti Ebû Bekr, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, ( rıdvânu’llâhi aleyhim ecme’în) hilafet hakkını gasb’etmişlerdir,” iddia ve ta’a’n’ ları üzerine, Hulefâ-İ râşidîn’in isimlerinin, Cum’a ve bayram hutbelerinde, zikredilmesi, ehl-i Sünnetin esâsâtından, temel kaidelerinden kabul edilmiştir. Herhangi bir hatip, Cum’a ve Bayram hutbelearinde, bilerek, Hulefâ-İ râşidîn’in isimlerinizikretmiyor, onlar için du’a etmiyor, “Allah onlar’dan Râzî olsun,” demiyorsa bu hatip’de marazî bir vazi’yyet vardır, Şî’a, hastalığına tutulmuştur.
Pekâlâ! Ne oldu da, Yurdumuzda, Gönül Coğrafya’mızda, Cum’a ve Bayram Hutbe’lerinde, Hulefâ-iu Râşidîn’in isimleri, artık, zikridilmemeye başlandı ve bid’at olarak,Cemaatin sükûtunu ve Cum’a’nın ecrini ve sevabını izale eden,Türkçe, ” Allah’ım, İslâm’a ve müslümanlara Yardım,et!” tarzında lüzumsuz, bir du’a’ okunmaya başlandı.
Ahirzaman decâcilesinden, Şerîr, deccal, Kardinal, Fetö, Çetesinin, terör örgütü’nün başı,( Allah’ın la’neti üzerine olsun,) devrin Başbakanı, dînî, mevzu’larda ve İslâm Kültründe, Echel-i Cühelâ’dan, Bülent Ecevit’e gelir, ” Cami’i’lerimizdre, Cum’a ve Bayram Hutbe’lerinde, Hulefâ-İ Râşidn’in isimlerinin zikredilmesinden, Alevî Kardeşlerimiz, çok rahatsızlar, bu durum, Ülkemizde bölücülüğe sebebiyet veriyor, Ta’limat verirseniz, Ülkemiz birlik ve bütünlüğü bakımndan çok yararlı olur,” diye telkînde bulunur. Başbakan, yardımcıları, Devlet Bahceli ve Mes’ud Yılmaz’ı odasına da’vet eder, “Baekınız, Hocaaefendi böyle böyle söyliyor, görüşünüz, nedir?” diyor. Mes’ud Yılmaz herhangi bir yorumda bulunmazken, Devlet Bahceli,”Biz de du’a’ların Türkçe okunmasını istiyoruz,” diyor. Bunun üzerine, devrin, Diiyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Umuim Müdürlüğüncüü tedvirle, vazifeli, Devlet Bakanı, Hüsameddin Özkan vazifelendirilir. Hüsameddin Özkan, devrin, Diyanet İşleri Başkanı, Fetö’cü, M.Nuri Yılmaz’ı makamına da’vet eder,Görüşülenleri anlatır, M.Nuri Yılmaz, “ Sayın Bakanım, Siz beni da’vet etmeseydiniz, zâten, bendeniz, sizi ziyareat edecektim. Öğrendiğime göre, Benim yerime birlerini arıyorsunuz,Sizler, ne istediniz de ben yapmadım, yerine getirmedim de benim yerime, bir başkasını arıyorsunuz? Bu mes’eleye gelince, çok basit, Diyanet İşleri Başkanlığımız, formel bir hutbe hazırlar, Teşkilatımıza,” Bundan böyle hutbeler böyle okunacaktır,” diye ta’mim ederiz, öyle okunmaya devam edilir.”
Nitekim, ööyle oldu, Başkanlıkca Formel bir hutbe hazırlandı, aynı hafta bu formel Hutbe okunmaya başlandı.Bir deli değil aema, bir Hınzır Kuyuya bir taş attı,Milyonlarca sözde akıllı bu taşı kuyudan çıkaramıyoruz. M.Nuri Yılmaz’dan sonra, Ali Bardakoğlu, Mehmed Görmez ve şimdilerde, Ali Erbaş geldiler, Kendilerinin her birinden, rica ettik, yalvardık, ŞÎ’a’ya alet oluyorsunuz, ŞÎ’a, marazına tutulmuşsunuz, dedik, tehdit ettik. Ne yazık, bid’at, ihanet, ŞÎ’a, severlik devam ediyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı, doğrudan, Cumhurbaşkanı’na bağlıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Parlamenter Sistem’deki Başbakan’ın üstlendiği vazife’lerin çoğunu, Cumhurb.aşkanı adına, tedvir etmektedir.Bizzat, Cumhurbaşkanı veya Cumhurbaşkanı Yardımcısı, kendilernine bağlı, Diyanet İşleri Başkanı’nı da’vet edip, bu bid’ate son verin,Bizim, Hulefâ-i Râşidîn Efendilerimizle bir mes’lemiz, yoktur, hepsine hürmetimiz, sevgimiz, sonsuzdur, her daim, du’a edilmesini isteriz,” deseler, hemen hall’olur.
İ’tikat’da, Mâtürîdî- Eş’arî, Amel’de Hanefî olduğunu, yakînen bildiğimiz, gerçekten ehl-i Sünnet Mensubu, Cumhurbaşkanımız’a danışman’larından birisi, hatırlatırsa, derhal tashihi için ta’limat vereceğinden şüphemiz yoktur. Bekliyoruz...