MAHMUD  EFENDİ!... (1)

Merhum, Mahmud Ustaosmanoğlu’nun  23 Haziran 2022,Çarşamba günü, ebediyyete intikali üzerine, Türk Milleti’nin, Toplumumuzun bütün mahfillerinhden, lehinde-aleyhinde pekçok yorumlar yapıldı.Aleyhinde yapılan yorumlar daha ziyade İslâm’a ve müslümanlara amansız düşman olan  taifeden geldiği için onların tenkid, iftira ve yalanlarını  hiçbir şekilde dikkate almıyorum.Lehinde yapılan yorumları da çok abartılı buluyorum.Bir kimseye, hayatında ve ebediyyete intikalindensonra, ona izafe ve isnad edilen vasıflar onda yoksa, herkesten evel, ona, kendisine, iftira ve yalan uydurma olur, sonra da başka insanları iğfal ve aldatma olur. Kimseye, iftirada bulunmadan, kimseye hakaret etmeden,sadece  hakîkati ve objektif bilgileri ortaya koyarak, Merhum, Mahmud Efendi hakkında bir değerlendirmede bulunacağım.

Mahmud Efendi, Mahmud Ustaosmanoğlu, 1929 yılında Trabzon, Of  İlçesi,Tavşanlı Köyü’nde dünyaya gelmiştir.Her Karadeniz erkek çocuğu  gibi, askere  yetişmiş yaşında gidebilmesi için doğumunun  küçük yazıldığı, esas doğum tarihinin 1927 olduğu rivayeti de vardır.Ayrıca, 04.08.1931’de doğduğu da rivayet edilmiştir.Her Karadenizli hocaefgendi gibi,Mahmud Efendi de, civarındaki hacalardan  ilk dinî  bilgileri almış ve orta derecede( sarf,nahiv ve metinler dediğimiz. İlm-i Kelâm   ve İlm-i Mantık ile alakalı ba’zı metinleri tahsil etmiştir.) Of’lu Müderris olarak bilinen, Dersiâm, Dursun Efendiden,( Dursun Güven) Efendi Hazret’lerinden tefsir ve hadis tahsil ettiği de söylenir.1951 yılında, Ramazan ayında, Sivas- Divriği’de Fahrî vaizlik yapmıştır.Her Karadenizli gibi Mahmud Efendi de      askerlik vazifesini biraz gecikmiş olarak Bandırma’da yapmıştır. Bandırma’da askelik vazifesini deruhte ettiği yıllarda, Fatih Necati Bey Tekkesi  müridanından Bezzaz Lakaplı  zat ile tanışır, ondan, Ahıska’lı, Ali Haydar   Efendi’nin ismini öğrenir. Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Tekke ve Zaviyeler kapatılmadan önceki, Necati Bey Tekke’sini İstanbbul Kadılığı tarafından ta’yin edilmiş,  son resmî Şeyh’dir.-  1925 yılında Tekke ve Zaviyeler kapatıldıktan sonra, Ahıskalı Ali Haydar Efendi, hiçbir zaman ve hiçbir yerde tasavvufî  bir faaliyyete bulunmamış, herhangi bir irşad ve ihda faaliyyeti göstermemiştir. Esasen, kendisi, İstanbul Kadılığğı tarafından Necati Bey Tekkesine resmî  Şeyh  ta’yin  edilmeden  önce, tasavvufa- ma’neviyyata şiddetle karşı olan birisiydi.- Bu hususu delilleriyle birlikte ta’kip eden bölümde anlatacağız.-Rivayete göre,Mahmud Efendi, askerlik vazifesini deruhte ettikten sonra, İstanbul’a gelir, Bezzaz’ın tavsiyesi üzeriune, Ahıskalı Ali Haydar Efendiyle tanışır, onun himmeti ve desteğiyle, 1954 yılında, Fatih- Çarşambada’ki İsmailağa Camii’ne imam olarak ta’yin edilir. 1996 yılında emekliye sevk’edilinceye kadar burada imamılk vazifesine devam eder.Son on yıla yakın bir zamandır, kalp,şeker, böbrek rahatsızlığı sebebiyle, göremiyor, duyamıyor, yürüyemiyor, akülü,tekerlekli  sandalyesiz, bir başkasının yardımı olmadan bir yerden bir yere gidemiyordu.Son yıllarda Fatih’den Anadolu Yakasında Beykoz’a bağlı, Çavuşbaşında kendisi için müridanı tarafından  özel olarak inşa ettirilen Malikanesinde ikamet ediyordu.Durumu ağırlaşınca, İstanbul, Üsküdar Altunizade’de bulunan Meşhur, Özel bir hastahane’ye kaldırılmış burada bir müddet, yoğun bakımda komada, yaşatılmaya çalışılmışsa da 23 Haziran 2022 Çarşamba günü Hakkın rahmetine kıavuşmuştur. Cenaze Namazı, Başta, Cumhurreisi, Recep Tayyip Erdoğan ve rical-i Devlet olmak üzere, İstanbul tarihinin en kalabalık  cemaatinin iştirak etitği cenaze namazlarından birisiyle du’a ve tekbirle  ahiret yolculuğuna uğurlanmış,, Edirnekapı, Sakızağacı Şehidliğinde, Ahıskalı Ali Haydar Efendinin yakınında defn’edilmiştir, Rabbim, ganÎ,ganî rahmet eylesin...

Mahmud  Efendi’yi  bir zahirî  veçhesiyle bir de ma’nevî ve batınî veçhesiyle değerlendirmek lazımdır.Zahirî  veçhesiyle değerlendirdiğimizde, Diyanet İşleri Başkanlığı, Fatih Müftülüğü’ne bağlı, Çarşamba’da kain,İsmailağa Camiiu’nin imamı... Diğer imamlardan farkı,zühd-ü  takva sahibi,ehl-i Sünnet akidesine sıkı sıkıya bağlı, asla ta’viz vermez,diğer müslümanların da bu akideye sıkı sıkıya bağlı kalmalarını, zühd-ü takva sahibi olmalarını  arzu eden  ve bu hususta gece-gündüz, bitmez ve tükenmez bir gayretle çalışan birisi...Kendisi,mürîdan ve talebesine metne bağlı, formel bir medrese tedrisatında bulunmamıştır.Sohbetlerle, sözlü nakillerle yetinmiştir.Keşki, kendisi ve  mürîdan ve talebesi, en azından  metinleri, biraz daha yukarısı, Usûl-ü  Fıkıh metin ve şerhleriyle, Usûl-i Hadisi okuyabilseler ve okutabilselerdi, daha sonra görülen,   kılık-kıyafet, saç-sakal mevzu’larındaki ve pekçok kimseyi, dinimizden soğutan  aşırılıklar görülmeyebilinirdi.En azından müntesibi olduklarını iddia ettikleri, Tarîkat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin    temel düsturlarından olan, “ Zahirimiz halk ile,batınımız Hak ilea,” Rükn-ü aslîsi’ne riayet edebilselerdi, te’sirleri daha çok olurdu.

Bu satırların yazarı kendisini,1960’lı  yılların başlarında, yakînen tanıma fısatı buldum.Mahmud Efendi, Fatih- Çarşamba’da, İsmailağa Camii  imamıydı. Bendeniz de, İstanbul vaizi. İstanbul dahilindeki Hademe-i Hayratın ekserisi, haftada bir veya onbeş gündebir olmak üzere, İstanbul- Fatih, Beyazıd’da Yümni Düğün Salonlarında toplanır, muhtelif dinî  ve Fıkhî mes’ele’ler üzerinde müzakereler yapılırdı. Hademe-i Hayrat arasında, yeni yetme, mektepli,İ’tikadî ve Fıkhî  mezheblerimizi hafife alan, Mezheb imamlarımız için, “ Onlar da birer imamdı, bizler de birer imamız, aramızda ne fark var? Onlar nasıl içtihadda bulunmuşlarsa bizler de içtihad edebiliriz,” diyen “ Ellâ  Mezhebiyye’den olanlar vardı. Ekserisi de Tasavvufa karşıydılar. Bu husus, bizleri, ehl-i Tasavvufu ve ehl-i Sünnek akidesine sahip olanları biribirimize daha da yaklaştırmıştı. Tanıdığım kadarıyla o yıllarda Mahmud Efendi’nin, mürşid’lik, müceddid’lik iddiası yoktu.

Zaid bir sünnet olan sakal bırakmayı   mutlak farz gibi mutala’a edilmesi kendi görüşü müydü, yoksa   müridler tarafından mı ileri sürülüyordu, bilmiyorum. Müridleri arasındaki, en medyatik figür, 2 Bir şeyin farz olması için, âyet-i Kerime ile, Tevatür derecesindeki hadislerle emr’edilmiş olması lazımdır. Dolaysiyle, sakal bırakmak farz değil, ama,sakalı kesmek ,tıraş etmek haramdır,” diye bir izah getirmişti.Kendisine, Tevatür derecesinde sabittir.ki, Selman-i  Pâk, Selman-i Farisi, Peygamber’imizin Berberiydi, zaman zaman saçını kestiği, zaman zaman da mübarek sakalını düzelttiği vakidir,” ne diyeceksiniz, denildiğinde herhangi bir cevap verememiştir.Zaid sünnet de olsa sakal bırakmayı tavsiye etmesi yadırganmaz, Nitekim, hemen hemen, karşılaştığımızda hepimize tavsiye etmiştir, hata ısrar etmiştir. Başvekil, Süleyman Demirel’in iktidardan düşürüldüğü idbar günleriunden birisinde, İstanbul-Erenköyü’nde, Merhum,Durmuş Ocakçıoğlu’nun evinde şümullü bir toplantı yapılmıştı. Bundan sonra ne yapılmalı, siyaset nereye evriliyor, uzun müzakereler yapıldı, katılımcılar birer birer görüşlerini ifade ettiler.Mahmud Efendi de da’vetliler arasındaydı,Toplantı hitamında, Mahmud Efendi mekân’dan ayrılırken, veda ederken,birden, “ Süleyman Bey, artık, sakal bırakmanızın zamanı geldi, hatta, geçiyor, artık sakal bırakmalısınız,” dedi.Süleyman Bey   32 dişinin de görüldüğü, o meşhur gülücüklerinden birisini attı ve biraz da müstehzî  BİR İFADE İLE “ Zamanı gelince o da olur,Hocam!,” demişti.33 dereceli, Bilgi Locasına bağlı, bir mason olduğu cümle âlemce bilinen birisine, “ Sakal Bırakınız,” tavsiyesinde bulunmak, “ Ebû Cehl’e Ka’be imamlığı teklif etmek gibi bir şey...

Mahmud Efendi, pekçok mahfilde,” Nice insanlara sakal bıraktırdım da, bütün ısrarlarıma rağmen,     üç kişiye sakal bıraktıramadım;birisi, Süleyman Demirel, birisi, Feyzullah Değerli,( Feyzullah Değerli,ateşin va’az ve konuşmalarıyla ma’ruf, İstanbuhl Merkez vaiziydi,1934 Tokat doğumlu,1999 İstanbul’da vefat etmiş olup, İstanbul Sahray-icedit Mezarlığında medfundur. Ayrıca 1970’li yıllarda 2 dönem Tokat milletvekilliği yapmıştır...

Mahmud Efendiyi zahirî  veçhesiyle değerlendirdiğimizde, Peygamberler ancak “ Ismet,” sıfatıyla muttasıftırlar, elbette hatadan masun değil, hatasıyla sevbıyla,    ehl-i Sünnet akidesine sıkısıkıya bağlı, pekçok insanın hidayetine vesiyle olmuş, örnek bir mü’min, perde bizim için kapalı olduğu için, kat’î  olarak söylememekle birlikte, Allah’ın veli kullarından birisi... Zâten, gerçek ma’na’da mü’minler Allah’ın velisi değil midirler?...

Tasavvufî  ve ma’nevî  veçhesine gelince:

Mürîdan, vefat ilanında, “ Kutbu’l- Aktab, Gavsü’l- Evtâd ve 15. Asr’ın Müceddidi,” olarak tavsif etmişlerdir. Tercüme-i halinde, 2010 yılında İstanbul’da toplanan dünya İslam Alimleri kendisini asrım Müceddidi olarak ilan etmişler. Ürdün Merkezli, Kraliyyet İslâm Stratejik Araştırmalar Merkezi dünya’nın en etkili( müessir) 500 müslüman 2022 Listesinde, Mahmud Efendi 34. Sırada yer almış!...

Mahmud Efendi’nin, ma’nevî  ve bâtınî  veçhesi,,,