Çocukken trencilik oynamayaniniz var mı?

Hani teker teker sıralanıp önümüzdeki oyuncunun giysisinden tuttuğumuz lokomotif olan arkadaşımızin peşinden neşeyle, sevinçle, çocuksu bir coşkuyla " "çuf çuf çuf " diye koşuşturdugumuz oyun..

İşte ben ne zaman içimde ki o küçük çocuğu õzlesem " geçmişte kalan o çocuğa dön" diyen ruhumun sesini dinler yolculuklarda bulurum kendimi.Bu sabahta öyle oldu.

Daha gün ışımadan, gecenin kör karanlığında yollarda buldum kendimi. Oysa sabah uykularını, uzun yatak keyiflerini severim ben.  Ama içimdeki çocuğun hevesi merakıyla dışarıdayim. Nasıl olmasın ki  Tatil Limanı tura öyle güzel bir isim vermiş ki " Nostaljik tren turu" Durur mu içimde ki yaramaz çocuk.

05.45 te Kent meydanı otoparkındayim. Tur güzergahına göre en son bu duraktan alacak yolcuları.  Ardından Orhaneli Piribeyler istasyonuna geçeceğiz. Buradan katılacakların hepsi arkadaşım.Benim gibi bir yanları hep çocuk, hep meraklı kalanlar.

Tam saatinde gelen tür otobüsüne biniyoruz. Benimle katılan 8 arkadaşım haricinde 30 kadın daha var. Sizce nasıl bir yolculuk olur????

Evet aynen düşündüğünuz gibi. Temposu ve aksiyonu bol bir seyahat başlıyor daha ilk dakikalarda. Dedim ya öyle erken saatlerin kadını değilim. Hemcinslerimin bu hareketli temposuna biraz şaşkınlık çokça da hayranlıkla bakıyorum. Ardından çalan müzik ile havaya girip ritim tutuyorum.

Orhaneli ' de bir çay molası veriyoruz. Köy - kasaba görünümlü bu yerleşime ilk gelişim benim. Merkeze uzak kaldığı için yolumuzun düşmediği diyarlardan. Henüz sabah ezanı bile olunmadığı için sokak kedilerinden başka canlı yok ortalıkta. Yine de tam meydanda açık bir kahve bulup içeriye giriyoruz. Kahveci bunca kadını üstelik de sabah - gece arası bu saatte görünce şaşkınlık içinde bakıyor. Zaten bomboş olan bir kahvenin keyfini çıkarmak bize kalıyor. Kapının tam karşısında kocaman bir Atatürk posteri sabahın ilk içimi ısıtan görüntüsü oluyor umutları hep taze tutmak için. Kahvesiz güne baslayamayanlardanim ben.Ama herkes çay isteyince kahveci yetişmekte zorlanınca izin isteyip tezgah arkasına geçiyorum kendimle birlikte üç kahve daha yapıp masaya arkadaşlarimin yanına dönüyorum. Kahveci soruyor "Nereden gelip nereye gidersiniz" Gülümsüyorum "Bursa'dan geldik Piribeyler istasyonuna geçeceğiz ardından Kütahya " Şimdi daha da şaşkın gözlerle bakıyor "Bursa'dan Kütahya daha yakın " diyor. "Amaç çabuk gitmek değil ki, biraz gezmek, geçmişe yolculuk etmek, heybemize güzel an' lar, anılar eklemek " demiyorum ona, haklısın der gibi başımı sallıyorum. O ise zaten cevabı dinleyemeyecek kader telaş içinde. Bunca kadına bir anda çay yetiştirme derdinde.

Piribeyler tren istasyonu Bursa -Balikesir sınırında onun için yol ayrımında hep Balıkesir belediyesinin otobüs durakları var. (Ama ne yazık ki yol boyunca hemen hemen hiç tabela yok.) İstasyona geçmek için oldukça eski, tarihi bir köprüden geçmek gerekiyor hepimizin nefesini tuttuğu dakikalar bunlar.Allah' tan şoförümuz müthiş bir beceri ve ustalıkla bu zor parkuru geçiyor. Survivor ' da neymiş...

Bizden başka 2-3 tur şirketi daha var aynı garda. Oldukça eski ve bakımsız bir bina burası.Ama günün ilk ışıkları ve horoz seslerine karışan kuş sesleri özlediğimiz o doğal yaşamı kucaklatiyor bizlere. Hepimizin isteği karşıdan gelen bu treni fotoğraflamak onun için raylar üzerine diziliyoruz. 1-2 dakika sonra yaklaşan trenden dışarı çıkan makinistten sağlam bir fırça yiyince kaçışıyoruz.

Bir Bursa'li olarak tren yolculuklarına yabancıyım ben. Hızlı tren ile yaptığım üç- beş Ankara yolculuğu ve bu yaz Eskişehir- Konya yolculuğum dışında tren bilgim ve deneyimim yok ne yazık ki. Trene adım attığımız anda bize verilen biletlerden kompartimanimiza ulaşıyoruz. 6 kişilik minik bir oda görünümünde ortada cam önüne monte edilmiş masası ile şirin geliyor gözüme. Erdem bey kahvaltılık ikramlarımizi getiriyor bütün nezaketi ile. (Çok pozitif, çok sabırlı, çok...... tüm güzel özellikleri barındıran bir genç . Bugün içimi ısıtan umudumu yeşerten ikinci  güzellik.) Acıkmışiz , karlı tepeler aşıp bolca fotoğraf çektirip Kütahya'ya ulaşıyoruz. Rehberimiz Zafer Bey sakin ,duru ve konuya hakim anlatımıyla herkese kendini dinletmeyi  başarıyor. Şehrin tam merkezinde ki Semazen heykeli dikkatimi çekiyor, Mevlevî haneleri, konaklari, müzeleri ile hiç bozulmadan günümüze ulaşmış bir şehir burası.

Yine o meraklı, delifisek çocuk yanım tutuyor gruba çaktırmadan çarşı içinde ki bir esnaf lokantasında alıyoruz biz soluğu sıradışı 3 kadın. (Gerçekten müthiş şanslıyım yanımda böylesi güzel arkadaşlarim olduğu için.)

Yöresel lezzetler tatmak niyetim onun için aşçınin önerisine uyuyoruz. " Porçuk çorbası ile başlıyoruz yemeğe. Kuyruk etinden yapılan tereyağı kimyon ile lezzetlendirilen bu çorbayı Kütahya'ya gittiğinizde mutlaka alın menünüze. Yemeğimizi bitirip tatlimiza geçtiğimizde Erdem bey bizi arıyor " tatlimizi bitirip geliyoruz" diyorum. Belki içinden "La havle" çekiyor ama dışından " Tamam Nazan hanım bekliyoruz sizi " diyor. Büyük bir sabır örneği bu çocuk. Biz ise ne zamandır gerçek sütten yapılmış bir tatlı yemedigimiz için tadı damağımızda keyifli bir şekilde terk ediyoruz mekanı. Grubun yanına geldiğimizde ziyaret edilecek konak için tepeye doğru tırmanmaya başlıyoruz. Nasıl güzel bir konak burası , burada yaşamak isterdim diye geçiyor içimden. Ardından serbest zaman veriyor rehberimiz. Ben damarlarında kan yerine kahve dolaşan kadınlardanim. Germiyanlar  mevkiinde ( Evet Germiyanogullari' ndan geliyor bu tarihi sokağın adı) bulduğumuz ilk konak- kafeye atıyoruz kendimizi. Bu sokakta ki konakların alt katları Cafe, restoran ve sanat atölyesi olarak kullanılıyor. Kafeler alıştığımız dekorasyondan çok uzak 1800' lu yıllarin ev konsepti ile döşenmiş. Sedirimize oturuyoruz, beyaz iş perdelerden sokağı izlerken bakır cezvede pişen kahvenin lezzetini yudumlayarak yerdeki Acem halısının güzelliği üzerine sohbet ediyoruz.

Serbest zaman bitince tekrar grup ile buluşuyoruz. Şimdi topluca yemek vakti. Kütahya ' nin konusunda en iyi olan restoranında yerimiz ayrılmış, mekana ulaşıyoruz. Kütahya ' nin yemek kültürü hamur işleri ve et üzerine. Sebze yemekleri yok denecek kadar az. Hele Ege'nin ot yemekleri burada yok. Hafif bir yemek seçmek istiyoruz, zaten zamansız bir kaçamak yapıp 2-3 saat önce bir esnaf lokantasında yemiştik. Bakıyoruz hafif bir yemek yok bizde kocaman bir Trabzon pidesi sipariş edip bölüşüyoruz. Ardından da bir kabak tatlısı şöleni. Buraları henüz paket gıda ile tanışmamis olsa gerek yemek lezzeti olarak bildiğiniz tüm mekanlara açık ara fark atacak nitelikte. Gerçekten tok olmamıza rağmen keyifle yiyiyoruz yemeklerimizi.

Kütahya gezimizin finalini Kütahya kalesinin içinde olan Döner Kule ile yapacağız. Oldukça dik bir yamaçtan kaleye ulaşıyor otobüsümüz.Burasi Kütahya'yi kuş bakışı izleyebileceğiniz bir mekan. Oturduğumuz platform 360 derece döndüğü için her noktasında Kütahya ' nin farklı bir güzelliği ile tanisiyorsunuz. Enfes bir gün batımı manzarası eşliğinde bir kahve daha içiyorum,bolca fotoğraf çektirip.

Artık gün geceye dönüyor ve biz yolcu yolunda gerek diye vedalaşiyoruz bu şehirle. Son durağımız leblebisi ile ünlü bu şehrin çıkışındaki showroomlardan biri.Leblebinin bunca çeşidi olduğunu orada görüyor ve tadiyorum.

Trenle başlayan yolculuğumuz otobüsle son buluyor.

Ruhunuzu dinlendirmek, içinizdeki çocuğa sarılmak isterseniz siz de bir hafta sonu Tatil Limanı' nin bu nostaljik tren turuna çıkın.Erdem Bey' in sabır, saygı ve nezaketi Zafer Bey 'in eşsiz tarihi bilgisi, duru anlatımı sizi sarmalayacak emin olun. Güzel ülkemin burnumuzun dibinde olan ama hep ertelediğimiz güzelliklerini keşfetmek ikinci bahar gibi gelecek.

Yolunuz sevgiyle dolsun