CHP Grup Başkanvekili Engin Altay da TBMM'deki basın toplantısında “Artık rektöründen başçavuşuna, uzman çavuşuna kadar herkes AK Parti militanı…” diyerek partisinin yeni argümanını sergilemişti. “Hutbeyi dinlememek için farzı kılıp Cuma namazından çıktığını!” söyleyen CHP’li eski milletvekili Berhan Şimşek de geçen hafta katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği “Vali militan, kaymakam militan, yargıçlar militan…” şeklindeki sözleriyle ana muhalefet partisinin Türkiye’yi çekmeye çalıştığı platformu belirgin bir şekilde ortaya koydu.

Devletin bütün mekanizmaları üzerinde karalama kampanyası yürüterek itibar zedeleme girişiminde bulunan ana muhalefet partisinin asıl gayesi parti ve partililer hakkında açılacak davalar, alınacak kararlarla AB ve NATO gibi oluşumları Türkiye’ye karşı kışkırtmanın altyapısını hazırlamak olmalıdır. HDP’li bazı isimlerinde sokak çağrısı yaparcasına Kürt çevrelere Rusya, Amerika, Avrupa ülkelerindeki kalkışmaları örnek göstermeleri bu planın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilebilir.

**

HERONCU BABANIN CASUS OĞLU!

Savunma Sanayii Başkanlığında yaşanan ihale casusluğu ile ilgili soruşturmanın her safhasında şaşırtıcı bilgiler ortaya çıkıyor. Çıkarıldığı mahkemede adli kontrol kararıyla serbest bırakılan Emre Alp Durmaz, evinde ele geçirilen beş milyon avro parayı “Babamın kasasında yer yoktu, bana teslim etti” diyerek savunmaya çalıştı. “Babasında nasıl bir kasa varmış?” diye düşünmeyin; zira Mehmet Durmaz’ın da İsrail tarafından üretilen Heron’ların Türkiye’ye satışını sağlayan kişi olduğu anlaşıldı. Üstelik bu kadar da değil; M60 tanklarının modernizasyonuna da aracılık eden baba Durmaz’ın bu işte Türkiye’yi zarara uğrattığı tespit edilmiş.

**

İSRAİL’DEN TÜRKİYE’YE ZEYTİN DALI

Mavi Marmara gemisine yapılan baskın ve bilhassa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki sert tavrından sonraki dönemde Türkiye ile İsrail arasındaki münasebeteler işgalci Siyonistlerin hoşuna gitmiyordu. Ancak İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’in geçen hafta verdiği bir röportajda Türkiye'nin bölgedeki en güçlü aktörlerden biri olduğunu söylemesi ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nda görmekten dolayı mutluluk duyacaklarını ifade etmesi, ilişkileri normalleştirmeye yönelik girişim olarak yorumlandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile beş yıl önce Beyaz Saray'da tanıştıklarını anlatan Bakan Türkiye'ye kapıları hiçbir zaman kapatmadıklarını vurgulayarak “Umuyorum ki Türkiye bölgesel meydan okumacı rolünden yönünü bazı komşularıyla bölgesel iş birliğine doğru değiştirir” diyerek arzularını dile getirdi. Ancak İsrail’in Kudüs’e dair rahatsızlık verici kararları ve Filistin halkına uyguladığı zulmün ortadan kaldırılmasını kesin şart olarak belirleyen Türkiye’nin bu kararlılığından vazgeçmesi de beklenmemelidir.

**

ÜRÜN MÜ ORGANİK YOKSA FİYATI MI?

Epey bir zaman önce bir tavuk çiftliğini ziyaret etmiştik. Sorumlu müdür ile sohbetimiz sırasında yanımıza gelen delikanlı pazarlamacı, bizim misafir olduğumuzu fark etmeden ziyaret sebebini heyecanlı bir şekilde anlatıverdi. Bakın o gün neler söylemişti:

“Müdürüm size mucizevi bir katkı maddesi getirdim. Tavuk yemine bir miktar ilave ettiğiniz zaman, yumurtanın sarısı köy yumurtası kıvamına gelecek.”

Biz o günden bu yana piyasada satılan köy yumurtalarına itibar etmiyoruz da bir köy ziyaretimizde bakkalın önünde yumurtaları gören çocuklar “köy yumurtası alalım” diye tutturmuştu. Araçtan inip içeri girdik ve yumurtaların köy yumurtası olup olmadığını sorduk. Bizi tanıyor olmanın yahut dürüst esnaf olmanın sorumluluğuyla bakkal “Ağabey köyde tavuk kalmadı ki yumurtası olsun! Biz de çiftlikten getirtiyoruz” demişti.

Bugünlerde bakıyoruz; birçok üründe olduğu gibi yumurta fiyatları da zirve yolculuğuna çıktı. Üsteli sayıları on binleri aşan zincir market raflarında viyoller dolusu -gezen tavuk yumurtası- satılıyor. Haliyle fiyatlar da organik oluyor! Merak ediyoruz; köylere dahi yumurta çiftliklerden gittiğine göre, on binlerce marketin raflarını dolduracak kadar yumurta veren tavuklar nerelerde geziyor?

**

BİR ŞİİR KİTABININ PEŞİNDE OTUZ YIL

Bundan otuz yıl önceydi. Konya Postası gazetesi öğrencilerin uğrak veri, BESYO öğrencisi Aliye Düzgün de müdavimlerdendi. Şubat tatili başlangıcıydı; masamızın önüne gelip “Memlekete gidiyorum, otobüste okumam için kitaplarınızdan bana ödünç verir misiniz?” diye bir istekte bulundu. Masada duran kitapların üzerindeki Çatlayan Dudaklar’ı ayırıp “Dilediğince al” dedik. Ancak yüzündeki ifade tavrımızdan memnuniyetsizliğini belli ediyordu. “Ben ayırdığınız kitabı istiyorum” diye karşılık verdi. “Olmaz; bunu değil Isparta’ya, yurda bile götürmene izin veremem. Buraya geldiğin zamanlar okursun” desek de ikna edemedik. Kaybetmeyeceğine dair o kadar teminatlar verip ısrar etti ki dayanamayıp kitabı uzattık. Aliye memnun olmuştu ama biz yine de kitabın akıbetinden endişeliydik.

Aradan bir hafta o gün kadar geçtiğinde arkadaşımız Konya’ya döndü. Gül lokumunu, gül suyunu ikram etti ama bizim kitaba sıra gelmedi. Birkaç saat sonra çantasından çıkardığı ambalajlı bir kitabı getirip “Bu sizin” diyerek uzattı. Açtık, kitapçıdan yeni alınmış başka bir kitaptı. “Benim kitabı versen kâfiydi” deyince yüzünü mahcubiyet edası kapladı. “Kitabı kaybettim. Siz haklı çıktınız. Çok üzgünüm” gibi şeylerden başka bir izah yoktu.

Okul bitti, Aliye’yi bir daha görmedik. Herhangi bir sahafta da Çatlayan Dudakları bulmak mümkün olmadı. Birkaç yıl önce TEYAD’’da Şubat Şehitleri programında Metin Yüksel’e dair bir şiir okunması gündeme gelince kitabın müellifi Recep Öğütçü’ye ulaşmaya karar verdik. Biz telefonda Çatlayan Dudaklar’dan bahsedince derin bir iç geçirip “12 Eylül’den az bir zaman önce basılmıştı, çoğunu da dağıtamamıştık. Darbeden sonra korkuya kapılıp hepsini imha ettik” dedi. Üstelik şiirleri de başka bir yerde kayıtlı değildi. Daha da üzüldük.

Zaman zaman yokluyorduk ama geçen Cuma sabahı sahafların hizmet verdiği bir internet sitesinde turkuaz kapaklı Çatlayan Dudaklar’ı görünce heyecanla hemen siparişi aşamasına geçtik. Ve fark ettik ki satıcı sahaf Isparta’daydı. Tevafuka bakın, kitabı otuz yıl önce kaybedilen şehirden otuz yıl sonra satın alıyorduk. Zaman makinası bazen de böyle işliyor demek ki! Zaten okur da kitabın iç kapağına “Hayat kısa” diye bir not yazmış. Bu defa müjde için aradık Recep Öğütçü’yü. Ve uygun bir zamanda yeni baskısını yaptırma fikrimizi paylaştık. Bakın otuz yıl önce delikanlı bir şair olan Recep Öğütçü kitabında bugünleri nasıl tarif etmiş;

“Kalkınacak bostanınla, bağınla,

Madeninle, petrolünle, yağınla,

Kendin kavrulacan kendi yağınla,

Her karışta baca tütecek, bekle!

Hükmedecek Kur’an ilâhi yasa,

Moskofun kabine düşecek tasa,

IMF denilen sahtekâr kasa,

Artık salyasın yutacak, bekle!”