Onlarca yıldır böl-parçala-yönet taktiklerinin bir parçası olarak PKK’yı silahlandırıp Türkiye’ye karşı kullanan batılı devletlerin bir de terör örgütüyle bağlarını meydanlarda ‘adeta kahramanlık edasıyla’ haykıran ‘siyasi kol faaliyet örgütü’ de diyebileceğimiz HDP üzerinden planladığı gerginlik senaryosu var ve geçen hafta bunun yeni bir versiyonunu devreye aldılar. Bu zaten beklenen bir hamleydi de, muhalefet partilerinin ‘neredeyse’ tamamının AİHM kararını, hem de bütün hücreleriyle sahiplenip, doping almışçasına hükümete saldırıya geçmeleri anlaşılır olmanın ötesinde bir vaziyete büründü.

Mesela “Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri karar vermiş, sen kim oluyorsun da bu karara uymayacaksın ya?” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözleri tam bağımsızlığın genel prensiplerine ne kadar da aykırı duruyordu!

Ya CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan’ın, TBMM Genel Kurulu’nda sarf ettiği sözlere ne demeli? “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı seni bağlar, kardeşim, bağlar; bal gibi bağlar. Yarın uygulayacaksın, hadi uygulama, hadi uygulama da göreyim, hadi uygulama da bak başına neler geliyor” mealinde; hem de TBMM kürsüsünde sarf ettiği sözler ‘müstemleke sözcülüğüne’ ne kadar da benziyor!

Aydoğan, “Avrupa Konseyi’ne bu kadar ters düşmenin geçiştirilecek yanı yok. Parasızlıktan ölüyorsunuz. Kuruş ararsınız kuruş, size bir kuruş para vermezler. En büyük ticareti Avrupa'yla beraber yapıyorsunuz, bu kadar özgürlük katliamcı olur, (…) açlıktan öldürürsünüz bu milleti” derken CHP’nin batıya teslim olmuşluğunu da net bir şekilde sergiliyordu.

İkbalini Amerika’dan, Avrupa’dan gelecek ‘Türkiye siyasetine yön verecek hamlelere bağlayan hiçbir muhalefet anlayışının ülkeye kazandıracağı bir şey olmaz da; ‘Hafazanallah’ şaşar düşer bu zihniyet yönetim mekanizmasında yer alırsa ülkeyi sürükleyeceği vaziyet ayan beyan ortadadır!

**

RUSYA VE ERMENİSTAN TÜRKİYE’Yİ ÖVERKEN…

Oysa Avrupa’nın karın ağrısı bambaşkadır. Libya ile yapılan tarihi anlaşmadan sonra Akdeniz’de Dünyaya rest çeken Türkiye, Karabağ topraklarının Ermeni işgalinden arındırılmasıyla coğrafi yönden olduğu kadar stratejik olarak da önemli bir hareket sahası kazandı. Nitekim Rusya gazeteleri Azerbaycan Türklerinin işgalci Ermenistan'a karşı kazandığı Karabağ zaferi sonrasında Türkiye'nin Orta Asya'da ‘Bir millet beş devlet’ planını devreye soktuğunu, bunun Orta Asya'da yeni bir Türk askerî gücünün oluşturulması yolunda yeni bir adıma dönüşmekte olduğunu yazdı.

Hiç kuşkunuz olmasın; batılı devletlerde aynı düşüncesinin tesirinde ve korkusundadır. Bu sebeple de siyasi yollarla yıpratma, zayıflatma hamleleri yapmaktadırlar. Zira askeri hamlelerle başarılı olamayacaklarını sahada gördüler!

Bakın bu konuda mağlup Ermenilerden yükselen ses de çok önemli. Karabağ’da ağır yenilgi alan Ermenistan'ın ilk cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan’ın siyasi danışmanı Zhirayar Liparityan, 'Ermenistan, acil olarak hem Azerbaycan hem de Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmelidir. Yoksa topraklarımızı terk edip başka yerlere taşınacağımıza inanıyorum' diyerek taşıdığı korkuları paylaştı.

Danışman deyip geçmeyin; Zhirayar 1990’lı işgal yıllarında Karabağ müzakerelerine katılmıştı. Şimdi Erivan yönetimine tavsiyelerde bulunarak yol gösteriyor; “Ermenistan artık komşularını düşman olarak görmemelidir. Mevcut tutum devam ederse, nefret ve korku galip gelecektir. Azerbaycan ve Türkiye ile doğrudan konuşmak, komşuları anlamayı öğrenmek, bir şeye neden ‘hayır’ cevabını verdiklerini anlamak gerekiyor. Bu, düşmanca tavır değil; komşunuzla iletişim kurduğunuza ve onun sorunlarını anladığınıza dair güven verecektir. Yoksa çantaları toplayıp başka bir yere taşınmamız gerektiğine inanıyorum” şeklindeki sözleri aslında sadece Ermenilerin değil Anadolu coğrafyasında emeli olan bütün vampir devletlerin içindeki endişeyi yansıtıyor.

Bir Rusya gazetelerinin Türkiye’de dair yazdıklarına bakın, bir Ermeni siyasetçinin Türkiye’nin azametini sergileyen açıklamalarına bakın. Sonra bir de dönüp bir de bizim muhalefet partilerinin tavrına, tarzına, sözüne bakın.

**

RUM PAPAZ: ERDOĞAN GERÇEK VATANSEVER

Bu arada Güney Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos, Rum yönetimi ve Yunanistan’ı, yanında batılı devletleri hatta Türkiye muhalefetini dahi şaşkına çevirecek bir açıklama yapıp, “Erdoğan, yıllarca Türkiye'nin ucuz işgücünü kullanan Avrupa’dan bugün ‘intikam alan’ gerçek bir vatanseverdir” dedi.

2004 yılındaki Annan planı referandumunda ‘hayır’ oyu çıkması için 50 bin Kıbrıs lirası harcadığını da söyleyen Başpiskopos “Kilise'nin mülkü vatan içindir” sözleriyle de dikkat çekti. Yıllardır Adanın ‘sözde’ hamiliğini üstelenen İngiltere için ağır ithamlarda bulunan Hrisostomos “İngilizler adi, bize o sakat bağımsızlığı verdiler ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni istedikleri zaman yıkabileceklerini zannettiler” diyerek ‘oyun ve sorun kurucuyu’ işaret etti.

Ruslar ve Ermenilerin söylediklerine Kıbrıs’tan gelen bu açıklamayı da eklediğinizde sizce ‘Dünya penceresinden’ nasıl bir Türkiye manzarası ortaya çıkar?

**

PİYONLARIN VAZİFESİ BU YATIRIMLARI DURDURMAK

Muhalif cenahtan zaman zaman ‘yapıldığına inanmıyoruz’ diye sesler yükselse de Türkiye’nin milli imkânlarla ürettiği İHA ve SİHA’lar Dünya savunma sanayiinde şok etkisi uyandırdı. Biliyoruz ki hava silahlarının yanında kara ve denizlerde de düşman çatlatan imalatlar devam ediyor.

Akdeniz ve Karadeniz’de sismik araştırmalara devam eden ve Karadeniz’de bulduğu doğalgaz rezervlerini kamuoyuna duyuran Türkiye geçen hafta da ETİ Maden Lityum Üretim Tesisini devreye aldı. Biliyorsunuz cep telefonlarından bilgisayarlara kadar pek çok alanda bataryalar kullanılmaktadır. Bu sebeple Lityum, çağın en çok ihtiyaç duyulan madenlerindendir. Yerli otomobil bataryasında da kullanılacak lityumun sağlanacağı tesis ilk etapta yıllık 10 ton üretime başlayacak ve aşamalı olarak 600 ton kapasiteye varacak. Lityumun Bor madeninden elde edildiği, Türkiye’nin de Dünyanın en yüksek Bor rezervine sahip olduğu düşünüldüğünde yatırımın önemi anlaşılıyor.

Yeni doğalgaz ve petrol rezervlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik aramaların yanında yeni altın madenlerinin de işletmeye alınmasına yönelik çalışmalar da Türkiye’yi güçlendirdiği kadar düşmanlarını rahatsız edecektir.

Ve tarihte de örnekleri çok defa görüldüğü gibi batılılar bu gelişmeleri baltalamak üzere daima ‘içeriden piyon’ kullanacaklardır!

**

SUÇU ‘SUÇLAYARAK’ BASTIRMAK

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin skandallarla dolu alternatif Şeb-i Arus programında yaşananlar malum! Semaın ruhuna tamamıyla ters icraatlarla dolu programla ilgili olarak Başkan Ekrem İmamoğlu “İçeriğinden haberim yoktu, inceliyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Televizyon konuşması sırasında rastgeldiğimiz beyanına bu şekilde başlayan Başkan daha sonra “Semada ezan yok, bizi eleştirenler bunu bilmiyor…” gibi sözler sarf ederek adeta programı eleştirenleri bilgisizlikle suçladı.

Evet, Sema Ayininde ezan yoktur. Ama sizin sema programına dair video görüntülerinde Türkçe ezan okunuyordu! Bundan başka; Semaın aslında Aşr-ı Şerifler Kur’an lisanıyla tilavet edilir, naat-ı şerifler de Farsça okunur. Ve İstanbul Belediyesi’ne ait programda bunların da Türkçeleştirildiği görüldü. Ayrıca efendim, gayri resmi mahfillerde nasıl bir konsept uygulandığı bizi ilgilendirmez; orijinal sema ve mutrıp heyeti tamamıyla erkeklerden oluşur ki, sizin programınızda erkek-kadın karması vardı.