Hatay’daki  Rönesans Rezidans satışını şöyle yaptı.

‘Cennetten bir kare’

Ve rezidans depremde yerle bir oldu. 1000 kişi enkaz altında kaldı. Teknik incelemelerde kalıntıların elde bile ovalandığında, kil gibi parçalandığını, kolonların kesilmiş olduğuna dair belirtileri, bina demirlerinin yanlış şekilde bağlandığını söylendi. Geçen yıl koridorda çatlak oluştuğu, binanın kaydığını söyleyenlere bile inanılmamış. Binanın yıkılış şekli ise yıllarca hafızalara kazınmış şekliyle hiç diğerlerine benzemeyen bir  tuhaflık içinde. Tüm bunlar cinayet filmi senaryosu sanki.

Bu cinayetin sorumlusu müteahhit, bizim binada çökme yok yan devrildi diyerek kendini savunmuş. Akıl hastası savunması bu olsa gerek. Cennetten bir köşe pazarlaması ha… Yüzlerce kişiyi enkaz altında diri diri öldürdünüz. 

Bu mu sizin cennet tanımınız iblisler!!!

Burası cennet değil cehennemin dibi oldu. Yaktınız yürekleri öyle bir acı ki bu insanlık tarihi affetmeyecek. 

‘Cehennemin Dibi’ diye şaşkın şakın aranırken Googlemaps e laf olsun bir yazayım neresi çıkar dedim 2016 tarihli bir bilgi çıktı. (2016 yılı Ortadoğu adeta kan gölü) 

Karşıma çıkan görselde tuhaf bir rastlantıyla şaşırdım.

Cehennemin Dibi, Hatay’ın tam da merkezi çıktı. Cehennem caddesi ve Cehennem sokak olarak da adres bilgileri verilen nokta Asi Nehri’nin hemen kıyısında, Atatürk Parkı’nın yanı başında, eski Hatay Arkeoloji Müzesi’nin arka bölümü ve Hatay İl Sağlık Müdürlüğü’nün yanı olarak gösterilen alan. Çok garipsedim.

Ancak şimdi burası depremin ilk gününden itibaren bizim uzaklardan depremzedelerin ise  bire bir yaşadığı  tam bir cehennem…

Hatay çok önemli bir nokta çookkk… Batının Amik Ovası için Armagedon tabir ettiğini duymuştum. Ünlü bir tablonun ifade ettiği yorumlar kadar ucu açık ve çok din ve kültürlerin yaşandığı medeniyetlerin kesişme noktası.

Ve insanlar şimdi burada bu cehennemde yaşam savaşı içinde korku ve yaralarını sarmaya çalışıyor.

Cehenneme dönen bu bölgede asırlık camiiler , kiliseler, valilik, çarşılar binalar yerle bir olurken, ayakta kalan üç beş sağlam yapılardan biri mimar Emre Arolat’ın başarısıyla The Museum Hotel.

Peki bu dört yıllık The Museum Hotel nasıl ayakta kaldı... Çünkü; Büyük oranda çelik strüktür olarak ve ciddi bir mühendislik hizmeti alınarak inşa edildi ve aynı ciddiyette yapılan zemin etüdünün bulguları değerlendirilerek yapının ana taşıyıcıları mevcut zeminin metrelerce altındaki sağlam zemine oturtuldu. Yapım çalışmalarında ortaya çıkan mozaikler ve tarihi eserler çıkınca bakanlığın da yardımıyla hepsi yerinde kaldı ve muhteşem bir sistemle bina ayağa kalktı. Yapım süreci beklenenden çoooookkk uzun sürdü ama kesinlikle hiçbir taviz verilmedi. 

Üç ay önce yaptığım bu müzeye olan ziyaretimde ilgimi çeken bir döşeme mozaiği paylaşmadan geçemem.

Halı şeklinde olduğu her halinden belli olan bordürlerin çevrelediği, özenli renk ve motiflerden oluşan mozaik tıpkı bir dalga şeklinde duruyordu yerde. Yıllar öncesinde geçirdiği depremin izleri bu kavislerde hiç de kendini gizlememişti. Ve biz üç ay sonra burayı tekrar bu hale getiren depremin olabileceğini hayal bile edemedik.

Enkaz kaldırma çalışmalarının tıpkı yapılma süreçlerinin ivediliği kadar garip bir paradoks….

Tanrı günahlarımızı affetsin.