BU ZULÜM ARTIK SONA ERMELİDİR!. (2)
Mustafa AKKOCA
Geçen hafta bu sütunlarda, Şanlıurfa 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, Türk Hukuk Tarihine altın harflerle geçmesini beklediğimiz kararıyla alakalı olarak kısa bir tahlilde bulunmuştuk.
Mahkeme kararının muhatabı dernek (pardon; Kurum) ile alakalı tahlilimize bu hafta da devam edeceğiz.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Din Eğitimi ve Öğretimi fiilen durdurulmuş, Müslümanların dînî vecibelerini yerine getirmelerinin önüne kanûnî-lâkanûnî birtakım manialar getirilmişken, bu “Kurum” tamâmen, Müslümanların dînî, vicdânî vecibeleri olan kurbanına, zekâtına, Sadaka-ı Fıtrı’na (fitre) tasallut etmiştir.
İttihad ve Terakkî artığı, Tek Parti Mütegallibe döneminde ve ihtilâller sonrası ara rejimler dönemlerinde Devletimizin zâbıta kuvvetleri âlet edilerek, Müslümanların kestikleri kurbanların derileri, Müslümanların her yıl vermeleri gereken (Dînen zengin kabul edilen Müslümanların) zekât ve fitreleri bu “Kurum” tarafından gaspedilmiştir.
Tek Parti Mütegallibe döneminde vâliler, kaymakamlar, Dernekler Kanununa tâbi herhangi bir dernek olan bu “Kurum”un, birer şube başkanı gibi davranmışlar emirlerindeki zâbıta kuvvetlerini kullanarak Müslümanların kurban derilerini gaspettirmişlerdir.
İhtilâller sonrası ararejim dönemlerinde ise, Örfiidare komutanları, bu komutanlardan emir alan Emniyet Kuvvetleri memleketimizin bütün bölgelerinde Müslümanların kestikleri kurbanların derilerine el koymuşlardır.
Diğer taraftan Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı tüm okul müdürleri, bu “Kurum”un birer şube başkanı gibi çalışmış, her öğrenciye zekât-fitre zarfı dağıtmıştır. Kuruma ait zarflar öğrencilere dağıtılırken sınıf öğretmeni öğrencilere, “Sakın! Bu zarfa az para koymayınız, notlarınız verilirken bu zarfa koyduğunuz paralar dikkate alınacaktır” diye de sıkı sıkı tenbihte bulunmuşlardır.
Çocuğuna bir kurşun kalem almaya para bulamayan fakir veliler, çocuklarının notlarıyla, dolaysiyle istikballeriyle oynanmasın diye başkalarından borç alarak bu zarflara koyarlardı.
Oysaki, zekât-fitre gibi, dînî, mâlî ibadetler, İslâm’ın getirdiği ölçülere göre zengin Müslümanlara farz-vaciptir. Fakir Müslümanların bu mâlî ibadetleri yerine getirmeleri mecbûrî değildir. Ne var ki “Kurum” okul müdürleri eliyle ayrım yapmadan herkese zarf dağıtılmaktadır.
Tek Parti Mütegallibe Döneminde ve onun devamı Demokrat Parti İktidarı müddetince “Kurum”, kurban derisi, fitre-zekât toplama hususunda tek tabanca gibi çalışıyordu. Köy muhtarından, il valisine kadar tüm yetkililer bu “Kurum”un birer me’muru gibi çalışırlardı.
“Kurum”un il ve ilçelerde şubeleri vardır, “Kurum”a aza olabilmek yüksek dereceli bir mason locasına girmekten daha zordur, neredeyse imkânsızdır: “Kurum’a üyelik, dededen-toruna tevârüs eder.
Şubelerin ne kadar deri topladığı, ne miktar zekât ve fitre tahsil ettiği hiç bir zaman belli değildir. Toplanan derilerin, fitre ve zekâtların ne kadarının ile, ne kadarının da Genel Merkeze gönderildiği hiçbir zaman tesbit edilemez. 27 Mayıs 1960 İhtilâlinden sonra kabul edilen 1961 Anayasası’nın getirdiği kısmî hürriyet havasından faydalanarak vakıflar, cemiyetler, derneklerin kurulmasından sonra, “Cem-i İânât” kanunu gereği yeni kurulan vakıf, cemiyet ve dernekler de kurban derisi, fitre-zekât toplamaya başlayınca 40 yıldan fazla devam edecek “Post Savaşları” başlamıştır.
Müsâvî şartlarda bir rekâbet başlayınca bu yarışta “Kurum” yaya kalmıştı. Çünkü, “Kurum” bürokratik usullerle kurulmuş, teşkilatlanmış, çalışanlar me’mur zihniyetiyle çalışıyordu. Oysa ki, Gönüllü Sivil Toplum Kuruluşları, dernekler, cemiyetler ve vakıflar tamâmen fahrî, Allah Rızası için mallarıyla ve canlarıyla vargüçleriyle çalışıyorlardı.
“Kurum”, 1971, 1980, 1997 müdahale ve ararejimler döneminde sivil-asker bürokratlar ve mütegallibe zihniyyeti sâyesinde hususiyle kurban derisi hususunda vakıf, dernek ve cemiyetleri bertaraf ettirmiş, din ve vicdan hürriyetine, Anayasa’ya, hukuk devleti sistemine aykırı bir kanunla kurban derisi toplama konusunda tek mer’cî haline gelmiştir.
Bu kanunla, Sokaklara çıkıp hoparlörlerle donatılmış araçlardan anons ederek deri toplama yetkisi, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye Diyânet Vakfı aralarında paylaştırılmak üzere, bu “Kurum”un tekeline verilmiştir. Buna rağmen “POST SAVAŞLARI” yine de sona erdirilememiştir.
Çünkü her şeye rağmen Müslüman vatandaşlarımız, kestikleri kurbanların etinde, kemiğinde, paçasında, tırnağında dilediği gibi tasarruf ettiği gibi derisinde de istediği yere vermek veya vermemek gibi bir hakkı olduğuna artık vâkıftır. “Kurum” zaman zaman, toplama ile kabûlü karıştırdığı için Devletimizin kolluk kuvvetlerini ve yargı makamlarını da devreye sokarak hemen hemen her Kurban Bayramı’nda devletimizle milletimizin arasında telâfisi imkânsız uçurumların oluşmasına sebebiyet vermektedir.
21. Asr’ın ilk çeyreğinde artık vatandaşımız, yalnız dînî ve vicdânî bir vazifesini yerine getirdiği için başkaca vakıf, dernek ve cemiyetten hiç bir farkı bulunmayan bir “Kurum” yüzünden devletinin kolluk kuvvetlerinden zulüm görmek istemiyor, kendisinden cebren alınan bu yardımların rakı sofralarında meze yapılmasına artık tahammül edemiyor.
Zekât Farz, Sadaka-i Fıtır (fitre) vâciptir, bunlar dînen zengin addedilen Müslümanların ferdî-mâlî ibâdetleridir, bunların muhatabı da (verilebileceği kimseler de) ferd olmak gerekir. Vakıf, dernek, kurum (elbette bu “KURUM”a da) kuruluşlara zekât ve fitre verilemez.
Dinî bir vecibe (zekât ve fitre), İslâm Dini’nin sarih hükümlerine aykırı olarak bu “Kurum” tarafından toplanmış, asker-sivil bürokratların çocuklarının hobilerini tatmin için kullanılmıştır. Geçtiğimiz yıl Ramazan ayı boyunca, İstanbul’un önemli semtlerinden birisinin ana meydanında kurulmuş, bir büfeden anonsla durmadan fitre ve zekâtlarının bu “Kurum”a verilmesi için çağrı yapılmıştır.
Din ve vicdan hürriyetine, Anayasa’ya, Hukuk Devleti ilkelerine, daha da önemlisi, zekât ve fitrenin ana kaynağı Yüce İslâm Dini’ne tamâmen aykırı olan bu tatbikât da derhal son bulmalıdır. (Aradan geçen 60 yıla yakın bir zamandan beridir devam ettirilen, Tek Parti Mütegallibe Dönemine ait bütün zulümlerin sona ermesi temennîlerimle, konuyu tahlile devam edeceğim.)
Yorumlar