Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada, “Cemal Kaşıkçı cinayetinin planlı bir operasyon olduğuna ilişkin elimizde sağlam deliller var” dedi.

Türkiye, bölgedeki devletsiz silahlı yapıların düzenleyebileceği her türlü terör eylemine karşı önem almaya çalışırken, Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda katledilmesiyle, arkasında devletin bulunduğu çok yönlü bir terör eylemiyle karşı karşıya gelmiş oldu. Çok dikkatli adımlar atması gerekiyordu ve öyle hareket etti. 

Kaşıkçı cinayetini planlayanlar, hem Cemal Kaşıkçı’dan kurtulabileceklerini hem de Türkiye’yi zor durumda bırakabileceklerini düşünüyorlardı, ama “MİT Kalkanı”na çarptılar.

Kaşıkçı cinayeti, sıradan sayılabilecek bir kriminal olay değil, uluslararası bir operasyondur.  O nedenle, uluslararası yansımaları olacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti grup toplantısında yaptığı açıklamada, Cemal Kaşıkçı cinayetini bütün ayrıntılarıyla anlattı. Bu ayrıntılar Milli İstihbarat Teşkilatı MİT’in titiz çalışmaları sonucunda elde edilmişti. 

Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi planlı bir cinayetti. Cinayetin 5N 1K’sı bütün ayrıntılarıyla MİT’in elindeydi; ne, nerede, niçin, neden, ne zaman ve kim sorularının yanıtları biliniyordu. 

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla destan yazmış, tüm dünyaya yerleşik alanda terörist avının nasıl yapılacağını göstermişti. Özel olarak eğitilmiş komandolarımız, önce Fırat Kalkanı ve sonrasında gerçekleştirdiği Zeytin Dalı operasyonlarıyla benzeri görülmemiş bir terörle mücadele örneği sergilemiş, göğsümüzü kabartmıştı. Şimdi de, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Cemal Kaşıkçı cinayetini aydınlatma sürecinde sergilediği başarılarla gururlanıyoruz. 

MİT kaplanları, sabırlı bir takip sonunda izini buldukları Reyhanlı katliamının sorumlusu Yusuf Nazik’i, Suriye rejiminin kendisine verdiği kimlikle ve sağladığı imkanlarla korumalı bir hayat sürdüğü Lazkiye’de yakalayıp “nazikçe” paketlemiş ve Türkiye’ye postalamıştı. 

2013’ te 53 insanımızın hayatını kaybetmesine 100’den fazla insanımızın yaralanmasına neden olan ve iki bomba yüklü araçla gerçekleştirilen Reyhanlı katliamının sorumlusu Yusuf Nazik, rejimin askeri birlikleri ve istihbarat elemanları tarafından korunan, sınırımıza 80 km uzaklıkta olan 400 bin nüfuslu Lazkiye kentinde önce izlenmiş, yaşantısının ayrıntıları, alışkanlıkları, rutinleri belirlendi ve uygun bir zamanda kafeslenip Türkiye’ye uçurulmuştu. 

TSK ile koordineli bir şekilde gerçekleştirilen bu gurur verici operasyon sürecinde, MİT teşkilatımızın hiçbir devlet kuruluşundan ve istihbaratından yardım ve destek almaması ayrı bir gurur vesilesidir. MİT teşkilatımızı ayakta alkışlıyoruz. 

Bundan sonraki süreçte, bir vesileyle Türkiye’nin canını yakmış olan teröristler artık rahat uyuyamayacaklardır. MİT Kalkanı operasyonlarıyla Türkiye, kendi güvenliğine yönelik her saldırıya karşılık verebilecek güçte ve yetenekte bir ülke olduğunu ortaya koymuş oldu. 

Yusuf Nazik, ilk ifadesinde, terörist arkadaşlarını teslim olmaya çağırırken, Reyhanlı katliamını, “Suriye istihbarat birimlerinden aldığı talimatla gerçekleştirdiğini” itiraf etmişti. Bu itiraf, Suriye rejiminin, bir zamanlar, Türkiye’de eylem gerçekleştirebiliyor olmasını ve bu eylemler üzerinden bir takım siyasi hedeflere ulaşmaya çalıştığını ortaya koyuyordu. Demek ki, Hafız Esad döneminden bu yana,  komşumuz Suriye topraklarından Türkiye’yi hedef alan terör saldırıları her zaman destek bulmuştu.

Bu gurur verici operasyonla Türkiye, kendi güvenliğini hedef alabilecek her türlü organizasyonla başa çıkabileceğini ortaya koymuştu. Irak ve özellikle Suriye’den ülkemize yönelik terör tehdidi bir beka sorunuydu. Çünkü, güney sınırlarımız, I. Körfez Savaşı’ndan (1991), özellikle de 2011’de Suriye krizinin başlamasından bu yana, yalnızca PKK gibi bilinen terör örgütleri açısından değil, bölgedeki devletsiz yapılardan oluşabilecek her türlü terör eylemine açık hale gelmişti. 

Bunu gördüğümüz ve bildiğimiz için, Suriye krizinin başında gündeme getirdiğimiz güvenlikli bölgeler oluşturma teklifimiz, her nedense, Ortadoğu’yu Cehennem’e çeviren Batılı dostlar tarafından kabul görmemişti. 

Yusuf Nazik’in itirafları Türkiye’nin “Güvenlikli Bölgeler” oluşturma konusundaki önerinde ne kadar haklı olduğunu gösterdiği gibi, Suriye rejiminin terör ihraç etme konusunda ne kadar deneyimli ve istekli olduğunu ortaya koymuştu.  

TÜRKİYE MİT KALKANI ve KAŞIKÇI CİNAYETİ

MİT Kalkanı operasyonu elbette Suriye ile sınırlı kalmayacaktı. Mayıs ayında yapılan seçimler sonrasında, Irak’taki terör yuvalarına karşı operasyonlarımızın artması, terörle mücadele konusundaki kararlılığımızın sergilemesi ve yeni Bağdat yönetiminin de bu konuda Türkiye’ye destek vermesi, bölgede bir güvenlik ve istikrar arayışının giderek güçlendiğini göstermektedir. 

Türkiye, Irak ve Suriye Türkmenlerine kanat gererek, tarihinin ve kültürel coğrafyasının omuzlarına yüklediği görevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla, dostlarımıza, “Bir ülkenin güvenlik sınırları, siyasi sınırlarının çok ötesinden başlar” gerçeğini bir kez daha hatırlatmış olduk. 

Türkiye, bölgedeki devletsiz silahlı yapıların düzenleyebileceği her türlü terör eylemine karşı önem almaya çalışırken, Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda katledilmesiyle, arkasında devletin bulunduğu çok yönlü bir terör eylemiyle karşı karşıya gelmiş oldu. Çok dikkatli adımlar atması gerekiyordu ve öyle hareket etti.

Kaşıkçı cinayetini planlayanlar, hem Cemal Kaşıkçı’dan kurtulabileceklerini hem de Türkiye’yi zor durumda bırakabileceklerini düşünüyorlardı, ama “MİT Kalkanı”na çarptılar

Kaşıkçı cinayeti, sıradan sayılabilecek bir kriminal olay değil, uluslararası bir operasyondur. O nedenle, uluslararası yansımaları olacaktır. 

PRENS SELMAN ROTHSCHİLD AİLESİ İLE ANLAŞINCA…

Cemal Kaşıkçı yalnızca bir gazeteci değildi. Suudi Arabistan vatandaşıydı, ama gönüllü olarak Batı’da sürgün yaşamayı tercih etmişti. Suudi Arabistan’da da, Batılı ülkelerde de, Türkiye’de de üst düzey ilişkileri vardı. Veliaht Prens Selman’ın 20 Mart’ta, Pentagon’a bağlılığını teyid etmek üzere gittiği Washingon’da kaldığı otelde, ılımlı İslam konusunda saatlerce sohbet ettiği iki gazeteciden biri Cemal Kaşıkçı’ydı (Diğeri Davit Ignatius).  

Veliaht Prens Selman, geçtiğimiz Mayıs ayında, “Son kararım” diyerek bundan böyle Rothcild Ailesi ile yürüyeceğini bildirdi. Veliaht Prens’in bu kararıyla Ortadoğu petrol kaynakları ve ARAMCO Rothschild Ailesi’nin yörüngesine giriyordu. Bu Pentagon’un kabul edebileceği bir şey değildi. 

Selman’ın bu kararının duyulmasının ardından, Washington ile Riyad arasında baş döndürücü bir telefon trafiği yaşanmıştı. Trump, Kral Selman ve Veliaht Prens Selman’la yaptığı telefon konuşmalarında, diplomasi nezaketini çok aşan cümlelerle çok sert uyarılarda bulunuyordu. 

Washington ile Riyad arasında bu gerilim yaşanırken MİT, Ekim ayı başında İstanbul’a gelen Cemal Kaşıkçı’yı yakın takibe almıştı. Veliaht Prens’in Rothschildlarla yürüme kararının duyulmasından Kaşıkçı’yı sorumlu tuttuğu ve gereğinin yapılması konusunda emir verdiği bilgisi MİT’e ulaştırılmıştı. 

Bundan böyle, dünya kriminal tarihinde Türkiye’den söz edilecekse, bu, MİT’in Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da, Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi sonrasında sergilediği başarılı çalışmalarından dolayı olacaktır.  

Cemal Kaşıkçı, Washington Post’taki yazılarında, Suudi Arabistan’daki iktidar mücadelesinde Veliaht Prens Selman’ı eleştiriyordu, ama nezaket sınırlarını aştığı söylenemezdi. Fakat, Prens Selman’ın bunda böyle Rothschild Ailesi ile yürüme kararının Pentagon’a duyurulmasından sorumlu tutuldu ve İstanbul Başkonsolosluğu’na çekilerek katledildi.

Kaşıkçı, belki de bağlantılarına güvenerek, Prens Selman’ın bir cinayeti göze alamayacağını düşünüyordu, ama MİT her olasılığa şans tanımak istiyordu. Aldığı önlemler sonucunda Suudiler, kazdıkları kuyuya kendileri düştüler. Türk istihbaratının elde ettiği delilleri inkar edemeyeceğini anlayan Suudi Arabistan yetkilileri, bir televizyon açıklamasıyla, Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda çıkan arbede sonucunda öldüğünü duyurmak zorunda kaldı. 

Veliaht Prens Selman’ın Rothschildlar’la işbirliği yapma kararından vazgeçmesi halinde, Pentagon’un Kaşıkçı cinayetini örtbas edeceği, Cemal Kaşıkçı’nın bir kalp krizi sonunda öldüğünü kabul edeceği konuşuluyordu. Fakat MİT’in, bir devletin cinayet işlediğini bütün ayrıntılarıyla ortaya koymasından sonra bu yöndeki yorumlar kesiliverdi.

“KRAL, SENİ BİZ KORUYORUZ…”

Veliaht Prens tüm dünyanın lanetlediği bir cinayetle başbaşa kalırken, herşeyin para olmadığını anlamış olmalı. Trump, Kaşıkçı’nın öldürülmesinden kısa bir sonra  yakınlarıyla yaptığı bir sohbette, “Kral Selman’ı severim, ama ona dedim ki, ‘Kral, seni biz koruyoruz. Biz olmazsak o koltukta bir hafta oturamazsın. Arap Birliği Ordusu için ödeme yapmalısın’”. 

Bu “sohbete” ertesi gün Veliaht Prens yanıt vermiş ve “Onlardan herşeyi parayla satın aldık. Paranın gücünü onlar da biliyor, biz de biliyoruz” demişti. 

Bu telefon trafiğinden de anlaşılacağı gibi, Veliaht Prens Selman, bundan böyle Rothscild Ailesi ile yürümeye karar verdiğini Trump’a açıkça bildirmiş oluyordu. 

Prens Selman’ın bu şekilde kafa kaldırması, Ortadoğu’da dengelerin sarsıldığını gösteriyor. MİT’in, Cemal Kaşıkçı cnayetinin ortaya çıkarılmasında gösterdiği başarıyı alkışlarken, bu cinayetin Ortadoğu’daki ve ABD’deki dengeleri ne yönde etkileyeceğini çok dikkatle izlememiz gerekiyor.