Batılı dostlarımız "SEVR"le gerçekleştiremedikleri, yarım bıraktıkları, Milletimizi bölme, Vatanımızı parçalama işini realize etmek, yarım bıraktıkları işi tamamlamak için her fırsatı değerlendirmek istiyorlar. Geçtiğimiz yirmi yıla bir atfınazar edersek bunu daha iyi anlarız. Dünya'nın en şen'î, cânî bölücü örgütünü, Nato'da Avrupa Konseyi'nde müttefikimiz olan, komşumuz, Yunanistan, İtalya, Fransa ve Almanya gibi ülkeler açıkça desteklemediler mi?  

Bölücübaşı Cani, Suriye'den çıkarılınca önce Yunanistan'a daha sonra dostumuz, müttefikiz(!) İtalya'ya sığınmadı mı?  

"Biz teröre karşıyız" demelerine nasıl inanacaksınız.  

AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiser'i Gunter Verheugen "İlerleme Raporu Hazırlıkları çerçevesinde Memleketimize yaptığı son seyahatında! Önce Ankara'ya, sonra Diyarbakır'a daha sonrada İzmir'e gidiyor. Komiser'in bu tercihinin insiyâkî olduğunu söylemek safdillik olur. Tasarlanmış, düşünülmüş, çok ince bir ayrala plânlanmıştır. İlerisi için Türkiye'ye bir mesaj verilmek istenmektedir.  

Müzâkere Tarihi vetiresinde "Anadilde yayın" konusunda ısrarcı olanlar, uyum yasaları ve nizamnâmelerle bunu kabul ettirenlerin müzâkere sürecinde -eğer tarih verirlerse, kimi alt kimliklerin Anadili'nin 2.Resmî dil olarak kabul edilmesi için ısrarcı ve dayatmacı olacaklardır.  

Şimdiden bunun kokuları gelmeye başlamıştır. Konu bu çevrelere Kültürel haklar makûlesinde ele alınmakla, okullarda Kürtçe eğitim verilmesi, Devlet daîrelerinde Kürtçe'nin resmî dil olarak kabul edilmesi gündeme getirilmektedir.  

Gunter Verheugen'in Ankara'dan sonra Diyarbakır ve İzmir'e yaptığı ziyareti ve buralarda yaptığı görüşmeleri bu çerçevede değerlendirmek gerekir.  

Ankara'dan sonra Adana, Hatay, Kars, Trabzon değil de neden Diyarbakır, İzmir sorusunun cevabı açıktır.  

Ankara zenci Türk'lerin, Diyarbakır Kürtler'in, İzmir'de beyaz Türklerin merkezi, verilmek istenen mesaj bu, her Başkomiser bilmektedir ki, İzmir'in ticaret'i, sanayi'i, san'at ve edebiyatı Levantenlerin elindedir.  

Günlük yaygara politikalarından uzak, mes'ele ve tarih perspektif'inden yaklaşan ilim ve siyâset dünyamızın önemli aktörleri, zâten yıllardır, "Milletimiz bölünmedikçe, Vatanımız parçalanmadıkça bizi Avrupa Birliği'ne asla kabul etmezler" demiyorlar mıydı?  

Genişlemeden sorumlu Komiser, Gunter Verheugen İlerleme Raporunda güçlü bir müzâkere tarihi tavsiyesi için, "Türkiye bütün kriterleri yerine getirmiştir. Masa'nın üzerinde herhangi bir konu kalmamıştır." açıklamasından sonra Birlik üyesi devletlerden çatlak sesler gelmeye başlamıştır: Bu serî'nin başlarında sizlere bir Nasredddin Hoca Fıkrası anlatmıştım. Yaşlı öküz, acemi tosun hikâyesi, tam bu hikâye'ye uygun olarak Almanya Türkiye'nin üyeliğine karşı değilmiş gibi görünüyor, arka bahçesi Avusturya cürmünden beklenmeyen bir çıkışla itiraz ediyor, Yunanlı politikacılar, üyeliğimize haddinden fazla beklenilmeyen bir aşne-fişne'lik içerisinde, Kıbrıs Rum kesimi itiraz edecek.  

Birliğin başka ülkelerinden Fransa Cumhurbaşkanı'nın ağzından "Türkiye'nin üyeliği'ne karşı çıkılmamalı, fakat Türkiye Üyelik için hazır değil, müzâkereler 20 yıl sürebilir." demektedir. Fransa'da hâlen Maliye ve Ekonomi'den sorumlu Bakan olarak görev yapan ve geleceğin Cumhurbaşkanı nazarıyla bakılan Nicolas Sarkozy, "Türkiye'nin üyeliği gibi önemli bir karar için referandum düzenlenerek Fransız seçmenlere başvurulması gerektiğini, ifade ettikten sonra Türkiye'nin AB'ye üye değil ortak kalması gerekir" demiştir.  

Bildiğimiz kadarıyla Avrupa Birliği'ne yeni üyeler alınması konusunda şimdiye kadar üye ülkelerde bir referanduma gidilmemiş, üyelik için, para birliği için her ülke kendi bünyesinde referanduma gitmiştir. AB'nin yükünü en fazla çeken ülkelerden biri de Almanya; Gelecek yıl yapılacak seçimlerde iktidara gelmesine kesin gözüyle bakılan Alman Hristiyan Demokratlar Birliği Başkanı Bayan Merkel, Birlik üyesi diğer ülkelere bile "Türkiye'nin üyeliği'ne hep beraber karşı çıkalım," diyecek kadar birlik üyeliğimize karşıdır.  

Almanya'nın muteber gazetelerinden DIE WELT Gazete'sinde Türkiye'nin AB üyeliği'ne karşı 10 gerekçeyi manşetlerine taşıdı.  

Gerekçeler şunlar:  

-Türkiye Kültürel ve coğrafi olarak Avrupa'ya ait değildir.  

-Türkiye'de insan hakları ihlâlleri sürüyor. (Genişlemeden sorumlu komiser Günter Verheugen-kendisi Alman'dır. Geçenlerde, "Sistemli bir insan hakları ihlâli yoktur" diye açıklamada bulundu.  

-Göç tehdidi, üyelik ve serbest dolaşım halinde üç milyondan fazla Anadolu köylüsü harekete geçer ve Avrupa'yı işgal eder.  

-Nüfusu hızla artmakta olan Türkiye, Birleşik Avrupa düşüncesini yok eder.  

-Türkiye'nin üyeliğe kabul edilmesi halinde Mayıs 2004 başında üyeliğe kabul edilen 10 yeni ülkeden daha fazla mâlî yük getirir.  

-Türkiye'de politik bir çizgiyi tutturabilmek için AB kozunu kullanmaktadır. AB bir yardım kuruluşu değildir.  

-Türkiye'nin üyeliği AB'nin stratejisi içni de uygun değildir. Çünkü Türkiye'nin AB'ye üyeliği halinde AB'nin sınırları dünyada en çok kriz olan bölgeye dayanır.  

-Türkiye ile topluluk arasındki 1964 Ankara Anlaşması A.E.T. içindi. Bu anlaşma AB için geçerli değildir.  

-Türkiye'de reforlar sürdürülürse tam üyelik yerine ortak üye statüsü verilmelidir.  

Ayrıca DIEWELT Gazetesinde yapılan bir araştırmaya da dikkat çekilerek gerçeği aksettiren bir yorum da yayınlanmıştır.  

Bu yoruma göre: Türkiye'deki Ceza Yasası reformu, söylendiği gibi eğer varsa, insan hakları ihlâlleri hiç önemli değildir. Zira, İrlanda AB'ine üye yapıldığında bu ülkede idamlar devam ediyordu ve boşanmak yasalara aykırıydı. Fransa AB'ye üye olduktan çok sonraları bile Cezayir'de işkence uyguladı, insan haklarına aykırı davrandı. Avrupa Birliği üyeliği için bunlar engel değildir. Önemli olan AB'nin, 70 milyon Müslüman'ın yaşadığı bir ülke için harcamaların altından kalkıp kalkamayacağıdır. (Bilindiği gibi AB'nin masraflarının yaklaşık % 34'ünü Almanya, Almanya kadar değilse de büyükçe bir miktarını da Fransa karşılamaktadır. O'nun için Türkiye'nin AB üyeliğine en fazla itiraz bu iki ülkeden gelmektedir.)  

Bir de AB Üyesi ülkelerin vatandaşlarıyla Müslüman-Türk'ler arasındaki zihniyet farklılığı'na işaret edilmekte, "Bir eşcinsel komşun olsun ister misiniz?" sualine karşı, Avrupa Birliği'ne üye olan ülkeler vatandaşlarından % 18,9 hayır cevabı verirken, Türk vatandaşlarından % 90'ının hayır dediği tesbit edilmiştir.  

DIEWELT'in yorumunun can alıcı noktası, müzâkere tarihi verilmesi halinde müzâkere sürecinde Türkiye'nin AB üyeliğinden kendisinin vazgeçmesi ihtimali! Gazete, Türkiye'nin, üyeliğine taraftar olmayan AB üyelerinin önünde son bir umut kaldığını, bunun da Türkiye'nin üyelikten kendisinin cayabileceğine işaret ediyor:  

Bütün bu tahlillerin neticesinde; Türkiye, Avrupa Birliği Üyeliği müzâkere sürecinde her iki tarafın da önünde aşılması imkânsız mânialar çıkacaktır.  

Avrupa Birliği açısından aşılması güç hattâ imkânsız görünen mânia, Türkiye'nin nüfusu ve inanç sistemidir:  

Şöyleki, 15-20 yıl sonra 90 milyon'a dayanacak Türkiye'nin nüfusu, kabulü halinde Avrupa Parlamentosu'nda % 15'lerle temsil edilecektir ki, bu nisbet Türkiye'nin istediği kararları çıkartması, arzu etmediği kararları da bloke etmesi demektir ki, Avrupa ülkelerinin bunu kabullenmeleri beklenemez.  

Avrupa Birliği üyelerinden devlet adamları yarım ağızla her nekadar yalanlasalar da, Avrupa Birliği esas itibâriyle bir Hristiyan Birliği'dir. Hatta, Katolik birliği'dir. Birliği'nin devletlerüstü devlet otoritesi Müslüman bir ülke'nin bu birliğe katılmasına hiç bir zaman rıza göstermeyecektir, imkân vermeyecektir.  

Türkiye açısından, müzâkere sürecinde densizlik edilir, bugünküsünden daha da ileride inanç ve ahlâk sistemimize doğrudan müdâhale olursa, Milletimizin ve Devletimizin bekâsı için kesin kırmızı çizgiler geçilmeye çalışılırsa (her ne kadar mevcut iktidarın Avrupa Birliği konusunda ortaya koyduğu kırmızı çizgileri yoksa da Milletimizin ve Devletimizin vardır, hükûmetler gelir-geçer Ebed-müddet var olacak olan Milletimizdir, Devletimizdir.) bu çizgiler devletin ve milletin varlığı, vatanın bölünmez bütünlüğüdür.  

Bu takdirde bu Millet Avrupa Birliğine "Ver at'ımı, al tımarını" der, kendi yoluna devam eder. İşte bütün bunlardan dolayı "BİZİ AVRUPA BİRLİĞİ'NE ALMAZLAR".