RÜSTEM PAŞA MEDRESESİ:
- İstanbul-Fatih’te, Cağaloğlu, Rüstem Paşa Sokağı ile Hoca Hanı Sokaklarının kesiştiği noktada bulunmaktadır. 
Medrese, Kanûnî Sultan Süleyman’ın kızı Mihrumah Sultan ile evlenen ve 1544-1553-1554-1555-1561 yıllarında Sadrazamlık vazifelerinde bulunan, Eminönü’ndeki Rüstem Paşa Camiî ve Külliyesinden ayrı olarak bu medreseyi de 1550-1551 yılları arasında yaptırmıştır. 
Medrese Haliç’e doğru meyilli bir arazide yapılmış olup, kuzeyi dayanak duvarlarıyla desteklenmiş bir teras üzerindedir. Medrese’nin kuzeydoğu duvarı da bu dayanak duvarından yaklaşık 7,5 m. geriye çekilmiştir. Bulunduğu yerden kuzeybatıya doğru kıvrılarak devam eden medrese, 18. yüzyıl sonrasında yapılmış bir su terazisi ile birleştirilmiştir. 
Kesme köfeki taşı ve tuğladan yapılan medrese, Mimar Koca Sinan’ın eseridir. Bu medrese’de Mi’mar Sinan Amasya’da, Kapı Ağası Medresesinde uyguladığı sekizgen plânlı avlu düzenini tekrarlamıştır. Ondan farklı olarak bu medrese dıştan kare’ye dönüştürülmüş ve köşe dönüşlerinde de değişik bir çözüm uygulamıştır. Güneydoğu cephesinin ortasındaki kemerli bir kapıdan içerisine girilirken sekizgen plânlı avlunun ortasında kümbet şeklinde bir şadırvan vardır. Avlu birbirine eşit bir yükseklikte çepeçevre revaklarla çevrilmiştir. Kıble cihetinde 42,00x43,00 m. ölçülerinde kareye yakın dershâne yerleştirilmiştir. Bu dershâne’nin yarısı hücrelerin içerisinde, yarısı da dışarıya taşacak biçimdedir. Revak zemininden bir basamak yüksekliğindeki dershâneye basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. 
Medrese’nin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde derinliklere yerleştirilmiş bir eyvan vardır. Bu bölümlere de üçü eyvandan girilen beşer hücre sığdırılmıştır. Toplam 22 adet olan medrese hücreleri değişik plân boyut düzenindedir. Medrese’nin güneybatı köşesindeki hücreler dışta sekizgeni oluşturacak biçimde sıralanmıştır. Kare ve sekizgen arasında kalan alçak plândaki bahçe duvarı ile sınırlanan yere de helâ ve gusülhâneler yerleştirilmiştir. 
Medrese’nin güney köşesi diğerlerinden farklı olan bir üst örtü düzenine sahiptir. Diğerlerinden farklı olan bu mekân’ın ba’zı araştırmacılar tarafından hamam olduğu iddia edilmiştir. Bununla beraber, bu mekân’ın matbaa olarak tasarlandığı düşünülmektedir. 
Rüstem Paşa Medresesi, muhtelif zamanlarda restore edilmiş, bazı yerlerine kimi ilâveler de yapılmıştır. 1869 yılına kadar medrese olarak kullanılan bu tarihî yapı, 1918 büyük yangında zarar gören harîkzedeler tarafından bir müddet işgal edilmiş, Cumhuriyet döneminde ise önce “Kimsesizler Yurdu”, 1966’dan sonra bir müddet, Yüksek Öğretim Yurdu olarak kullanılmış ise de, 1987’den i’tibâren, Eminönü İlçesi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından kullanılmıştır. 
Medrese, 2012 yılında, Fatih Belediyesi tarafından bir kere daha esaslı bir şekilde restore ettirildikten sonra, ne yazık, kitap’ta, sünnet’te, yâni Kur’ân-ı Kerim’de ve hadisler’de, hiçbir ehl-i Sünnet kaynağında bulunmayan, bir Şiî, palavrasından ibaret olan, “Cevhen”, işportacılığı yapan, Eminönü Meydanında, kitapçılar’da ve memleketimizin her yerinde, aslı astarı olmayan bir meta’ı, 50 sene önce, Galata Köprüsünde, Eminönü Meydanında, pire ilâcı, davul tozu, minâre gölgesi satan kalpazanlar gibi, ma’nevî hiçbir değeri ve şifa ümidi olmayan bir şeyi, insanların ma’nevî duygularını istismar ederek dolandıran kalpazan bir gruba tahsis etmiştir. Mülkiyeti vakıflara ait, vakfiyesinde, İslâmî ilimlerin tahsili şart koşulmuş, bir mekânı, Fatih Belediyesi, İslâm ile ehl-i Sünnet akîdesiyle alakası bulunmayan, Şîa’yı iltizam eden bir Şiî palavrasını pazarlayanlara ne hakla tahsis etmiştir... 
KIZLAR AĞASI MEDRESESİ: 
- Cağaloğlu’nda, Hoca Rüstem Sokağında bulunan Kızlar Ağası Medresesi tesbit edebildiğimiz kadarıyla herhangi bir külliye’ye ait bir medrese değildir. Uzun yıllar metrûk bir halde, Cağaloğlu civarında, at arabalarıyla yük ve kağıt taşıyan hamalların atlarını bağladığı, arabalarını çektiği bir yer iken, Vakıflar’ca restore edilmiş, avlu’nun üstü şeffaf malzeme ile kapatılmıştır. 
Medrese, Türkiye Yazarlar Birliği, İstanbul Şubesine tahsis edilmiştir. 
HADIM HASAN AĞA MEDRESESİ: 
İstanbul-Fatih-Cağaloğlu’nda, Kazım İsmail Gürkan (eski ismi Hilâl-i Ahmer idi), Caddesiyle Fenari Sokağı’nın bitiştiği noktada bulunan, Hadım Hasan Paşa Külliyesi, 3. Mehmet (1597-1958) dönemi sadrazam’larından, Hadım Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Hazindir, Hadım Hasan Paşa Sadâretten azledildikten birkaç gün sonra idam edilmiş, Külliye’nin sebilinin içine veya bir başka hücreye gömülmüştür. 
Mescid, medrese, çeşme ve sebilden ibâret külliye (1595-1596) yılında yapıldığına göre, bânisinin Sadrazamlık mevkiine geçmeden önce, herhalde dördüncü vezîr olduğu yıllarda inşa edilmiş olmalıdır. 
Hadım Hasan Paşa Külliyesi, bu bölgede geniş miktarda tahribata sebep olan 02 Ağustos 1826 yangınında zarar görmüş olmalı ki, 2. Mahmud tarafından (1831-1832) yılında esaslı bir şekilde ta’mir ettirilmiştir. 
Külliye bu kere, aynı bölgede yine büyük tahribata sebep olan 1865 yangınında tekrar büyük zarar görmüştür. Ayrıca yangından sonra şehr’in buradaki ba’zı sokak ve cadde’lerinin yeniden düzenlenmesi zımnında, “Islahât-ı Turuk Komisyonu”nun (Yolları Düzeltme Komisyonu) tesbit ettiği plân uyarınca külliye’nin bir kısmı istimlâk edilerek yok edilmiştir. 
Hadım Hasan Paşa Medresesi, 02 Eylül 1914 tarihli bir raporda belirtildiği gibi, sekiz hücreye sahip olup, ikisi birer kişilik fevkânî, altısı ise ikişer kişilikti. Rapora göre, Külliye’nin genel durumu harap olup talebe iskân edilemez durumdaydı. 19 Aralık 1918 tarihli ek bir raporda da, Külliye’nin felâketzede’lerin, harîkzede’lerin işgali altında bulunduğu belirtilmiş, Külliye’nin şehr’in merkezinde bulunduğu, buna rağmen Hasan Paşa Külliyesi’nin uzun yıllardır ihmale uğradığı daha da harap bir hale geldiği, sebil ve türbenin ortadan kalkmış olduğu, yan taraflarda yeni yapılan bina’ların Külliye’nin dış mi’mârisini gölgelediği, içerisinin de çeşitli müdâhale’lerle bozulduğu ifade edilmiştir. 
Daha da hâzin olanı, Hasan Paşa’nın türbesi sanduka’nın altındaki Hasan Paşa’nın cesedi dâhil, türbe’de bulunan bütün eşya talan edilmiştir. Hasan Paşa’nın Naaşı’nın nereye taşındığı, nerede gömüldüğü hiç kimse tarafından bilinmemektedir. 
Hasan Paşa’nın türbesinde bulunan ba’zı kıymetli obje’lerin, meselâ Hasan Paşa’ya ait, bir tombak’ın (altın kaplamalı, bakır ve tunç), iki miğfer’in Atina’daki, Banaki Müzesi’nde olduğu ve 1844, 1845 numara ile müze envanterine kayıtlı olduğu tesbit edilmiştir. 
Bu eserlerin ne zaman ve kim tarafından Atina’ya kaçırıldığı tam olarak tesbit edilememiştir. Ancak, İstanbul Arkeoloji Müzesi me’murlarından olup, 1935 yılında devletimizin izniyle Atina’daki Banaki Müzesi’ne ba’zı düzenlemeler için giden, Th.Makridis’ten şüphe edilmektedir. 
Hadım Hasan Paşa Medresesi, iki yol arasında “V” biçiminde bir ara’nın ucunda kalan medrese, 16. yüzyılın belli başlı vakıf bina’larının çoğu gibi muntazam işlenmiş kesme taş’tan yapılmış olup, nâdir rastlanır bir husûsiyet olarak da iki katlıdır; hattâ altında bir de bodrum bulunmaktadır. 
Medrese’nin mi’marının kim olduğu bilinmemektedir. Klâsik şema’dan uzaklaşarak çeşitli yeniliklerle yeni bir yapı tipi meydana getiren usta’nın, bu yıllarda hassa mi’marı olan ve Mi’mar Sinan’ın san’at akımını devam ettiren Dâvud Ağa olabileceği düşünülmektedir. 17. yüzyıl’ın Köprülü, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa külliyeleri gibi benzerlerine rastlanan yapılardan olan Hadım Hasan Paşa Medresesi, Fatih Belediyesi tarafından restore ettirilmiştir. 
Restorasyon her ne kadar aslına sadık kalınarak yapılmadıysa da hiç değilse, tamâmen yok olmaktan kurtarıldığı için yine de bir kazançtır. 
Hadım Hasan Paşa Medresesi, yeni kurulmuş ve hiçbir mal varlığı bulunmayan bir Tabela Vakfı’na tahsis edilmiştir...
SULTANAHMED MEDRESESİ: 
- İstanbul-Fatih’te, Sultanahmed Meydanı’nda, Sultan 1. Ahmed’in (1603-1917) 1610-1617 yıllarında yaptırmış olduğu yapı topluluğu cami, hünkâr kasrı, türbe, darü’l-hadis medresesi, darü’l-kurra sıbyan mektebi, çeşme, sebiller, darüş’şifa, imaret, hamam ve arastadan meydana gelmiş külliyenin, Mi’marı Sedefkâr Mehmed Ağa’dır.
Külliye içindeki dârü’l-Hadis Medresesi, Cami’i’n kuzeydoğusunda avlunun dışında yer alır. Dikdörtgen plânlı medrese kıbleye paralel olarak bir avlu çevresinde yapılmıştır. Medrese, revaklar, hücreler (oda’lar), dershâne ve mescid’ten meydana gelmiştir. Ayrıca türbe’nin girişi hücre’lerin arasındaki bir geçit ile revaklara bağlanmıştır. Kesme taş’tan yapılan medrese’nin dikdörtgen plânlı avlusunun ortasına da yuvarlak mermer bir havuz yerleştirilmiştir. 
Avlu etrafına sıralanmış 24 hücre bulunmaktadır. Osmanlı Medrese Mi’marisinde umûmiyetle, 12 veya 16 hücre bulunmasına rağmen Sultanahmed Medresesi’nde hücre sayısının 24 olarak yapılması Pâdişah’ın husûsî bir durumu ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. 
Medrese’nin hücre’lerinden, 24 talebe odası, iki birim de tuvalet olarak tertip edilmiştir. Kuzey köşesinde yer alan dershâne kubbeyle örtülü olup, dışa taşkın olarak yerleştirilmiştir. Zeminden üç basamakla yükseltilmiş olan bu dershâne’nin mescid olarak kullanıldığı, kıble duvarındaki mihraptan anlaşılmaktadır. Kültevî görünümündeki dershâne kuzeybatıdan hücrelerle birleştirilmiştir. 
Medrese, 1924 yılına kadar dârü’l-Hadîs olarak asîl vakfiye şartına ve vâkıf’ın vakfiyesine uygun olarak hizmet vermiş, 1935 yılında restore edilmiş ve avlusu camlı bir çatı ile örtülmüştür. Uzun bir müddet, Başbakanlık Arşivler Umum Müdürlüğü’nün deposu olarak kullanılmış, hâlen İstanbul İl Özel İdaresi tarafından esaslı bir şekilde restore edilmektedir. 
Medrese, Sultan Ahmed Vakfı’na tahsis edilmiş olup, bu vakf’ın medreseyi ne maksadla kullanacağı merakla beklenmektedir.