BEZM-İ ALİM VALİDE SULTAN VAKIF GUREBA HASTAHANESİ!.
Mustafa AKKOCA
Arapların meşhur bir söz vardır, "Küllü Şey'in Yerciu ilâ Aslihî" (Her şey aslına rücû eder (döner) derler.
Vakıf Gurebâ Hastahanesi'nin başına gelmedik kalmamıştır.
4 Nisan 1845 tarihinde Sultan 2. Mahmud'un 2.Kadın Efendisi, Sultan Mecid Han'ın annesi, Bezmiâlem Valide Sultan tarafından, zamanın şartlarında en modern bir şekilde inşa ve tefriş edilen, Selçuklularda ve Devlet-i Aliyye-i Osmânî'de "Hastahane" isminin ilk kullanıldığı hastahane'dir. (Daha önceleri müstakil veya külliyeler içerisinde bulunan ve sağlık hizmeti veren mahallere "Dârü'ş-Şifâ" (tedâvi ve şifa evleri denilirdi.) Bezmiâlem Valide Sultan, Vakfiye şartlarına göre Müslüman muhtaç, kimsesiz "gariplerin" parasız tedavi görmeleri için hastahanenin varlığının korunması ve burada tedavi edilecek hastalara noksansız tedavi hizmeti verilmesi için, memleketin muhtelif yerlerinde zengin gelirli pek çok eser vakfetmiştir. İhtiyaç duydukça değiştirilen ve tekemmül ettirilen vakfiye şartlarına göre "bir baş soğan bir Osmanlı altını ile alınabilse bile hekimlerin reçeteleri eksiksiz yerine getirilecektir." deniliyordu.
Vakıf Gurebâ Hastahanesi, Osmanlı Devlet-i Aliyye'miz döneminde ve zaman zaman da, Cumhuriyet dönemlerinde vâkife'nin şartlarına uygun olarak Müslüman, fakir, kimsesiz gariplere şifâ dağıtmıştır.
03 Mart 1924 Tarihinde Şer'iyye ve Evkaf vekâletinin ilgası üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuş ve Başvekâlete bağlanmıştır.
Bu tarihten itibaren diğer vakıflar gibi Vakıf Gurebâ Hastahanesi de vakfiye şartlarına göre mütevelli heyetler yerine, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Başvekil adına, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nü tedvirle vazifeli Bakanlar tarafından idare olunmuştur.
Vakıf Gurebâ Hastahanesi, İstanbul Şehremini'nde günümüzde, Millet Caddesiyle Vatan Caddesi arasında kalan "Yenibahçe" olarak bilinen geniş bir arazi üzerine inşa edilmişti. Hastahane ana bina yanında cami'i ve diğer müştemilat ile, ihtiyaç duyuldukça inşa edilen hasta pavyonları, laboratuvarlar, Verem Savaş dispanseri ve diğer binalarla çok geniş bir yer tutmaktaydı.
Kadim İstanbulluların, "Yukarı Gurebâ" olarak bildikleri yer, Millet Caddesine paralel, Kızılay Kan Merkezi'nin de aralarında bulunduğu binalar ve yer toplam olarak 102 dönümlük bir yerdir.
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi tarafından fiilen işgal edilmiştir.
İstanbul Üniversitesi, Vakıf Gurebâ Hastahanesi’nin mütebâkî binalarını, hususiyle de Vatan Caddesi üzerinde bulunan 200 dönüme yakın ağaçlıklı araziyi de işgal edebilmek için fırsat kollamaktadır. Zaman zaman tasallud teşebbüsleri olmuş, her defasında "Allah kendilerinden râzı olsun"; devrin idarecileri tarafından ve mahkeme kararlarıyla püskürtülmüştür.
Hastahane'nin eski Cerrahî Klinik şeflerinden Opr. Dr. Merhum, Sâdi Belger Bey (kendileri aynı zamanda iyi bir hattat idi) derdi ki, "Soğuk savaş döneminde, nasıl ki Sovyetler Birliği sıcak denizlere, Akdeniz’e ve Ege'ye inmek için fırsat kollar ve her şeyi denerse, İstanbul Üniversitesi de Vakıf Gurebâ Hastahanesi'nin Vatan Caddesi’ne yakın binalarına ve özellikle de boş arâzisine inebilmek için her fırsatı kullanacaktır."
Hastahane'ye yalnızca İstanbul Üniversitesi mi musallat olmuştur? Ne gezer!.. Aklına üniversite kurmak gelen veya büyük bir hastahâneye kavuşmak isteyen, özellikle de hastahanenin şehrin göbeğinde iştah kabartan arazisi üzerinde muhtelif emelleri olan herkes, kurum ve kuruluş, gizli ve aşikâr hastahaneye tasalluta teşebbüs etmiştir.
Çok büyük bir üzüntü ile tebarüz ettirmek isterim ki, Y.Ö.K. denilen acube Anayasal kuruluş, kaçakçılara, arsa spekülatörlerine, Atatürk istismarcısı belediye soyguncusuna, kıytırık vakıflara, dikili ağacı olmayan, Türkiye'nin hiç bir yerinde bir kulübesi bile bulunmayanlara, üniversite kurma izni verirken, mükemmel hastahane binaları, İstanbul'un muhtelif yerlerinde onlarca mektebi ve sayısız gayrimenkullerine rağmen, müteşebbisler, uluslararası şer kuvvetlerine üye olmadıkları için Bezmiâlem Valide Sultan Üniversitesi'nin kuruluşuna izin vermemiştir.
Vakıf Gurebâ Hastahanesi, 1971 İhtilâlini, akıl almaz ihbar ve iftiralara rağmen, 1980 İhtilâlini kazasız, belasız atlatmıştı.
Ne var ki, bu ihtilâllerin mağdurlarından, bizlerden birisi, Vakıf eserlere en az bizler kadar ihtimam göstermesi gereken birisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanlarından Yaşar Okuyan, devrin Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı da aynı partiden olduğu için, bir protokolle, Vakıf Gurebâ Hastahanesini 10 yıllığına Sosyal Sigortalar Kurumu'na kiraladı.
Protokol şartlarına göre, hastahaneye önemli miktarda kira ödenecek, hastahanenin eski binası restore edilecek, ayrıca % 10 nispetinde fakir hasta muayene ve tedavisi yapılacaktır.
Tespitlerimize göre protokol şartlarından hiç birisi yerine getirilmemiştir. Hastahane'nin eski tarihî binası, yanında sonradan ilâve edilen Klinikler ve Poliklinik binası, tamir edilmedikleri için daha da harap hale gelmiştir. Protokol şartlarından olan kiralar ise hiç ödenmemiştir.
Tabiî ki, 10 yıllık süre dolmadan bu protokolü imza edenler, hâk ile yeksan olmuşlar, fakat devlette "devamlılık esastır" denilerek bir müddet daha acube durum devam ettirilmiştir.
Nihayet çıkarılan bir kanunla, SSK ve kimi kamu kurum ve kuruluşunun sahibi olduğu ve işlettiği hastahaneler, Sağlık Bakanlığı'na devredilirken ilk önceleri Vakıf Gurebâ Hastahanesi'de aynı kanunun kapsamına alınmak istenmiş ise de, hukukî mahzurlar dikkate alınmış, bu Hastahane'nin de kanun kapsamına alınması halinde kanunun Anayasa Mahkemesinden döneceği hesabıyla kanun kapsamının dışında tutulmuştur. Fakat buna rağmen uzunca bir müddet Sağlık Bakanlığı şemsiyesi altında (kanunsuz ve yetkisiz olarak) tutulmuştur. Mülkiyeti ve demirbaşları, büyük ölçüde kadrosu, hekimleri, hemşireleri ve yardımcı sağlık personeli Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olan hemşireleri ve yardımcı sağlık personeli Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olan hastahane artık "BAŞBAKANLIK-VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ-BEZMİALEM VALİDE SULTAN VAKIF GUREBA HASTAHANESİ"dir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, hastahane'yi yeniden devraldıktan sonra fevkalâde isabetli bir kararla, hastahane içinden, çalışkanlığı, dürüstlüğü, azimli ve kararlı tavrıyla çalışma arkadaşlarının itimadına tam mazhar bir hekim, Kalp ve Damar Cerrahîsi Mütehassısı, Opr. Şenel Yediyıldız'ı hastahane Başhekimliği'ne, genç, çalışkan becerikli ve hastahanenin idarî işlerine tam vâkıf, Fehmi Pamuk'u Hastahane müdürü olarak tâyin etmiştir.
Başhekim ve yardımcıları, hastahane müdürü ve ekibi, vakıf bir hastahanenin hizmetinde oldukları şuuru ile kendilerine tahmil edilen bu vazifelerini ibadet aşkı ve vecdiyle yerine getirecekler, başta fakir, muhtaç gariplere ve tüm vatandaşlarımıza sağlık hizmetlerini en iyi bir şekilde vereceklerdir.
Vakıf eserlerinin, vâkıf ve vâkifelerin vakfiye şartlarına en uygun bir şekilde devam ettirilmesi, harap olmuş veya harabiyete dönüşmekte olan vakıf eserlerinin ayağa kaldırılması hususunda gece-gündüz gayret sarf eden Vakıflar Genel Müdürü, Muhterem Yusuf Beyâzid Bey de, kendilerine, hizmet için ihtiyaç duyacakları, mevzuat, tıbbî cihaz ve ödenek bakımından her türlü desteği verecektir.
Vakıflar ecdadımızın hepimize emanet ettiği birer eserdir. Onlara sahip çıkmak sadece vazifelilere ait bir görev değildir; hekimiyle, hemşiresiyle, yardımcı sağlık personeliyle, başta müracaat eden hastalar olmak üzere bütün vatandaşların yardım ve destekleriyle İnşâ Allah! Bu hastane mâzideki parlak günlerine, "Aslına" rücû edecektir.
Her bir görev değişikliğinde kendilerini bazı makamlara hazırlayanlar veya o makamlara herkeslerden daha lâyık olduklarını zannedenlerden dolayı bazı kırgınlıkların olması mümkündür. Fakat unutulmamalıdır ki, makamlar mevkiler değişmez, değiştirilmez değildir, "Mezarlıklar kendilerinin vazgeçilmez olduklarını zannedenlerle doludur."
Bu bakımdan herkes, canla başla çalışan Muhterem Başhekim'in ve yeni hastahane müdürünün etrafında birlik olmalıdırlar.
Unutulmamalıdır ki, en iyi hizmeti gölgede bırakan mükemmelliyettir!..
HAMİŞ:
Dünyanın en tecrübeli devlet adamı, Türk Dünyasının medar-ı iftiharı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1. Cumhurbaşkanı, Kahraman, Gazi, Muhterem Rauf Denktaş Beyefendi’nin ablaları âhirete intikal etmiştir. Merhumeye Cenab-ı Hakk'tan vâsi rahmet, başta Cumhurbaşkanı Denktaş olmak üzere Denktaş ailesine ve Büyük Türk Milletine başsağlığı temenni ederim.
M.A.
Yorumlar