Bazı olaylar vardır ki; bazen siyasetçiler, bazen toplum bilimciler, bazen gazeteciler gündeme taşırlar… Ortaya atılan konu uzun süre tartışılır, sonrada unutulur. XIX. Yüzyılda Bergama’dan Berlin’e kaçırılan Bergama Sunağı da böyle olmuştur. 

Çeşitli ülkelerden yasalara uyularak veya uyulmayarak kaçırılan eserlerin gerçek sahiplerine iadesi konusunda 1970 yılında UNESCO ve 1995 yılında konvensiyon bazı kararlar almıştı. Buna uyularak Türkiye’den kaçırılan bazı eserlerde geri alınmıştı. Bergama Sunağının iade edilmesi için girişimlerde bulunulmuş, yayınlar yapılmış, bir süre sonra da konu gündemden düşmüştü. 

Almanya Berlin Eyaleti “Çeşitlilik ve Ayrımcılıkla Mücadeleden” sorumlu Müsteşar Saraya Gomis bu konuyu yeniden gündeme taşıyarak; kaçırılan eserlerin ülkelerine geri verilmesini istedi. Ardından da Bergama Sunağı ve Nefertiti büstünün geri verilmesinden yana olduğunu söylemesi basında yer aldı. Ancak S.Gomes’in sözleri Almanya’da tepkiyle karşılandı. Bizim ülkemizde konu yeniden gündeme gelir mi;  bilemem.

Yeri gelmişken önce Bergama Sunağına değinmek sonra kişisel görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Katılırsınız veya katılmazsınız…

XIX. Yüzyılın başlarından itibaren batılılar Anadolu ve Ortadoğu’daki tarihi eserlerin büyük bir kısmını ülkelerine çeşitli şekillerde taşımış ve müzelerini zenginleştirmişlerdi.   

Osmanlı hükümeti bu soygunun farkına Müze Müdürü Osman Hamdi Bey’in girişimleriyle varmıştı.  Onun çabalarıyla 1884 yılında Asar-ı Atika Nizamnamesi yürürlüğe sokularak Anadolu’dan kaçırılan eserlerin bir dereceye kadar önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ne gariptir ki, bu Nizamname 1973 yılında 1710 Sayılı Eski Eserler Kanunu çıkarılıncaya kadar yürürlükte kalmıştır.

Asar-ı Atika Nizamnamesine göre Anadolu’da kazı yapan yabancılar ortaya çıkan eserlerin 2/3’ünü devlete, 1/3’ünü arazi sahibine bırakırken değersiz taşlar bizimdir diyerek Osmanlı hükümetinden aldıkları izinle pek çok tarihi eseri kaçırmışlardır. Bununda nedeni; o dönem yöneticilerinde eski eser ve müze bilgisinin olmayışında aranmalıdır. Nitekim Türkiye’de müzeciliğin bir bilim olarak anlaşılması batıdan 200-300 yıl sonra başlamıştır. 

Yurt dışına kaçırılan eserlerin en önemlisi bugün Berlin Pergamon (Bergama) Müzesindeki Zeus sunağı ile  Athena Mabedinin mimari  parçalarıdır.  

Dünya Kültür Mirası olarak nitelenen  sunağı  İ.Ö II. Yüzyılın başlarında Pergamon Kralı II.Eumenes (İ.Ö 197-159)  Galatlara ve Seleukoslara  karşı kazanılan zaferin anısını ebedileştirmek için yaptırmıştır.Yekpare beyaz  mermerden son derece görkemli olan bu eser 35.64 metre genişliğinde, 33.40 metre derinliğinde ve 10 metre yüksekliğindedir. Çevresini U

şeklinde çeviren  2.30 m yükseklik ve 113 metre uzunluğunda  Gigantomakhi  denilen, tanrılarla gigantların (devler) mücadelesini gösteren kabartma bir friz çevirmektedir. Ayrıca sunagın iç avlusunda ise, Pergamon’un efsanevi kurucusu olan Telephos’un yaşamıyla ilgili birbirini takip eden kabartmalar yer verilmiştir.

Bu eserin yurt dışına götürülmesinin ise ilginç bir geçmişi vardır. Batı Anadolu’da 1871 ‘de demiryolu yapımını üstlenen Carl Human’ın asıl görevi Berlin’deki Prof.Konze’den aldığı direktifle yöredeki eski eserleri de aramaktı. Çalışmaları sırasında antik çağın bu önemli eserinin parçalarını ortaya çıkarmıştır. Bunun üzerine eserlerin Almanya’ya götürmek için çareler aramış; önce İzmir Valisine başvurarak demiryolu yapımında bazı değersiz taşların bulunduğunu ve bunları Berlin’e götürmek için izin almaya çalışmıştır. Bununla da yetinmeyerek valinin kâtibi Divan Efendi’ye de hatırı sayılır bir rüşvet vermiştir. Ayrıca İstanbul’daki Alman Sefiri ile bağlantı kurarak bulduğu bu çok değerli eserlerin Almanlara verilmesi için sadrazama baskı yapılmasını sağlamıştır. Sonunda Prof. Alexender Konze ile Carl Human girişimlerinde başarılı olmuşlar; Osmanlılarda “Memalik-i şahane de buna benzer çok taş bulunur” diyerek istenilen izni vermiştir.  İzin alınmıştı  ama şimdi karşılarında güç bir iş daha vardı. Bu eserler Berlin’e nasıl taşınacaktı?

Tonlarca ağırlığı olan sunağın parçaları sandıklara doldurulmuş, bulundukları yerden yola indirmek için Almanya’da kızaklar, demir tekerlikli arabalar yapılmıştı.  Zorlu bir çalışma sonrası sunağın parçalarını hazırlayan 35 sandık Dikili’ye götürülmüş oraya gelen Alman şilebine yüklenerek götürülmüştür. Berlin’de Pergamon Müzesi bu sunak başta olmak üzere yine Bergama’dan götürülen Athena mabedinin mimari parçaları ve küçük buluntularla açılmıştır.

Alman Dışişleri Bakanlığının daveti üzerine bazı müzeci arkadaşlarla Almanya’ya gitmiş ve o zaman Doğu Alman Demokratik Cumhuriyeti yönetimindeki Pergamon Müzesini görme olanağını bulmuştuk. Üniversitede bizlere anlatılandan çok daha muhteşem bir eserdi. Yerine son derece güzel yerleştirilmiş ve korunuyordu. Müze yöneticileri eser flaştan bozulur diye resim çekmemize izin vermemiş sizlere slaytlarını satarız demişlerdi. Sunak müzenin en önde gelen eseriydi. Sunağın yerinden sökülerek Türkiye’ye gönderilmesi hayalden başka bir şey değildir.

Hayal bu ya; Almanların sunağı verdiğini düşünelim. Onu yerine nasıl monte edecek ve nasıl bir müze kuracağız? 

Bunun için deneyimli uzman ve maddiyat da başlı başına bir konu… Kültür varlıkları yerinde güzeldir sözüne katılıyorum ama onların dünya malı olduğu da göz ardı edilmemelidir.