Geçtiğimiz hafta içerisinde 8 Martta kadınlar günü kutlandı. Kadınlarımızı öne çıkaran çeşitli toplantılar, söyleşiler yapıldı. Kadınlarım hakkında şimdiye kadar onlarca kitap, makale yazılmış, bir o kadar da söyleşi yapılmıştır. Yazılanlar kadınları aşağılayan eğitimsiz kesimi  ne kadar aydınlatmıştır;  işte  onu bilebilmek biraz zor…
Yeri gelmişken elinizde olmadan düşünüyorsunuz;  ananız, eşiniz, sevgiliniz, kardeşiniz veya kızınız olan kadına gerçekten hakkı olan değeri toplum olarak verebiliyor muyuz?
Bazen kadın, bazen bayan diyoruz; hep merak etmişimdir, kadını aşağılamak için mi yoksa yüceltmek için mi  bu sözcükleri kullanıyoruz. Mağazalarda kadın reyonu değil de bayan reyonu deniliyor. Tuvaletlerde de aynen öyle… Hayat kadını derler, hayat bayanı demezler.  Geçmiş yıllarda bir siyasetçi  “Bayanların kadınlar günü kutlu olsun” demişti.
Bayan ve kadın aynı cümlede…
Biraz garip değil mi?
Medeni Kanuna göre evlenme atkında nikâh memurunun sizi karı-koca ilen ettim demesine ne demeli?
Birine karı derseniz kızar, hakaret kabul eder;  evlenirken karı sözü hoşunuza gider…
Benim çözemediğim konulardan birisi de budur. Osmanlı döneminde yapılan bir nüfus sayımında büyükbaş hayvanlar sayılmış, ama kadınları saymamıştı.
Garip değil mi?
Anamız, başımızın tacı, cennet anaların ayağının altında diyoruz sonra ona hakkı olan değeri vermiyoruz.   
 Garip bir çelişki…
İnsanlığın ilk çağlarında Anadolu Tanrısı olarak Ana Tanrıça Kybele’yi görürüz.  Müzelerimizde Kybeleyi tanımlayan bir yığın heykel ve figürünler vardır.
Dünya’da ve tarihimizde kadınların devletleri yöneten kralların, çarların ve padişahların önünde geldiklerini görürüz. Merak edenler; tarih kitaplarını karıştırsınlar; bunun pek çok örneğini görürler.
Türkiye’de ilk kadın cemiyeti   “Asri Kadınlar Cemiyeti” olarak 1919’da kurulmuştu.  Kadınlar o tarihlerde siyasi parti kurmak istemişler, ancak yasalar izin vermeyince cemiyetle yetinmişlerdi. Aynı tarihlerde İstanbul’da kadın dergileri yayınlanmıştı. İstiklal Savaşında Halide Edip başta olmak üzere pek çok kadınımız asker ve sivil olarak önemli işler başarmışlardı.
Ne acıdır ki; toplumumuzda bazılarının kadının beyniyle, eğitimiyle, sanatıyla,  bilgisiyle değil de bedeni ile ilgilenmelerine ne demeli?  
Türk devriminin temelinde kadın vardır.  Atatürk’ün kadınlara Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinden önce tanıdığı haklar, laiklik kavramı, erkeklerle eşit olmaları, liyakatleriyle belirli yerlere gelmeleri nedense örümcek kafalıları çıldırtıyor.   Atatürk devrimlerinin kendilerine tanınan hakların değerini kadınlarımızın çoğu   biliyor ve özgürlüklerini korumaya çalışıyorlar..
Cumhuriyetin kuruluşunda Medeni Kanun kabul edilmiş, resmi nikâh getirilmiş, birden fazla kadınla evlenme kaldırılmış, küçük yaşta evlilikler önlenmiş, miras hukukunda cinsiyet ayrımına son verilmiş, siyasal haklar tanınmış,  eşit eğitim ve meslek edinme hakları kazanılmıştı. Kısacası cumhuriyet kadından yanaydı; laiklik kadındı ve Türk devriminin temeliydi. Ancak yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı;  kadınların özgürleşmesi, erkeklerle hukukta eşit hale gelmesi, siyasette, bürokraside öne çıkmaları geri kafalıları, kadını aşağılamak isteyenleri sözcük yerindeyse çıldırttı...
Günümüzde kadınlarımızın büyük bir kısmı da iyi bir eğitim aldıktan sonra siyasette, bilimde, edebiyatta, askerlikte, güzel sanatların hemen her dalında erkeğe özgü denilen spor dalları olan boksta, güreşte, futbolda, voleybolda, basketbolda öne çıktılar, uluslar arası müsabakalarda bayrağımı göndere çektirdiler. Onların başarıları ile sevinecekleri yerde kafalarını onların bacaklarına taktılar. Erkekten aşağı kalmak bir yana onların çok üstünde başarıya ulaştılar ve daha da ulaşacaklar…
Ne kadar acıdır ki; kadını aşağılamak için bazıları ellerlinden ne gelirse yaparak cehaletlerini sürdürüyorlar. Kadını aşağılayan deyimlerin yanı sıra bazı türkülerde aynı temanın işlendiğini üzülerek görüyoruz. Dilerim; gün gelir yazdıklarından, söylediklerinden ve o türküleri dinlediklerinden pişmanlık duyarlar. Bilim, siyasette güzel sanatların çeşitli dallarında ve sporda yetenekli kadınların olması gurur vericidir.
Günümüz kadından bazıları erkeğin arkasında kalmış, ezilmiş, aşağılanmış, dövülmüş, yaralanmış ve öldürülmüş olmalarının üzerinde durulmalıdır.  Ne acıdır ki; kadınları aşağılayan sözlerin söylendiğini yine görüyoruz:
 “Kadın erkeğin şeytanıdır.”
 “ Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.”
“Avratı eri saklar, peyniri deri saklar.”
“Ağustos’tan sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez.”
“ Al atın iyisini yiyeceği bir yem, al avradını  giyeceği bir don.”
“ Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.”
“ Tarlayı düz al, kadını kız al.”
“ Kızını dövmeyen dizini döver.”
“ Erkeğin okumuşu kadı, kadının okumuşu cadı olur.”
Gençliğinde kız arkadaş edinememiş, flört edememiş, kadın elini tutamamış,  bunalım içerisinde olanların bu sapık sözlerinin altında yatan duyguları nereden kaynaklanıyor?  
Kıskançlık mı, yoksa haset mi?
Kadın cinayetlerinin arttığı, kadınların dövüldüğü günlerde kadın haklarını savunan İstanbul Sözleşmesinden meclis kararı olamadan çıkılması 8 Mart Kadınlar gününe ters düşmektedir.
Türkiye’de kadın olarak yaşamak öyle kolay değildir. İş yerinde, parkta, sokakta,  çarşıda, nakil araçlarında; kısacası akla gelen her yerde kadın tacize uğrayabilir.  Kendilerine adam gibi eş veya sevgili seçemeyenler ise öldürülme, dövülme tehlikesiyle her an karşı karşıya kalabilirler.
Demokrasiyi benimsemiş ülkelerde siyasette, ekonomide bilimde ve sosyal yaşamda kim ne derse desin kadının ağırlığı her geçen gün daha da artıyor. Kadınlar susmayacak daha çok konuşacak, bağnaz kafaları sonunda aydınlatacak…
8 Mart Kadınlar günü tüm kadınlarımız için kutlu olsun… Dilerim ki; önümüzdeki günlerde her şey kadınlar için daha da güzel olacak…