Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra Atatürk’ün isteği,  Bakanlar Kurulunun   3 Nisan 1924  günlü kararıyla  Topkapı Sarayı  müzeye dönüştürülmüştür. Topkapı Sarayı’nın tarihi görkemiyle müzeye dönüştürüldüğünü sananlar yanılırlar. Gerçekte Osmanlının son yüzyılında kendi haline terk edilmiş, haraptı ve sözcüğün tam anlamıyla perişandı.    

Osmanlının son dönemlerinde padişahlar devlete maddi sıkıntılar yaşatan, borç batağına sokan sarayları Boğaziçi’nde yaptırmıştı. Bunun sonucu olarak Topkapı Sarayını terk edilmişti. Devletin olanaklarını düşünmeden, yabancılardan ve Galata Bankerlerinden borç alınan paralarla yapılan şatafatlı saraylar Balyan ailesinin fertleri tarafından inşa edilmişlerdi. Ancak onların borç yükü 20 Aralık 1881’deOsmanlının gelirlerine el koyan, dış borçları denetleyen Düyûn-ı Umûmiye’ye kadar uzanmıştır.

Sultan II. Abdülhamit Topkapı Sarayı başta olmak üzere Boğaziçi’nde yapılmış olan saraylara itibar etmemişti. Toplumdan kopuk yaşayan, vehimli ve kendisini daha güvende hissetmesiyle Yıldız Sarayını tercih etmişti. Bütün bunların sonucu olarak Topkapı Sarayı kendi haline terk edilmiş, Hazine Kethüdası Mehmet Refik Bey’in yönetimine bırakılmıştı.  Ferik Rıza Paşa’nın küçük bir muhafız birliği sarayı korumakla görevlendirilmişti. O günlerin saray personeli sayıları yüze yaklaşan memur ve hademelerden oluşuyordu Bunların arasında işitme engelliler, harem ağaları ve ne gariptir ki Çinliler bile vardı. Kısacası birbirine benzemeyen bir insan topluluğuydu….

Topkapı Sarayının müzeye dönüştürülmesinden sonra Hazine Kethüdası Mehmet Refik Bey’in unvanı Hazine Müdürü olmuştu, 1928 yılında emekli olunca da yerine Tahsin Öz atanmıştır.  Yakından tanıma şansına eriştiğim Tahsin Öz müze çalışmalarına öncelik verirken sarayın önemli bölümlerini restore edilmesini sağlamıştır.  Müze olduğu ilk yıllarda İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağlı olan Topkapı Sarayı 1928’den sonra ayrı bir müdürlük haline getirilmiştir. Tahsin Öz Hazine Müdürü Mehmet Refik Bey’den görevi almış olmasına rağmen sarayın bazı bölümleri ile Hırka-ı Saadet Dairesinin anahtarları sarayın emektarlarından Rasim Efendi’de bulunuyordu. Rasim Efendi Osmanlı törelerine göre görevine son derece bağlı olduğundan her şeyin yerli yerinde olmasına özen göstererek, onları korumaya çalışıyordu. Bu yüzden Tahsin Öz Hırka-ı Saadet Dairesi başta olmak üzere eserlerin depolandığı odaların anahtarlarını ondan istememişti. Bir süre sonra Rasım Efendi kendiliğinden anahtarları getirerek Tahsin Öz’e teslim etmiştir. O günlerde saraydaki eserlerin envanter kayıtları bile bulunmuyordu. Ayrıca eserlerin teşhir edileceği ne vitrin ne de onlara uygun salonlar vardı. Sarayın akarsuyunun olmayışı da bu perişanlığı bir kat daha arttırıyordu.

Tahsin Öz’de öğrendiğim kadarıyla öncelikle yıllarca ihmal edilmiş kasırların ve saray bölümlerin onarımı, temizliği yapılmış, sonra da Kubbealtı, Arz Odası ve kısmen Çin Porselenleri teşhir edilmiştir. Bundan sonra Mustafa Paşa, Mecidiye ve Bağdat köşkleri ziyarete açılmıştır. I.Dünya Savaşı nedeniyle Anadolu’ya gönderilmiş olan hazine eşyası geriye getirilerek 1927 de Gümüş Dairesi, Sarayın Hazinesi açılmıştır.  Haremin o güne kadar kapalı olan bazı daireleri 1930 yılında yapılan çalışmalar sonunda ziyarete açılmıştır Onları, 194j0 da eski Hazine Koğuşunun alt katında Türk işlemeleri, üst katında da padişah portreleri bölümleri izlemiştir.  .

Böylece adeta bir mucize yaratılarak harap ve köhne yapılardan oluşan Topkapı Sarayı günümüze çağdaş bir müze olarak gelmesinin ilk adımları atılmıştır.  

Tahsin Öz’ün ilk günlerinde sarayda karşılaştığı en büyük sorun personel yetersizliği olmuştur.

Tahsin Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğünden emekli olduktan sonra İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğüne Eski Eserler Müşaviri olmuştu.  O yıllarda bende üniversiteden mezun olup vakıflarda Tahsin Öz’ün yardımcısı olarak atanmıştım.  Aynı odayı paylaşıyor ve kendisinden çok şey öğreniyordum. Nitekim bir gün bana Topkapı Sarayındaki ilk günlerine ait notlarını vermişti. Sonraki yıllarda Arkeoloji ve Sanat Tarihi Yayınları arasında “ Anılarıyla Tahsin Öz” isimli kitabımda bu ilginç anıları yayınlamıştım.

Tahsin Öz’ün anılarından  birini nereden nereye gelindiğini göstermesi için sizlerle paylaşmak isterim. 

Sarayda göreve başladığı ilk günlerden bir gece sarayın nasıl korunduğunu merak ederek gözlemlemişti. Başında takkesi üzerinde entarisi ile ortaya çıkan gece bekçisi düdüğünü iki kez öttürdükten sonra yatmaya gittiğini görmüştü. Ertesi günlerde memurları ve müstahdemleri toplayarak sıra ile hepsine kurmalı saatler vererek onları gece bekçiliği ile görevlendirmiştir. Ancak içlerinden birisi ben yapamam diye itiraz edince Tahsin Öz’ün kan beynine sıçramış; neden diye sorduğunda “Ben okuma yazma bilmem nasıl saati kurabilirim” olmuştur.

Topkapı Sarayı müze olduktan sonraki günlerde başta Atatürk olmak üzere devletin önde gelenleri sürekli saraya gelerek yapılan işleri ve yenilikleri izlemişlerdir.