Atatürk’ün hastalığı 1937 yılında başlamıştı.  Doktorlar elinden gelen gayretleri gösteriyorlardı ancak  hastalık  ilerlemesini sürdürüyordu.

1938 yılının Şubat ayında Başbakan Celal Bayar’a Atatürk’ün iyi olmadığı bilgisi verilir.  Şubat ayında  uluslararası bir tıp kongresi vardır. Celal Bayar Atatürk’e dünyanın her yerinden  önemli  doktorların geldiğini ,  müsaade ederlerse onların da görmesi için izin  ister.

Atatürk, sakın ha!  Kimse benim hasta olduğumu öğrenmemeli  der Celal Bayar’a.

O günlerde Hatay meselesi yoğun gündemdedir. Fransa Suriye üzerindeki manda rejimine kısmes son vermişti.

Kendi sıkıntıları için de Celal Bayar’a: Bizim çocuklar baksın der.

Atatürk’ün “ BENİ TÜRK HEKİMLERİNE EMANET EDİNİZ “  sözünün aslı  burdan gelmektedir.

1937 yılının Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda diğer bazı ülke elçilerinin önünde, resepsiyana katılan herkesin duyacağı şekilde Fransa Büyük Elçisine “Hatay’ı sizden alacağım. Çünkü  Hatay Türk toprağıdır”, demişti.

Çoktandır“Hatay benim şahsi meselemdir” demiş ve Hatay meselesini biran önce halletmek istiyordu. Atatürk kendini hissettiği zaman, sağlıklı olduğunu göstermek için  Hatay meselesi için  Mersin’e yola çıktı.  Tarsus’a uğrayarak Adana’ya ulaştı. Araba ile sınıra kadar gitti. Adana’da denetlemelerde bulundu, askeri geçit törenlerini selamladı. Adana’da gençlerle buluşmasında , Hatay için yakından ilgilerini  beklediklerini söyleyen gençlere “ 40 asırlık vatan toprağı düşman çizmesine terkedilemez” diyerek, gençlere ümit ve heyecan verdi.

Nihayet  1938 yılında Haziran ayının son günlerinde Hatay’ın Anavatan’a katılmasının yolları açılınca, Atatürk’ün çok mutlu ve bahtiyar olduğuna şüphe yok. O günlerde doktorların ziyaret kısıtlamaları, kendisinin isteği ile biraz gevşetilmişti.

Atatürk,  1932 yılında ülkemizi ziyaret eden Amerika Genel Kurmay Başkanı  General Mac Arthur’a “ömrüm vefa ederse Kerkük,Musul,Adalar’ı  ve Selnik’i alacağım” diyor. Bunlar  şimdi ütopya olarak görülürse de, tarihin akışı hiç belli olmaz. Sovyetler Birliğinin bir gün dağılacağını, ordaki Türklerle kültür birliğini devam ettirmenin önemine yine Atatürk 1934 yılında dikkat çekmişti. Yine de Sovyetler Birliği’nin  dağılmasına hazırlığı olmayan ülkeler arasında yer aldık.

Atatürk’ün  Lozan’da Misak-ı Milli defterini kapatmadığını anlıyoruz. Bunun en büyük delilleri diplomatik yoldan Boğazların hamiyetimiz altına alınması ( Montrö,1936) , Hatay’ın Anavatan’a katılması ve ilerisi için gösterdiği hedefler.

Kahranmaraş merkezli büyük deprem felaketini yaşayan, farklı kültürleri bünyesinde barındıran, hoşgörülü özelliği ile takdir toplayan  kadim Türk şehri Hatay’ımızın kısa sürede eski mutlu günlerine dönmesini dileriz.

Yüksek ülküleri, ileri hedefleri olan milletler ayakta kalır ve tarihin akışına onlar karar verir.