Osmanlı bilimde ve teknolojideki gelişmeleri gözardı ettiği için Sanayi Çağını kaçırdı. O kaçırma ile Batı ile aramızdaki açılan mesafe halen kapatılabilmiş değil. Kapatılacak gibi de görünmüyor. Hatta önemli tedbirler alınmazsa, ara daha da açılacak.

Sanayi Çağını/Devrimini kaçırmada; zamanı anlayamama, dünyadaki gelişmelere ilgisiz kalma gibi sebepler göz önüne alınınca, o yüzyıllarda Osmanlı’da her alanda kendini hissettiren güç zehirlenmesi oluştuğu anlaşılıyor.

Mesela Rönesans aydınlanmasında  ve yayılmasında önemli rol oynayan matbaanın,  yaklaşık üç yüz yıl sonra ülkeye getirilmesi ile iş bitmemiş, her çeşit kitabın hiçbir kısıtlama olmadan, rahatça basılabilmesi ancak 20. yüzyıl başlarında mümkün olabilmiştir.

 Avrupa’da bilim ve teknoloji gelişmeleri 19. yüzyıl başlarına kadar birbirinden ayrı  sürdürülmüştür. 19. Yüzyılda üniversiteler bünyesinde birleşim sağlandıktan sonra, ortaya çıkan sinerji ile her alanda bilim ve teknolojide büyük gelişmeler kaydedilmiş, bu gelişmelerin içinde olan ülkelerde  her alanda büyük üretim artışları olmuştur.

19.yüzyılda Batı ülkelerinde birçok üniversite varken, Osmanlı’da bir üniversitenin  bile olmaması düşündürücüdür.  Avrupa’da olan örnekleri iyice araştırılıp, tetkik edilmeden bizde de olsun kabilinde 1862 yılında Darülfunun adıyla kurulmuşsa da, çeşitli sebeplerle kapanmış, tekrar açılmış ve nihayet 1900 yılında dördüncü kez açılmıştır. Açılan bu kurum pek fazla araştırma ortamları olmayan, bir okul niteliğinde olmuştur.

 Osmanlı’da Sanayi Çağını kaçırmada önemli sebeplerden biri de  yeniliklere,  genellikle dine uygun değil bahanesiyle karşı çıkan güçlü kesimlerin/kuruluşların olmasıdır. Osmanlı’da  askeri alan da dahil olmak üzere, yeniliklerin karşısında olmuş iki güçlü kurum dikkati çeker: Biri Ulema, diğeri de Yeniçeriler’dir.

Zamanın en donanımlı rasathanesi olarak bilinen Tophane sırtlarında saray görevlilerinden Takiyüddin tarafından kurulmuş olan Osmanlı Rasathanesinin Şeyhülislam Kadızade’nin fetfasıyla, padişah III. Muradın emriyle denizden topa tutularak yıkılması (1580), o zamanki zihniyetin ne olduğunu göstermesi bakımından ibret verici sadece bir örnektir.

Avrupa’da Rönesans ve  Reform hareketleri ile başlayan Aydınlanma Çağı arkasından Sanayi Çağını getirmiştir.  18. ve 19. Yüzyıllarda sahneye çıkan ve çok etkili olanan  Sanayi Çağı/ Devrimi çeşitli adlar ve şekillerle günümüzde devam etmektedir. 18. yüzyıl’dan bugüne kadar birbirlerinin devamı niteliğinde olan 4 kez sanayi devrimi yaşanmıştır. Bu dönüşümü başaran ülkeler ile değişime ayak uyduramayan ülkeler arasındaki fark her geçen gün açılmıştır.

Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, çağların ömrünü kısaltmış, birbirinin içine sokmuş ve değişik şekillerde adlandırılır olmuştur. Bilişim Çağı, Endüstri Sonrası Çağ, Bilgi Toplumu/Çağı, Elektronik Çağ, Siber Çağ, Digital Çağ, Yeni Çağ vb. gibi.

1995’te internetin tamamen serbest bırakılmasından sonra Türkçede Bilişim Çağı ya da  Bilgi Çağı kavramı yerleşmiştir. Günümüzde "Bilişim Çağı" terimi, 1990'lardan bugüne kadar olan süre için kullanılmaktadır.

Bazı alanlarda görülmeye başlayan yapay zekanın önümüzdeki zamanda çok geçmeden her alanda büyük değişim yapacağını, bu seferki değişimin daha yıkıcı olacağını, bütün alışılmışlarda büyük değişiklikler yapacağını, yeni süreçte birçok mesleğin kaybolacağını, yeni mesleklerin ortaya çıkacacağını, birçok insanın işsiz kalacağını konunun yetkili uzmanları söylüyor.

İnsan zekası yapay zeka ile nereye kadar mücadele edebilir sorusunu Elon Musk, yapay zekanın galibiyetini ilan etmesi çok yakın diye cevaplıyor. Bill Gates, genç kuşaklara “Yapay zekayı görmezden gelenlerin işi ilerde çok zor olacak. Ben bile yakında işsiz kalabilirim. Bugün Üniversitede okuyan gençler, gelecekte ne iş yapacaklarsa o işin yapay zeka ile bağlantısını iyi kurmalı, kariyer planını ona göre yapmaları” tavsiyesinde bulunuyor.

Bugün Amerika’nın her alandaki başarılarının ve söz sahibi olmasının motoru üniversiteleridir. O üniversiteler dünyanın birçok ülkesinin başarılı öğrencilerini çeker. O öğrenciler mezun olduktan sonra, ülkelerine dönmeyenler, üniversitelerde araştırmacı olurlar veya çeşitli sektörlerde gürev alarak Amerika’nın gelişmesi ve kalkınmasına katkı sağlarlar.

 Bugün üniversite sayımız 208’e ulaşmıştır. Bilimsel çıktı, akademisyen başına düşen öğrenci sayısı, üniversitenin iş dünyası ile işbirlikleri ve üniversitenin ulusal ve uluslararası itibarı esaslarında değerlendirmeler yapan ve dünyadaki üniversiteleri sıralayan Times Higher Education (THE)  2024 verilerine göre ilk 500 de yer alan üniversite sayımız sadece üç’dür. 10 üniversitesi olan İsrail’in de üç’dür.

THE 2024’de 1906 üniversiteyi  puanlamış ve sıralamış. Türkiye’den listeye 75 üniversite girmiş. İlk 1000’de 11 üniversitemiz yer almış. Sıralamada bizimle benzer nüfus sayısına sahip Almanya’nın ilk 100’de 8, ilk 300’de 25, ilk 1000’de 48 üniversitesi var.

Yıllar itibariyle THE verilerine göre ülkemizde üniversite kalitesi son 10 yılda her sene biraz daha aşağı gitmiş (Prof. Dr.Selçuk Şirin, Üniversitelerimiz, Oksijen, 26 Nisan-2 Mayıs 2024).

“Üniversitelerin kalitesini ülkenin seviyesi belirler” diyor Boğaziçi Üniversitesinin eski Rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder.

Çin dünyada, ABD başta olmak üzere, gelişmiş ülkelere eğitim için en fazla öğrenci gönderen ülke olmuştur. Özellikle son 25-30 yılda her alan atak yapmasının sebeplerinden biri budur.

1950’li yıllarda bizden geri olan, savaştan yeni çıkmış, doğal zenginlikleri olmayan, bizim sekizde birimiz kadar toprağı olan Güney Kore’nin bugün önemli milli markaları ile dikkat çekmesinin, dünyanın en büyük ekonomilerinden birine sahip olmasındaki maharetini iyi anlamamız gerekir.

Bilim, teknoloji ve eğitime dayanan kalkınma, ülkelerin iyi yetişmiş insanları ile olur. Bu insanların yetişmesinde üniversiteler önemlidir. Ortada gelişmiş ülkeler ve onların üniversite örnekleri vardır. O ülkeleri ve üniversitelerini bilen,tanıyan oralarda yetişmiş çok insanımız var artık.

Dünyada her şey açık ve ortada. Her türlü gelişmenin ve kalkınmanın  bilim, teknoloji ve eğitim esaslarında yürüdüğü gerçeğini aklımızdan çıkarmadan; bir refah ülkesi ve bölgemizde söz sahibi güçlü bir devlet olmak istiyorsak, içinde bulunduğumuz çağı iyi anlamamız ve icaplarını yerine getirmek mecburiyetindeyiz.

Aksi halde; kaçıracaklarımız, kaçırdığımız Sanayi Çağı ile mukayese edilemiyecek kadar büyük, önemli ve bizim için tehlikeli yönleri vardır. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin yarattığı tsunaminin dev dalgaları hızla üzerimize geliyor.