Bugün Ortadoğu devletleri dendiği zaman; Irak, Suriye, Mısır, Lübnan, Ürdün, İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri anlaşılır.

Ortadoğu coğrafyası Milattan Önceki çağlardan itibaren medeniyetlerin yaşandığı, birçok devletin hüküm sürdüğü ve ticari faaliyetler başta olmak üzere, her zaman hareketli bir bölge olmuştur.

Üç büyük din bu coğrafyada doğmuş,  bu üç dinin peygamberleri başta olmak üzere, birçok peygamber de bu bölgede yaşamıştır. Kudüs üç dinin de kutsal mabedlerini ve mekanlarını barındırması sebebiyle üç din için de ayrıcalıklı bir şehir olmuştur.

 Tarih boyunca Ortadoğu’da birçok hakimiyet savaşları olmuştur. Bunların bir kısmı Kudüs’e hakim olma amacıyla, müslümanlarla hristiyanlar arasında olmuştur.

Ortadoğu kısa aralıkla zamanın iki küresel gücü tarafından istila edilmiştir. Bunlardan biri Haçlı Seferleri ile olmuş, diğeri Moğol orduları tarafından yapılmıştır.Yaklaşık 200 yıl karadan ve denizden süren Haçlı Seferleri Kudüs’ü müslümanlardan almak için yapılmış, Moğol istilası bölgeye hakimiyet amacı ile olmuştur. 

Kalabalık Moğol orduları, Bağdat başta olmak üzere, çeşitli şehirlerde kütüphaneleri  ve birçok islam medeniyeti eserlerini yakıp yıkmışlardır. Moğol istilası islam medeniyetini gerileten sebepler arasında kabul edilir.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile ve sonra Bağdat’ın fethi ile bütün Ortadoğu coğrafyası Osmanlı hakimiyetine girmiştir.  Bu coğrafyada 400 sene süren Osmanlı hakimiyeti dönemi, Ortadoğu tarihindeki en sakin, en huzurlu dönemi olmuştur.

Osmanlı Devleti bu coğrafyada; bölgelerin özelliklerini ve toplumların hassasiyetlerini gözönünde tutarak, takdir edilecek bir  yönetim planlaması yapmış,  güvenlik konusunda titiz davranmış, her inanca eşit mesafede durarak,  bölgeyi adaletle yönetmiştir.

Osmanlı Hicaz bölgesi başta olmak üzere, Ortadoğu’ya  her zaman ayrıcalıklı davranmıştır. Bölgeye almadan harcamıştır demek yanlış olmaz.

Sultan 2. Abdülhamit tarafından 1900-1908 yılları arasında  Şam ile Medine arasında  1322 km uzunluğunda Hicaz Demiryolu hattı inşa ettirildi. Yine bu yıllarda Halep ve Şam’da büyük Hamidiye çarşıları yaptırıldı.

İki bin sene önce Romalılar tarafından Filistin’den çıkarılan ve dünyanın çeşitli yerlerine  dağılan Yahudi’ler, hep Filistin’e dönmenin hayali içinde yaşamışlardır. Osmanlı’dan  Filistini satın almak istedilerse de, her seferinde red cevabı aldılar. Osmanlı’dan ümidini kesen Yahudiler İngiltere’ye yöneldiler. 1. Dünya Savaşı ortamı onlar için bir fırsat oldu. Bu dönemde İngiltere’den büyük destek gördüler ve bu yıllarda Avrupa ülkelerinden ve Rusya’dan  Filistin’e büyük Yahudi göçleri olmuştur.

Yahudiler 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin Yahudi meselesine dikkatini çekmeyi  başardılar. O tarihten beri, dünyada Yahudi meselesi İngiltere ve ABD’nin desteği ile kurdukları İsrail Devleti, ABD’in koruyuculuğunda gitmektedir.

Ne var ki, yerli Filistin halkına daha önce yaptıkları bir yana, dokuz aydır Gazze’de yaptığı katliamlar ve insanlık dışı davranışlar, İsrail’in henüz insan haklarına saygılı, medeni bir devlet olmaktan uzak olduğunu göstermektedir.

I.Dünya Savaşı Ortadoğu coğrafyasının kaderini değiştiren en önemli tarihi olay olmuştur.  Bu savaştan mağlüp çıkan Osmanlı İmparatorluğu, dört asır medeni bir şekilde yönettiği Ortadoğu’yu, savaşın galiplerine bırakarak o topraklardan çekilmiştir. İngiltere’nin başını çektiği galip devletler, Ortadoğu’da sınırları istedikleri gibi çizmişler, bugünkü devletleri kurmuşlardır.

Ortadoğu coğrafyasının kaderini değiştiren ikinci önemli hadise; bölgenin petrol ve doğal gaz kaynakları yönünden zengin olmasıdır.  Kader değişikliği Musul ile başlamıştır denebilir. Petrol kaynakları yönünden zengin olan bu bölge, İngilizler Mondros Ateşkes Anlaşması kurallarına uymayarak, bölgede ilerleyişini sürdürmüş Kerkük, Musul ve Süleymaniye’yi işgal etmiştir. Musul Misakı Milli sınırları içinde olması sebebiyle, Lozan görüşmelerinde çok çaba sarfedildiyse de almak mümkün olmamıştır.

 Bölgenin petrol ve doğal gaz zenginliği bölgedeki birçok ülkeye refah ve mutluluk getirmediği gibi, büyük acılara ve sıkıntılara sebep olmuştur. Bu zenginlik bölgeyi emperyal güçlerin mücadele alanı haline getirmiştir.

Paylaşım savaşlarında ABD ön planda olmuş, adına Arap Baharı dediği felaketlerle , Körfez Savaşları’nda Irak’da yaptıklarını Suriye’de, Libya’da Mısır’da yapmış; bu ülkelerde  iç savaşlar, kargaşalar çıkarmış, milyonlarca müslümanın ölümüne, milyonlarcasının da evlerini, yurtlarını terketmelerine sebep olmuş, bu ülkelerin petrol ve doğal kaynaklarına çökmüştür.

 İşgal etmediği petrol kaynakları zengin Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini de çeşitli şekillerde kontrolü altında tutmaya devam etmektedir.

ABD bir yandan da Ortadoğu’ya yönelik  Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ülkemizin de içinde yer aldığı bu projesinde, bize yönelik olarak Kuzey Suriye’den 5-6 milyon insanı ülkemize sürmüş, boşalan topraklara PKK/PYD terör örgütlerini yerleştirmiş, şimdi onlarla beraber güneyimizde Kuzey Irak topraklarını da içine alan, Akdeniz’e açılan  bir terör devleti kurma gayretindedir.

Suriye başta olmak üzere çeşitli ülkelerden gelen, gönderilen milyonlarca yabancı nüfusla;  zamanı geldiğinde ülkemizde kargaşa çıkarılması, nüfus yapımızın bozulması, Türk nüfusunun azınlığa düşürülmesi, bu şekilde gerektiğinde direnebilecek güçlerin ortadan kaldırılması gibi  ülkemize yönelik emperyal niyetler ve hedefler olduğu konularında ciddi ip uçları ve şüpheler vardır.

Ortadoğu coğrafyasında huzur ve barış bundan sonra, başta  bölgenin başına musallat olan ABD olmak üzere, emperyal ülkelerin müsaade ettiği kadar olacak gibi görünüyor. Bu da hiç gelmeyecek demektir. Bütün planlarımızı, hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız bence.