ARTIK GERÇEKLER KONUŞUYOR..
M. Kemal SALLI
GEÇTİĞİMİZ YIL YAŞADIĞIMIZ FİNANSAL ŞOK, KÜRESEL DALGALANMALARIN BİR SONUCUYDU VE İÇ TALEBİN YAVAŞLAMASINA NEDEN OLMUŞTU. BÜYÜME, ENFLANSYON VE FAİZ ORANLARINI ETKİLEYEN BU YAVAŞLAMA SÜRECİ, ABD EKONOMİSİNDEN YANSIYACAK OLUMSUZLUKLARLA DAHA DA DERİNLEŞEBİLECEKTİR.
..............................................................................................................
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun, zaman zaman sergilediği eleştirel duruş ve davranışları unutulur, temsil ettiği topluluğun çıkarları açısından, her dönemde hükümetlerin yanında olması beklenir. O nedenle, Hisarcıklıoğlu'nun TEPAV'ın "Türkiye Yatırım Ortamının Değerlendirmesi" konulu raporun açıklandığı tıplantıda yaptığı konuşma, bazı dostlarımızın şaşkınlığına neden oldu. TOBB bünyesindeki TEPAV'ın Dünya Bankası ile birlikte hazırladığı raporu sunarken, Hisarcıklıoğlu, büyüme hızındaki düşüşe dikkat çekerek yönetimi eleştiriyordu:
"Ekonominin büyüme hızındaki yavaşlamanın nedeni, reform sürecinde içine girdiğimiz rehavet ve atalettir."
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da, bir başka toplantının açılışında, söz birliği etmişcesine, aynı konudaki endişelerini şöyle dile getiriyordu:
"Son açıklanan büyüme ve enflasyon oranları, ekonomimizin rehavete hiç tahammülü olmadığını bir kez daha ve net biçimde gösterdi." (Yüksek İstişare Konseyi-Ankara)
Siyasal otorite ve ekonomi kurmayları gelişmelerin rehavetle açıklanaaycağını belirterek, olumsuzlukların başka nedenlerin sonucu olduğunu ve sıkıntıların geçici olduğunu vurguluyorlar.
Başbakan da, gelinen noktada gerçekçi konuşmayı çözüm açısından gerekli bulmuş olmalı ki, "Enflasyonda bu yıl hedefimizi vuramamayı, şüphesiz ki bir sıkıntı olarak görüyoruz. Büyümede bir sendeleme oldu. Faizler yüksek" diyor. (TİSK 23. Genel Kurulu- 15.12.07)
Ekonominin kaptanları ve Başbakan 'rehavat' yakınmasına katılmıyorlar, "Sıkıntılar geçici ve başka faktörlere bağlı" diyorlar. Örneğin Başbakan, "Bizim petrol kuyularımız yok,ithal etmezsek olmaz" diyor. (...) 'Faizler yüksek' diyorlar, geldiğimizde nominal faiz yüzde 63.4'tü,bugün 16. Nominal faizi reel faiz olarak takdim eden siyasetçiler var". (...) Şu anda reel faiz yüzde 8".
Büyüme ve işsizlik konularına da de değinen Başbakan, durumu şöyle özetliyor:
"Şimdi ufak bir sendeleme oldu, ama inanıyorum ki, yıl sonunda büyüme yüzde 4.7 gibi gerçekleşir.
(...) İstihdamda istenilen süratte bir gelişme yok. Fakat, unutmayınız ki, Türkiye'de istihdam politikası değişmiştir. Yani, emek yoğun anlayıştan teknoloji yoğun bir anlayışa gidiyoruz. 50 kişi ile yaptığımız işi 5 kişi ile yapar hale geldik. Türkiye artık leblebi çekirdek değil, makine ihraç ediyor."
Büyüme, enflasyon, işsizlik, faiz konusundaki gelişmeler karşısında duyulan kaygıları ve hükümetle ekonomi kurmaylarının savunmalarını dinledik..
"Olumsuzluklar dış kaynaklı" diyerek rahatlamak mümkün mü? "Olumsuzluklar dış kaynaklı" dedikten sonra,"geçici" olduğunu nasıl, neye güvenerek söylebiliriz?
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yılın ilk aylarında, bedeli hayli ağır olan bir çifte seçim süreci yaşadık. Ardından, geçtiğimiz mayıs-haziran döneminde yaşanan küresel dalgalanmayı atlattık derken, ağustos ayından bu yana uluslararası piyasalarda meydana gelen çalkantı, tüm dünya ülkeleriyle birlikte bizi de etkilemeye devam ediyor. Sıkıntının kaynağı bu kez gelişmiş ülkeler, daha doğrusu ABD. Küreselleşme rüzgarlarının bu kadar etkili estiği bir dönemde dünyadan kopuk yaşayabilmek mümkün olmadığına göre, "Ekonomimizin sorunları dış kaynaklı ve geçici" demek, doğru olmayacaktır. Son 4-5 yıldır, küresel likidite bolluğuna bağlı olarak yaşanmakta olan olumlu konjonktürde, ekonomimizi sürekli büyüme temposunda tutabildik. Fakat, ABD kaynaklı olumsuz gelişmeler balayının sona ermiş olabileceğinin sinyallerini veriyor. ABD ve gelişmiş ülkeler, içine düştükleri olumsuzluğun tüm dünyayı saracak bir ekonomik krize dönüşmesini engelleyebilmek amacıyla, başa çıkmakta zorlandıkları sorunlarını, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler üzerinden zamana yaymaya, ötelemeye çalışıyorlar.
İşimiz zor; öyle "Olumsuzluklar dış kaynaklı ve dolayısıyla geçici" demek, pek gerçekçi ve inandırıcı olmayacağı gibi, "rehavet ve atalet" eleştirilerine de haklılık kazandıracaktır.
Ekonomik sorunlarımızın gerçek nedenlerini görmek ve acilen çözüm üretmek durumundayız.
ABD ekonomisi, son yıllarda üretimden hizmet ekonomisine yönelip paradan para kazanma yolunu seçmesinin, sürdürülmesi mümkün olmayan dengesizlikler, türev enstrümanlar, balonlar üretmesinin bedelini çok ağır ödemekte. ABD bugünlerde, Türkiye'nin 2001'de yaşadığına benzer bir 'ekonomik olumsuzluk' yaşıyor. Bu tür 'olumsuluklar' ekonomi kitaplarında "kriz" olarak anılıyor.
ABD'nin tek çaresi, yavaşlayıp küçülmek.
Yavaşlama kesin ve kaçınılmaz..
Tartışılan, yavaşlamanın nasıl uygulanacağı, FED'in bu 'ekonomik olumsuzluğu' faiz silahıyla yönetip yönetemeyeceği.. Büyüme ile enflasyon arasında nasıl denge kurabileceği..
Büyüme ve enflasyon..
Ekonomilerin kilit problemleri..
Tüm dünya nefesini tutmuş, ABD Merkez Bankası Başkanı Bernanke'nin büyüme mi, yoksa enflasyon yönünde mi karar alacağını bekliyor.. FED'in 0.25 baz puanlık faiz indirimleri bile, büyümeyi etkilediğinden, dünya piyasalarını dalgalandırıveriyor.
ABD ekonomisinin derin bir deprasyona girme olasılığının konuşulduğu ve FED'in 0.25 baz puanlık faiz operasyonlarının tüm dünya finans çevrelerini dalgalandırdığı bir ortamda, "Sıkıntılarımız dış kaynaklı ve geçici. 2002'den 2007'ye 2.8 milyon insanımıza iş bulunmuş, faiz oranları yüzde 64.3'lerden yüzde 16'lara. Enflasyon tek haneli rakamlara gerilemiştir" diyerek teselli bulmamız doğru olur mu?
REHAVET?
Üzerimize gelmekte olan tehlikeyi görmezden gelmek, hafife almak gerçekten "rehavet" olur. Büyüme ve enflasyon, bir ülke ekonomisinin en önemli göstergeleridir. Büyüme hızının ülke potansiyelinin altına düşmesi, "sendeleme" değil, bir 'ekonomik olumsuzluk' habercisidir ki, ekonomistler tarafından pek hayra yorulmaz. Çünkü, ekonomi bilimi bu durumu, "Kriz habercisi" olarak nitelemekte. Son 5 yılda 2.8 milyon kişiye iş sağlanmış olması işsizlik sorununu çözmüş olmuyor. Çünkü, ekonomi bilimi, "büyüme olan bir ülkede işsizlik oranı azalır", derken, biz tersine sonuçlar almaktayız: Türkiye genelinde işsiz sayısı, Ağustos-Ekim döneminde 89 bin kişi artarak 2 milyon 405 bin kişiye ulaştı. Enflasyon her yıl hedeflenenden yüzde 100'lük bir sapma gösteriyor. Faiz oranları yüzde 63.4'ten yüzde 16'lara geriledi, ama sıcak paraya hala dünyanın en yüksek oranlı faizini ödeyen, bütçe gelirlerinin yarısını faiz giderlerine ayıran bir ülke olmak öğünülecek bir durum değildir.
Üretmeden büyümenizi sürdüremezsiniz. İşsizlik probleminizi çözemezsiniz. Üretmek için, önce yatırım yapacaksınız. Yapacaksınız, ama dünyanın en yüksek oranlı faizini ödeyen ve gelirlerinin yarısını faiz giderlerine ayıran bir ülkede, yerli ve yabancı sermayeyi kalıcı yatırıma yönlendiremezsiniz. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı'nın, "Merkez Bankası hükümeti yanıltmışır, likidite bolluğundan yalnızca finans piyasaları yararlandı" eleştirisi çok anlamlıdır.
Enflasyon ve büyüme iklemi, başta ABD olmak üzere tüm dünyanın baş belası olmaya devam ediyor. Dünyanın nefesini tutarak,"Bernanke ne diyecek?" sayıklaması ile uykusuz geceler geçirmesinin nedeni de bu.
"Enflasyon ve büyüme ikilemi ABD ve Türk ekonomisini nasıl etkiler?" sorusunun yanıtı, son yıllarda dünya ekonomisinin içine düşmüş olduğu "yönsüz ve belirsizliği bol süreci" Bernanke'nin şahsında ABD'nin nasıl yöneteceğine bağlı.
Büyüme ve enflasyon ikilemi, tek yazıya sığacak boyutta değil; anlaşılıyor ki, başka sohbetlerimizin de konusu olmaya devam edecek.
..............................................DOSTLARA...........................
Prof. Dr. Sabahattin Zaim Hocanın vefatı dolayısıyla kaleme aldığımız yazımızla ilgili olarak, Soner Yalçın'ın Hürriyet'te yayınlanan yazısını (16.12.07) gönderen dostlarımıza:
Rahmetli hocamızın hayat hikayesini de, inançlarını da, tarikat bağlarını da, akrabalarını da bir kanaat sahibi olacak kadar bilmekteyiz. Yazımıza iliştirdiğimiz Zaim Hoca'yı teyze çocuklarıyla birlikte gösteren resmin altına, "Fotoğraf: M. Kemal Sallı" yazmamızın nedeni de, dostlarımızın olası eleştirilerine bir ön mesajdı.
Sabahattin Zaim Hocamızı bir kez daha rahmetle anıyoruz.
[email protected]
Yorumlar