Çin ve Madagaskar’dan gelen artemisia (pelin otu) esaslı bitkisel ilacın Covid-19’a karşı kullanıldığına ilişkin haberler bütün dünyada heyecan uyandırdı. Zeytin yaprağının da 1800’lü yıllarda sıtma salgınına karşı kullanıldığı biliniyor.

İlahi müjdenin, Covid-19’a karşı kullanabileceğimiz ilacın, hunharca katlettiğimiz doğanın koynundan gelmesi, bize ders olur mu acaba?

Trump’a inanmayın siz; hidroksiklorokinin Covid-19’a karşı koruyucu olarak kullanılması, olası yan etkilerinden dolayı sakıncalıdır. Günde iki bardak zeytin yaprağı ya da pelin otu çayı içerek aşı ya da ilaç müjdesi bekleyeceğiz.  

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Covid-19 virüsünün neden olduğu ölümcül salgında  yaygın olarak kullanılan hidroksiklorokin adlı ilaca ilişkin yaptığı uyarının ardından Fransa’nın ilacı yasaklama kararı alması, küresel çapta bir tedirginlik yarattı. Fransa, salgının başladığı günlerde, kullanılmasını ısrarla önerdiği hidroksilorokini neden yasaklamıştı? Bu kararı almasında DSÖ etkili olmuş muydu? Böylesine önemli bir kararın arka planında siyasetin gölgesi olabilir miydi? 

Trump’ın DSÖ ile ilgili açıklamalarına ve virüs salgının arka planında yaşanan küresel egemenlik mücadelesine bakınca herşey mümkün görülüyor. Yaşamakta olduğumuz süreç, yalnızca bir virüs salgını ya da ölümcül bir salgınla mücadele süreci değil. Çünkü, ABD Dışişleri Bakanı, eski CIA Başkanı Pompeo’nun, 13 Mayıs’ta İsrail’i ziyaret etmesinin hemen ardından, Çin’in İsrail Büyükelçisi Du Wei’nin katledilmesiyle ABD ile Çin ve destekçileri arasında yaşanmakta olan savaş yeni bir boyuta taşınmış oldu. Bu cinayetle hem Ortadoğu’da hem Avrupa Birliği’nde hem de küresel çapta dengeler altüst oldu, yeni cepheleşmeler oluştu.  

Dünya Sağlık Örgütü’nün, Covid-19 salgının başlangıç günlerinden bu yana sergilediği akılalmaz davranışlar, Trump’ın tepkilerine neden oluyordu. ABD devletinin DSÖ’ne rutin olarak yaptığı maddi yardım desteğine son veren Başkan Trump, geçen gün yaptığı açıklamada, DSÖ ile tüm ilişkilerini kestiğini açıkladı:  “Çin, Wuhan virüsünün tüm dünyaya yayılmasına izin verdi, DSÖ’nün dünyayı yanlış yönlendirmesine neden oldu. ABD’nin DSÖ ile ilişkisini bitirmeye karar verdik. ABD, DSÖ’ye ayırdığı fonu başka yerlerde kullanacak.” 

Çok ağır bir suçlama. Bir sağlık kuruluşunun bir devlet başkanı tarafından bu şekilde suçlanması, insanlık tarihinde ilk kez yaşanan bir gelişme. 

Yılbaşından bu yana, Covid-19 salgını bağlamında, tüm dünyada çok sıkıntılı günler yaşanmakta, onbinlerce masum insan hayatını kaybetmektedir. İnsanlık, bir taraftan gezegenlere yolculuk hazırlığı yaparken, diğer yanda ölümcül bir salgın karşısında çaresiz kalmanın utancını yaşamaktadır. 

ÖLÜMCÜL SKORBİT HASTALIĞININ İLACI C VİTAMİNİ OLMUŞTU; YANİ LİMON VE SOĞAN

Bir canlının diğer bir canlıyı yok etmesine izin vermeyen, bir tohumun çevresini zehirli bir zırhla sarıp sarmalayan ilahi düzen kurucusunun, mikroskobik bir canlının, insan neslini yeryüzünden silmesine izin vermesi mümkün müdür?

Tarihteki veba salgınları gibi ölümcül salgınlar bile, milyonlarca can aldıktan sonra kaybolup gitti; unutuldu. 

Eski Mısır ve Grek döneminde hatta Ortaçağ’da, uzun seferlere çıkan denizcilerde görülen ölümcül skorbüt hastalığı, denizcilerin korkulu rüyası haline gelmişti. Uzun yıllar çaresi bulunamayan bu hastalık “denizlerin laneti” olarak değerlendirilmişti. Yapılan araştırmalar sonunda skorbüt hastalığının nedeninin C vitamini (askorbik asit) eksikliği olduğu anlaşıldı. Ölümcül hastalığın çaresi C vitamini olmuştu, yani bir baş soğan ya da limon bu hastalığın kökünü kazımıştı. C vitaminin adı da (askorbik asit) o hastalıktan gelmektedir. 

İlahi müjdenin, Covid-19’a karşı kullanabileceğimiz ilacın, hunharca katlettiğimiz doğanın koynundan gelmesi, bize ders olur mu acaba? 

Şimdilerde Çin ve Madagaskar’dan gelen artemisia (pelin otu) esaslı bitkisel ilacın Covid-19’a karşı kullanıldığına ilişkin haberler bütün dünyada heyecan uyandırdı. Zeytin yaprağının da 1800’lü yıllarda sıtma salgınına karşı kullanıldığı biliniyor. 

MÜJDE TÜRKİYE’DEN DE GELEBİLİR

Batılılar aşıyla, ilk olarak, 1717 yılında İstanbul’a tayin edilen İngiliz elçisi E. Worthley Montagu’nun eşi Lady Mary Wortley Montagu’nun Londra’daki dostlarına yazdığı bir mektup aracılığı ile tanışmışlardır. Lady Montagu mektubunda Türklerin çiçek aşısını nasıl uyguladıklarını anlatıyordu.

Lady Montagu ülkesine döndükten sonra da aşı uygulamalarının yaygınlaşması konusunda çok çalışmış, yanlış uygulamalardan sorumlu tutularak hakarete uğradığı da olmuştu. 

Bütün dünyayı dize getiren Kovid-19 canavarına gem vuracak aşıyı ya da ilacı Türklerin bulması bir sürpriz olmayacaktır. Çünkü, pelin otu ve zeytin ağaçlarıyla donatılmış bir coğrafyada yaşıyoruz. Bilim insanlarımız gece gündüz çalışıyorlar, aşı konusunda en önemli adımı attılar ve virüsü izole etmeyi başardılar. Aşı ya da ilaç müjdesini tez zamanda duyabiliriz; köklü bir aşı kültürü olan, Cumhuriyet’in ilk yıllarında sıtma ve verem gibi bulaşıcı hastalıkların kökünü kazıyan sağlık ordumuzun bu konudaki aşı yada ilaç müjdesi sürpriz olmayacaktır. Çünkü onların öncelikli hedefi, küresel ilaç devleri gibi para değil, insanların sağlığı ve mutluluğudur.

İNSANOĞLU NE KADAR GELİŞMİŞ OLURSA OLSUN

İnsanoğlu bilim ve teknolojide ne kadar gelişmiş olursa olsun, şu sonsuz evreni düzenini dengede tutan ilahi yasaları değiştirebilecek güçte olamaz; izin verilmez çünkü. 

Covid-19 salgını, “doğanın intikamı” olmanın çok ötesinde, “Bir çılgınlık girişimi mi?” sorgulamasına nenen olan bir gelişme sergiliyor. Yeryüzündeki canlı sayısını, insan nüfusunu planlama gibi düşler kuranlar varsa, er ya da geç ilahi düzenin gerçekleriyle karşılaşacaklardır. Ancak, ilahi adaletin gerçekleşeceği o güne kadar, insanlığın, aklını kullanarak, kendisini koruması gerekiyor. 

O nedenle, DSÖ’nün uyarısı ve sonrasında Fransa’nın, Covid-19’a karşı kullanılan hidroksiklorokin adlı ilacı yasaklaması, “yerine hangi ilacı koyacağız?” arayışını başlatmıştır. 

   

PELİN OTU (ARTEMİSİA) VE ZEYTİN YAPRAĞI

Bu gelişmelerden anlaşılıyor ki, bir aşı ya da ilaç müjdesi gelene kadar, hidroksiklorokini kontrollü olarak kullanmaya devam ederken, alternatif tıbbın da kapısını çalacağız. 

Bu konuda ilk gündeme gelen, tarihte sıtma tedavisinde yaygın olarak kullanılan pelin otu oldu. “Çin’in bu ölümcül salgındaki başarısının sırrı hidrokiklorokin değil, bilimsel adı artemisia olan pelin otu özütü” deniyor. Nobel Ödülü (2015) sahibi Çinli doktor  Youyou Tou, tarihte ölümcül salgınlarda hangi bitkilerin kullanıldığını araştırmış. Yaptığı araştırmalar sonunda, sıtma gibi salgınlarda pelin otunun başarıyla kullanıldığını saptamış. Çin’in bu salgında da pelin otu özütü kullandığı netleşmiş. 

Bizde de, bitkilerin içerdikleri kimyasalları bilimsel olarak araştıran Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu da pelin otuna dikkat çekmişti. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu otun parklara, bahçelere bilinçli olarak ekildiği biliniyor. 

Bütün dünyanın aşı ya da ilaç müjdesi beklediği şu günlerde,  Madagaskar Cumhurbaşkanı Rajoelina, ulusal televizyon kanalı TVM'de yaptığı açıklamada, Madagaskar Uygulamalı Araştırma Enstitüsünce (IMRA) geliştirilen ve klinik testleri geçen artemisia (pelin otu) esaslı "Covid Organics" adlı bitkisel ilacın hazır olduğunu açıkladı. Cumhurbaşkanı Rajoelina, ilacın seri üretimine hemen başlayacaklarını, daha çok sıtma tedavisinde kullanılan artemisianın tıp dünyasında uzun zamandır bilindiğini aktardı.

ZEYTİN AĞACI KUTSALDIR

Tarihteki ölümcül salgınlarda zeytin yaprağının kullanıldığı kayıtlıdır. Bilindiği gibi, bugün, Covid-19’un yapısındaki yağ tabakasını 20 saniyede parçalayabilen en etkili ve en sağlıklı kimyasal, zeytinyağından üretilen sabundur:

Kutsaldır, övülür zeytin ağacı,                                                                                                       Yaprağın olacak virüs ilacı,                                                                                                   Nasıl demem sana “başımın tacı”;                                                                                                         Her sabun kalıbın nimet sayılır.

Adı Kur'an-ı Kerim’de geçen meyvelerden biri olan zeytinin yapraklarının 1800'lü yıllarda yaşanan sıtma salgınına karşı kullanıldığı da biliniyor. Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü de, zeytin yaprağının, 21’inci yüzyılın en önemli doğal antimikrobiyal, antiviral etkiye sahip bir bitki olduğunu açıkladı. Yapılan araştırmalara göre zeytin yaprağı, 101 yararlı madde içeriyor.

2005 yılında Avustralya'da yapılan bir çalışma, zeytin yapraklarındaki antioksidan etkisinin vitamin C'den 5 kat, yeşil çay ve üzüm çekirdeğindekinden de 2 kat fazla olduğunu ortaya koymuştu. Bu çalışma, zeytin yaprağı ekstraktında bulunan antioksidanların, üzüm çekirdeği ve vitamin E'de bulunan antioksidanlardan, zararlı serbest radikalleri uzaklaştırması bakımından çok daha güçlü olduğunu saptamıştı.

 Zeytin yaprakları, zeytin yağında bulunan kimyasal bileşiklerin aynısını kalorisiz olarak içermektedir. Zeytin yaprağı vücuttaki yağ bezelerini ve tümörleri eriterek  gelişmesini engelliyor, pankreas salgısını uyarıyor, safra taş oluşumunu engelliyor. Çocuklarda kemik gelişimine yardımcı olurken yaşlılarda osteoporozu, ödem oluşmasını önlüyor. Astım, kolon kanseri, prostat, menopoz, göğüs kanseri riskini düşürüyor. Sinir sıkışmasının giderilmesinde, kulak enfeksiyonlarında, Hepatit A,B,C de etkili olan zeytin yaprağı özütü zonaya da iyi geliyor. Bu bilgileri Vakıflar’ın internet sitesinden derledim. Türkiye'de zeytin ve zeytin yağı üretim ve satışındaki en güvenilir kurum olan Vakıflar da zeytin yaprağı çayını da özel ambalajlar içinde satıyor: https://www.vakifzeytinleri.gov.tr/zeytin-yaprak-cayi

Trump’a inanmayın siz; hidroksiklorokinin Covid-19’a karşı koruyucu olarak kullanılması, olası yan etkilerinden dolayı sakıncalıdır. Günde iki bardak zeytin yaprağı ya da pelin otu çayı içerek aşı ya da ilaç müjdesi bekleyeceğiz.  Kalkanınız olmasını diliyoruz.