Suriye iç savaşının körükleyicileri, akan kanı durdurmak üzere harekete geçmek şöyle dursun; bölgede yeni karışıklıklar, çatışmalar çıkarmanın planlarını sahneye koyarken Türkiye tarihten aldığı güç, cesaret ve kararlılıkla bu çirkin senaryoların önünü kapatmayı sürdürüyor. Kıbrıs açıklarında petrol ve doğalgaz arama bahanesiyle konuşlanan sömürgeci güçlere karşı milli imkânlarını seferber edip Akdeniz’de varlığını ve haklılığını ispat eden Türkiye’nin, Libya hükümetiyle imzaladığı mutabakat zaptı, kirli yüzleri gün yüzüne çıkaran bir girişim oldu.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Bingazi’ye giderek darbeci Halife Hafter'in yanı sıra sözde yönetim yetkilileri Abdullah es-Sinni ve Abdulhadi el-Havic ile görüştükten sonra Libya'nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru hükümeti UMH'nin Türkiye ile mutabakat zaptı imzalama hakkının bulunmadığını  öne süren açıklamalarda bulundu. Libya’dan ardından Kahire'ye giden Dendias  Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne resmi ziyaretlerde bulunup Türkiye-Libya anlaşmasına karşı cephe oluşturma girişimlerini sürdürdü.

Bu gelişmelerin ardından Mısır’ın darbeci Lideri Sisi Hafter güçlerine destek vermek üzere Libya’ya askeri sevkiyat yaptı. Güvenlik uzmanları bunun, meşru Libya hükümetinin ‘terörize gruplara karşı Türkiye’den yardım istemesini hızlandırmaya yönelik girişimler’ olabileceğine dikkat çekiyor. Maksadın, Türk askerini Libya’da ‘Müslüman birliklerle çatışmaya sokarak İslam Dünyasına karşı itibar kaybına yol açmak olduğu ifade ediliyor. Bir bakıma Suriye’de yapamadıklarını Libya’da yapabilmenin yolunu arıyorlar.

Trablus'taki Temsilciler Meclisi, Libya Bakanlar Kurulu ise Türkiye ile imzalanan mutabakat muhtıralarının yürürlüğe konmasından duyulan memnuniyeti ifade eden açıklamalar yaparak sürece destek olurken,  Libya Alimler Birliği, ‘Hafter güçlerinin Hıristiyan ve dinsizlerden destek aldığına’ dikkat çekerken bazı Arap ülkelerini de Libya'ya zarar vermekle suçladı.

**

KADDAFİ’NİN SONUNU GETİREN DE BU MUTABAKAT MIYDI? 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Libya anlaşmasının önemini, Piri Reis Denizaltısını Suya İndirme Töreninde can alıcı tespitlerle dile getirdi: “Şayet KKTC ve Libya ile başlattığımız süreçlerden vazgeçersek, bize denize girecek kıyı, olta atacak sahil bile bırakmayacaklar! Zira karşımızdakilerin hak hukuk adalet gibi bir dertleri yok.”

Erdoğan’ın açıklamalarındaki en dikkat çekici bölüm ise Libya anlaşmasını Kaddafi ile görüşüp anlayış birliğine vardıklarını ifade etmesiydi;

“10 yıl önce bu konuda adım attık. Kitaplar, makaleler ortadadır. Kaddafi ile bu meseleyi harita üzerinde konuşmuş, anlayış birliğine varmıştık. Deniz yetki alanı çakışması bize bu hakkı veriyor. Mutabakat metninin hukuki düzeye ulaştırılması biraz gecikti.”

Libya’daki kanlı darbenin ve Kaddafi’nin yargıya bile ihtiyaç duymadan hunharca katledilişinin en önemli sebebi böylece ortaya çıkmış oldu.

**

LİBYA VE ATATÜRK

Yunanistan’ın uzunca bir süredir Türkiye'yi denize adım atamaz hale getirme gayretinde olduğunu, İsrail ve bazı Arap ülkelerinin de benzer çabalara girdiğini söyleyen Erdoğan’ın tarihi bir yolu takip ettiği de şu cümlelerinden anlaşılıyordu;

“Biz her türlü işbirliği ve ortak çalışma yürütmeye hak sahibiyiz. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in Libya’daki adımlarını biliyoruz. O zaman ne arıyordu? O zaman bizim de Libya’ya gözümüz gibi bakmamız gerekiyor. Artık bizim suskun ve çekingen politikalar sürdürme lüksümüz yok.”

Atatürk’ün Hatay meselesinden dolayı başta Fransızlar olmak üzere Batının düşmanlığına uğradığını kabul ediyoruz. Erdoğan’ın açıklamasıyla Ortadoğu’ya yönelik büyük bir planının olduğu da anlaşılıyor. 

Öyleyse Atatürk’ten itibaren Ortadoğu’ya ilgi ve alâka gösteren her Türk devlet adamının batılılarca hedef tahtasına konulmuş olması mümkündür.

**

MİLLİ SAVUNMAYA DENİZALTILAR DA KATILIYOR

Terör yuvası haline gelen ve yıllardır Türkiye’nin binlerce şehit vermesine sebep olan Suriye’nin, iç savaşla birlikte ülkemize yönelik kaygı verici yapılanmalara sahne olması askeri operasyonları gerekli kılınca milli silah sanayiin ne kadar önemli olduğu bütün gerçekliğiyle bir kez daha ortaya çıkmıştı. Sınır boyunda terör inlerini yerle yeksan eden operasyonlarda göğsümüzü kabartan milli üretim araç ve silahlara her geçen gün yenilerinin ekleniyor olması guru vericidir.

Yeni Tip Denizaltı Projesi kapsamında inşa edilen ilk denizaltımız Piri Reis, Gölcük Tersane Komutanlığında hafta sonunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı törenle havuza çekilirken Seydiali Reis'e de ilk kaynak yapıldı. Dalmış durumda ve gizlilik içinde uzun süre harekat icra edebilme yeteneğinin yanında, yüksek süratli gelişmiş torpidolarıile kara dâhil satıh hedeflerine güdümlü mermi atabilme kabiliyeti olan 6 denizaltı bu projeyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığına kazandırılacak. Piri Reis 2022’de diğerleri ise 2027’e kadar donanmaya katılacak.

ASELSAN, HAVELSAN, MilSOFT, STM Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret AŞ, Koç Bilgi ve Savunma, TÜBİTAK, AYESAŞ'ın geliştirdiği milli sistemlerin kullanıldığı denizaltıların inşasına Gürdesan, Sirena Marine, Arıtaş, İ-Marine gibi birçok yerli firma katkı veriyor.

**

GÖKLERE ÖRÜLEN SUR: HİSAR FÜZELERİ

Milli savunmadaki yeni hamleler denizaltılarla sınırlı değil. İlk yerli ve milli hava savunma sistemi HİSAR, 2020 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanılabilecek. HİSAR-A Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sisteminin Türk Silahlı Kuvvetlerine teslimine sayılı günler kaldı. HİSAR - O Orta İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi için de çalışmalar devam ediyor. Sistem 2021 yılında TSK envanterine dâhil edilecek. HİSAR'ın radar, komuta kontrol ve atış kontrol sistemleri Aselsan, füze sistemleri ise Roketsan tarafından geliştirildi. Farklı irtifalardaki tehditlere karşı hava savunma ihtiyaçlarını karşılayabilmek üzere geliştirilen HİSAR füzelerinin hedefleri arasında sabit ve döner kanatlı hava platformları, çeşitli füzeler ve insansız hava araçları bulunuyor. Hedef tespit, teşhis ve takip etme özelliklerine sahip HİSAR-A, dost düşman tanıma sistemi, çoklu angajman, ardışık ateşleme, üst komuta kontrol unsurları koordinasyonunda görev yapabilme, takım halinde görev yapabilme ve komuta kontrol, gece-gündüz ve kötü hava koşullarında görev yapabilme, konumlama ve yön bulma sistemi, zırhlı mekanize birlikler ile hareket kabiliyeti, nükleer, biyolojik ve kimyasal koruma, balistik koruma gibi üstün özelliklere de sahip.

Gücün sadece kendisine ait olmasını isteyenlerin Türkiye’nin milli hamlelerine karşılık durdurma operasyonları çekmelerini anlamak mümkün de, dünyayı etki ve yetki alanında tutmaya çalışan global çetelerle iş tutan yerli işbirlikçilere insan söyleyecek laf bulamıyor!  

**