Türkiye, ABD’nin çekilmesi sonrasında üstleneceği Kabil Havalimanı’nı koruma görevi sırasında, Taliban kamuflajlı saldırıların hedefi olabilir. Çünkü, Kırım Savaşı’ndan (1853-56) bu yana Rusya ve İngiltere’nin kontrol altına almaya çalıştığı Afganistan, Bir Yol Bir Kuşak/Yeni İpekyolu projesi nedeniyle Çin açısından da çok değerli bir coğrafyadır. O nedenle Türkiye, Pakistan ve Macaristan’ı yanına almış olsa da, bu görevin Rusya, Çin ve İngiltere tarafından nasıl değerlendirileceğini de hesaplamak durumundadır. İngiliz gazetesi Financial Times’ın Erdoğan-Biden buluşmasını nasıl çarpıttığını unutmamak gerekir.

Yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu bir süreçte, çıkarlarını koruma adına birçok cephede bayrak gösteren, bir denge politikası izlemeye çalışan Türkiye’nin, kardeş Afganistan’da üstleneceği görevi, tuzağa dönüşme  birlikte ayrıntılı olarak değerlendirmesi gerekmektedir.  

14 Haziran’da Brüksel’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde biraraya gelen ve sonucu merakla beklenen Erdoğan-Biden görüşmesinde neler konuşulduğunu ayrıntılarıyla bilemiyoruz. Fakat, bu kritik buluşmanın çeşitli ülkelerin gazete ve televizyonlarındaki yansımalarını yanyana koyduğumuzda, görüşmelerin havasını ana hatlarıyla okumak mümkün olabiliyor.

Erdoğan-Biden görüşmelerinden gündemimize düşen en önemli başlıklardan biri de Afganistan konusudur. 

Biden 11 Eylül’e kadar ABD askerlerinin Afganistan’ı tamamen terkedeceğini söylüyor. Türkiye geçen ay, NATO ve ABD askerlerinin çekilmesi ardından Kabil Havalimanı’nın işletmesini yüklenmek istediğini dile getirmiş ve bu önerisi NATO zirvesinde kabul görmüştü. Diğer taraftan, Nisan ayında Daho’da Afgan Hükümeti ile Taliban arasında yapılan görüşmelerde İstanbul’da bir Afgan Konferansı düzenlenmesi kararlaştırılmış, fakat Taliban’ın konferansa katılmaktan vazgeçmesi üzerine görüşmeler kesilmişti. Doha’da yeniden başlayan görüşmelerden nasıl bir sonuç çıkacağı merak ediliyor.

Brüksel’de yapılan son NATO zirvesinden Türkiye’ye, “ABD’nin çekilmesi sonrasında Kabil Havalimanı’nı güvenliğini sağlama” gibi bir görevin çıkması bekleniyordu.  Erdoğan ile Biden’ın yüzyüze görüştüğü Brüksel zirvesi öncesinde, Kabil Havalimanı’na ilişkin duyumlardan kaygılanarak, “Kritik Buluşma” manşeti kullanmıştık.

Türk askeri Kabil Havalimanı’nı öncelikle Taliban’a karşı koruyacaktır. Taliban, Türkiye’nin böyle bir görev üstlenmesini hoş karşılamıyor; “Afganistan’a Türkiye olarak değil, NATO olarak geliyorsunuz, bu kabul edilebilir bir şey değildir” diyor.

NATO’nun tehdit algısının evrimini Çin’in Bir Yol Bir Kuşak/Yeni İpekyolu bağlamında değerlendirenler, Eylül’de Afganistan’dan tamamen çekilecek olan ABD’nin, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini Türkiye’ye bırakmasını, “NATO’nun görev alanının Çin’e kadar uzanması” olarak yorumluyorlar. Bu hamleyle NATO’nun, Asya-Pasifik üyeleri Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore üzerinden Çin’i dengelemeyi hedeflediğini belirtiyorlar.  

ABD’nin, Yeni İpekyolu’nu engelleme ya da kontrol altına alma konusunda Çin ile giriştiği mücadele dikkate alındığında, Türkiye’nin NATO üyesi olarak Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlama görevini üstlenmesi Pekin ile Ankara arasında yeni sorunları yaşanmasına neden olabilir. 

NATO SİVİL TEMSİLCİSİ HİKMET ÇETİN NE DİYOR? 

Şimdi yanıtı aranan soru şu: “ABD’nin Afganistan’dan tamamen çekilmesi ne gibi sonuçlar üretebilir? TSK’nın Kabil Havalimanı’nı koruma görevi üstlenmesi ne gibi riskler yaratır? Türkiye’nin bu riski üstlenmesi doğru mudur?”

Bu konuda yapılan yorumlara değinmeden önce, Afganistan konusunda danışmamız gereken ilk isim, elbette 2003-2006 yıllarında NATO Sivil Temsilcisi olarak Afganistan’da görev yapan eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’dir. Afganistan’ı, “20 Yüzyıl’ın trajedisini yaşayan ve Soğuk Savaş döneminin bedelini ödeyen bir ülke” olarak tanımlayan Hikmet Çetin, görev yaptığı sürece, hem bir diplomat hem de kardeş ülkenin bir temsilcisi olarak, Afgan halkından büyük ilgi ve saygı görmüştür. 70’den 70’e her Afganlı ona, “Hikmet Ağabey” diye hitap ediyorlardı. 

Peki Hikmet Çetin bugün Türkiye ile ABD arasında görüşülmekte olan Kabil Havalimanı’nın güvenliğinin TSK tarafından üstlenilmesi konusunu bakın nasıl değerlendiriyor: 

“Ben belirli koşulların karşılanması halinde bu görevi en iyi yapabilecek ülkenin Türkiye olduğunu ve TSK’nın da bu görevde çok başarılı olacağını düşünüyorum. TSK zaten geçmişte NATO çerçevesinde iki kez bu görevi üstlendiği için gerekli tecrübeye sahip. Ayrıca, yeni dönemde de ordunun ve polisin eğitiminde yine Türkiye rol oynamalıdır.” 

“…Türkiye’nin Afganistan’da büyük bir prestiji ve ağırlığı var. Bunun pek çok nedeni var. Türkiye Atatürk döneminden başlayarak ordunun eğitimi dahil olmak üzere birçok alanda bu ülkeye büyük katkı yapmıştır. Sadece Türkiye’de Mülkiye’den mezun olup sonra ülkesinde üst düzey görevlere gelmiş olan 40 Afganlı var. Benim zamanımda dışişleri bakanı olan Rangin Spanta Mülkiye’de yüksek lisans yapmış bir şahsiyetti. Türkiye’deki askeri okullardan mezun olup genelkurmay başkanlığına kadar çıkan Afganlılar var. Halkta Türkiye’ye büyük bir sevgi vardır. Bana göre dünyada Türkiye sevgisi en yüksek olan halk Afgan halkıdır.”

Afganistan’ı stratejik açıdan önemli gören Sovyetlerin 1960’lardan itibaren işgalin altyapısını hazırladıklarını savunan Hikmet Çetin, “Ben Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afganistan’da görev yapmasından yanayım. TSK’nın Afganistan’a katkı yapmasının büyük yararı olacağına inanıyorum. Türkiye, Afganistan’ı yalnız bırakmamalıdır. 

…Kabul edelim ki, Afganistan’da bugünkü durum benim görev yaptığım 2003-2006 dönemine kıyasla çok daha kötü. Bir kere Taliban, Kabil’i hariç tutarsanız araziye büyük ölçüde hâkim durumda. ABD’nin taahhüt ettiği gibi eylül ayında çekilmesiyle birlikte, önümüzdeki dönemde çok sıkıntılı bir dönemin başlayacağını tahmin etmek hiç de güç değil” diyor.

Çetin’e göre, “Sovyetlerin çekilmesiyle Afganistan’ı kaderiyle başbaşa bırakıp 11 Eylül’e kadar yaşananların farkında bile olmayan dünya, özellikle Batı, Afganistan’ın terör bataklığına saplanmasından sorumludur. Afganistan’ı terör bataklığına dönüşmesin önlemek için 11 Eylül beklenmemeliydi. İkiz Kuleler’in vurulduğu 11 Eylül 2001’e gelindiğinde Afganistan’da ülkeyi yönetecek hiçbir kurum kalmamıştı.” 

11 EYLÜL SONRASINDA AFGANİSTAN

Gorbaçov’un başa gelmesiyle Sovyetlerin 1989’da geri çekilmesinin ardından yaşanan iç savaştaki yönetim boşluğunda Taliban iktidara gelmişti. 2001’de Afganistan’da 28 yaşına gelmiş olanlar ömürlerinde savaştan başka bir şey görmemişlerdi. Bu dönemde 1,5 milyon Afgan hayatını kaybederken, 6 milyonu da Pakistan ve İran’a, daha şanslı olanları Avrupa, Amerika ve Kanada’ya göç etmişti.

BM Güvenlik Konseyi, 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler’in vurulmasından bir gün sonra, ABD’nin yönlendirmesiyle aldığı 1368 sayılı müdahale kararında, New York’taki İkiz Kuleler’in vurulmasını “uluslararası bir terör saldırısı” olarak tanımlanmış ve gerekli önlemlerin alınması çağrısı yapmıştı 

NATO da, İkiz Kuleler saldrısını, ‘bir üyesine dışarıdan yapılan bir müdahale’ olarak değerlendirmiş ve 5. Madde’yi devreye sokarak, tüm üyelerini Afganistan operasyonuna destek olmaya çağırmıştı. Bu kararıyla NATO, ilk kez 5. Madde’yi işletmiş, ilk kez kıta dışına gitmiş, ilk kez kara savaşına katılmıştı. 

ISAF’ın komutasını önceleri İngiltere, sonra Türkiye, Almanya-Hollanda üstlenmiş, komuta 2003 yılında NATO’ya geçmişti. Önceleri yalnızca Kabil ve çevresinin güvenliğinden sorumlu olan NATO, 2004’te kuzeyde Mezar-ı Şerif’in, 2005’te batıda Herat’ın, 2006’da da tüm Afganistan’ın güvenliğinden sorumlu duruma gelmişti.

NATO’nun Soğuk Savaş döneminin izlerini hâlâ taşıdığını belirten Çetin, organizasyon genişledikçe karar almanın zorlaştığını, NATO’ya asker gönderen her ulusun kendi masraflarını karşılamasının bir zaaf teşkil ettiğini ve bölgedeki NATO komutanının asker ihtiyacının hızlı bir şekilde karşılandığı bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

ÇETİN: “NATO AFGANİSTAN SORUNUNU ÇÖZEMEZDİ”

NATO’nun Afganistan’da başarılı olup olmadığı sorusuna, “Hem evet hem de hayır” diyen Çetin, “NATO’nun 200 bin değil, bir milyon askeri de olsa Afganistan sorununu çözemez, siyasi anlaşmalara gidilmeden ülkede güvenlik sağlanamaz” diyor. 

Çetin, “NATO’nun Afganistan’a gelmesi sonrasında terör kamplarının yok edildiğini, kilometrelerce yol yapıldığını, 5 milyon göçmen memleketine döndüğünü,  bütçe disiplini sağlanıp  Merkez Bankası’nın kurulduğunu, 330 bin civarında asker ve polisle güvenlik teşkilatının oluşturulduğunu, demokrasi açısından önemli bir adım atılarak ilk kez 2004’te ve ardından 2009’da cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldığını, okul ve hastane bakımından büyük adımlar atıldığını belirten Çetin, “Afganistan’daki büyük atılımlara rağmen, terör ve güvenlik sorunları yüzünden bunların hepsi geri planda kalmış” olduğunu belirtiyor.

ÇETİN: “PAKİSTAN OLMADAN AFGANİSTAN SORUNU ÇÖZÜLEMEZ”

“Pakistan olmadan Afganistan sorunu çözülemez” diyen Çetin, Pakistan’ın Afganistan’da Taliban üzerine yatırım yaptığını, eğer istikrar sağlanırsa kullanıma açılacak zengin yeraltı kaynakları sayesinde Afganistan’ın kısa zamanda kalkınacağını, ülkedeki madenlerin çoğunun Çin tarafından işletildiğini belirtiyor.

Askerî bakımdan Afganistan’ın hem NATO hem Türkiye için bir örnek vaka olduğunu belirten Çetin’e göre, “NATO olması gerekeni, Türk askeri de başka ülkelerle birlikte çalışmayı orada öğrendi ve TSK, uluslararası alanda başka ülkelerin askerlerine komuta etmede büyük bir deneyim kazandı.” “Afganistan’da Türk askerinin ne işi var?” sorularının özellikle milletvekillerimiz tarafından ortaya atılmasına anlam veremediğini kaydeden Çetin, Türkiye’nin eşit koşullarda üye olduğu tek uluslararası kuruluşun NATO olduğunu hatırlattı.

Yaklaşık üç yıl yaşadığı Afganistan’a ilişkin bilgi ve deneyimlerini içtenlikle paylaşan,  Afgan halkının kendisine “Hikmet Abi” diye seslendiklerini söyleyen Çetin, “Afgan halkı kadar dünyada Türkleri seven yoktur; başarımın sırrı Türkiye’den gelmiş olmamdı. Afganistan meclisindeki veda konuşmamda ‘Kalbimin yarısını Afganistan’da bırakarak Türkiye’ye dönüyorum’ sözlerine, meclis başkanının ‘Siz kalbinizin sadece yarısını burada bırakıyorsunuz ama 30 milyon Afgan halkının kalbini alıp götürüyorsunuz’ şeklindeki karşılık vermesi bunun en veciz ifadesiydi. Ancak, gerek akademik gerekse popüler alanda ülkemizde Afganistan’a yeterince ilgi duyulmaması maalesef ciddi bir eksiklik” diyor. 

ÇETİN: “TALİBAN’IN ONAYI ÖNEMLİ”

Hikmet Çetin, Afganistan’da bulunduğu sürede Taliban temsicileriyle rahatça görüşebilen saygın bir diplomattı. O nedenle Çetin’in, Türkiye’nin Afganistan’da üsleneceği rol ve Taliban konusundaki uyarıları çok önemlidir: “Çok iyi hatırlıyorum, Taliban temsilcileri sohbetlerimizde ‘Sizi kardeş olarak görürüz ama siz buraya NATO uluslararası gücüyle geldiniz’ derlerdi. Üstelik o yıllarda bugünkü kadar güçlü de değillerdi.”

Çetin, TSK’nın Kabil Havalimanı’nın güvenliği üstlenmesi koşullarını değerlendirirken şöyle diyor: 

 “Taliban’ın Trump yönetimi ile yaptığı anlaşmaya göre, tüm yabancı silahlı güçlerin 1 Mayıs’ta Afganistan’dan ayrılmış olması gerekiyordu. Biden yönetimi bu süreyi 11 Eylül’e kadar uzattı. Taliban, yakın zamanda ABD ile yaptığı bu anlaşmaya dayanarak hiçbir yabancı gücü kabul etmeyeceklerini, Türkiye’yi yabancı güç olarak gördüklerini, bu nedenle Türkiye’nin kalmasına da karşı olduklarını açıkladı. 

Bu itirazın bu aşamada geçerli olduğu anlaşılıyor. Buradaki bütün mesele, Taliban’ın da onayının sağlanmasıdır. Taliban’ın onayı olmadan gidilmesi sıkıntı yaratır. Bütün yabancı güçler çekildikten sonra ikili bir anlaşma çerçevesinde, uluslararası bir kimliğin dışında bağımsız bir kimlikle Afganistan’a gidilebilir. Böyle bir durumda NATO ve BM gibi kurumların Türkiye’ye destek olması yararlı olacaktır.”

NATO VE BM DESTEĞİ OLMADAN…

Türk askerleri ve diplomatları Afganistan’da kardeş kabul edildikleri için sevgi ve saygı görüyorlardı. Bunun yanı sıra, Afganlılar dışındaki tehditlere karşı da NATO şemsiyesi altındaydılar. 

Türkiye, ABD’nin çekilmesi sonrasında üstleneceği Kabil Havalimanı’nı koruma görevi sırasında, Taliban kamuflajlı saldırıların hedefi olabilir. Çünkü, Kırım Savaşı’ndan (1853-56) bu yana Rusya ve İngiltere’nin kontrol altına almaya çalıştığı Afganistan, Bir Yol Bir Kuşak/Yeni İpekyolu projesi nedeniyle Çin açısından da çok değerli bir coğrafyadır. O nedenle Türkiye, Pakistan ve Macaristan’ı yanına almış olsa da, bu görevin Rusya, Çin ve İngiltere tarafından nasıl değerlendirileceğini de hesaplamak durumundadır. İngiliz gazetesi Financial Times’ın Erdoğan-Biden buluşmasını nasıl çarpıttığını unutmamak gerekir. 

Yeni bir dünya düzeninin kurulmakta olduğu bir süreçte, çıkarlarını koruma adına birçok cephede bayrak gösteren, bir denge politikası izlemeye çalışan  Türkiye’nin, kardeş Afganistan’da üstleneceği görevi, tuzağa dönüşmesi  riskiyle birlikte ayrıntılı olarak değerlendirmesi gerekmektedir.