Prof. Dr. Abdulvahap Kara, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın Süleymaniye Kürsüsü’nde verdiği konferansta, Kazakistan’ın 30 yılda gerçekleştirdiği başarılar dizisini anlattı. 


Bağımsızlığının 30 yılında Kazakistan, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'nın 18 Aralık 2021'de düzenlediği konferansta, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abdulvahap Kara Kazakistan'ın bağımsızlık mücadelesini ve bağımsızlıktan sonraki 30 yılını anlattı. 

Kazakistan'a bağımsızlığın kolay elde edilmediğini söyleyen Kara 30 yılda elde edilen büyük başarılarla Kazakistan'ın “Avrasya'nın Yükselen Yıldızı” haline geldiğine dikkati çekerek, bu başarıların kilometre taşlarını tek tek saydı. 

Kazakistan'dan gelen konukların da katıldığı ve Türkiye Kazakları üzerine yeni bir kitabın tanıtıldığı konferansta Prof. Kara, Kazakistan’ın 30 yılda gerçekleştirdiği başarılar dizisini beş konu başlığı altında, akıcı bir dille ifade etti. 

Konuşmasına başlamadan önce, Kazakistan’ın bağımsızlığının 30. yılını kutladığı günlerde bu anlamlı toplantıyı düzenleyen Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı'na teşekkür eden Prof. Kara, ayrıca bu vakfın mensubu ve kendisine lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerinde hocası olan Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu’na da minnettarlığını dile getirdi. Üzerinde büyük emekleri olduğunu ve onun sayesinde bir tarihçi olarak bugünlere geldiğini söyledi.

KAZAKİSTAN İÇİN BAĞIMSIZLIĞIN ÖNEMİ

İlk olarak, 16 Aralık 1991 bağımsızlık gününün Kazakistan açısından önemi üzerinde duran Prof. Kara’ya göre bağımsızlık her şeyin başıdır. Dil, kültür, din ve tarih gibi tüm milli ve manevi değerler ancak bağımsızlık olduğu takdirde korunup geliştirilebilir. Nitekim, bağımsızlığın olmadığı Sovyet döneminde Kazak halkı, yoğun olarak uygulanan Ruslaştırma politikalarına maruz kalmışlardı. 

Rus dilini iyi derecede bilmeyen Kazaklara insan gibi yaşama hakkı tanınmıyordu. Yüksek tahsil yapmak, önemli mevkilere görev alabilmek, hatta sanatçı ve yazar olmak için, öncelikle, iyi derecede Rusça bilmek şarttı. Bundan dolayı, Sovyet döneminde anne babalar çocuklarını, anaokulundan itibaren, Rusça eğitim veren okullara yönlendirmek zorunda kalıyorlardı. Bunun sonucunda, Sovyet döneminde başkent Almatı'da, Kazak Türkçesi’nde eğitim veren yalnızca bir okul kalmıştı. Günümüzde, yüzbinlerce Kazak, kendi yurdunda doğup büyüdüğü halde yalnızca Rusça konuşabilmekte, Kazakça konuşamamak gibi içler acısı bir gerçek yaşanmaktadır.  

Ayrıca, Sovyet döneminde camiler kapanmış veya ahırlara ve konser salonlarına çevrilmişti. Bağımsızlıktan sonra bu camiler tekrar ibadete açıldı. Minarelerinden ezanlar okunmaya başlandı; halk oruç, namaz ve hac gibi ibadetlerini serbestçe yapma imkanına kavuştu. Kazakistan'ın önemli şehirlerinde mimari açıdan göz dolduran büyük camiler de inşa edildi. Demek ki, bağımsızlık olmadığı takdirde insanlar, inançlarının gereklerini bile serbestçe yerine getirememektedirler. Bundan dolayı, her şeyin başı bağımsızlık olduğundan, Kazaklar için bağımsızlık yeniden bir diriliştir. Ve bu bağımsızlığı korumak, bengü etmek için durmaksızın çok çalışmanın gerekli olduğuna inanmaktadırlar. 

KAZAKİSTAN BAĞIMSIZLIĞINI KOLAY ELDE ETMEDİ

Prof. Kara, bazılarının iddia ettiği gibi, bağımsızlığı Kazak halkının kolay elde etmediğini de şu sözlerle açıkladı: 1991’de, Kazakistan bağımsızlığı ilan ettiği günlerde, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri basınında çıkan yorumlarda Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan gibi Orta Asya cumhuriyetlerinin, SSCB’nin çökmesiyle,  hiç mücadele etmeden ve çaba sarf etmeden bağımsızlıklarına kavuştuklarını savunuyorlardı. Hatta bir yazar, göçebe ve kültürsüz Kazakların bağımsızlık gibi kutsal bir kavramın varlığından habersiz olduklarını, aş ve işleri olduğu takdirde bağımsızlık almak akıllarına bile gelmeden Sovyet hakimiyeti altında sonsuza dek yaşayıp gidebileceklerini yazmıştı. Oysa bu doğru değildi. Dünyada bağımsızlığa en çok önem veren toplumlar, aslında, göçebe Türklerdir. Nitekim Kazaklar, 1991’deki bağımsızlıklarını kazanmak için 150 yıl boyunca mücadele etmişlerdir. 

Bu kutlu mücadele, 1840’larda Kenesari Kasım Han tarafından Çarlık Rusya’ya karşı başlatılmıştır. 1917 Şubat İhtilali’nden sonra bu mücadele, Alaş Milli Hareketi mensupları tarafından Alihan Bökeyhan, Ahmet Baytursunoğlu, Mir Yakup Duvlatoğlu ve Mustafa Çokay gibi şahsiyetlerin önderliğinde devam ettirilmiştir. Bu bağımsızlık mücadelesi sürecinde Alaş Partisi kurularak, Kazak Muhtariyeti ile Türkistan Muhtariyeti ilan edilmiştir. Ancak Ekim Devrimi’nden sonra, Lenin ile Stalin’in önderliğinde kurulan Sovyet hükümeti bunları güç kullanarak dağıtmıştır. Buna rağmen mücadele yine bitmemiş, Mustafa Çokay tarafından bağımsızlık mücadelesini Paris merkez olmak üzere Avrupa ülkelerine taşınmış; Berlin'de Yaş Türkistan ismi ile bir dergi de yayınlanmıştır. 

GORBAÇOV, “GLASNOST VE PERESTROYKA” DİYORDU, AMA…

Kazak halkının bağımsızlık mücadelesinde son noktayı, 1986'da, Almatı'da Kazak gençleri koymuştur. Onlar, Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov’un Kazakistan Komünist Partisi’nin lideri Dinmuhammed Konayev’i görevinden alarak yerine Gennady Kolbin’i tayin etmesi üzerine sokaklara dökülmüşlerdi. 16 Aralık 1986'da bu kararın radyolardan duyurulmasının ertesi günü, 17-18 Aralık günleri, Kazak gençleri meydanlara çıkarak, “Kazaklara Kendi Lideri” şeklinde sloganlar atarak isteklerini dile getirmişlerdi. Bu olay, Sovyet tarihindeki Moskova’nın kararına karşı çıkan ilk kitlesel hareketti. Ancak Mihail Gorbaçov, kendisinin yürüttüğü glasnost yani şeffaflık ve perestroyka yani yeniden yapılanma ve demokratikleşme reformlarına çelişkili bir şekilde, bu demokratik gösterileri şiddet kullanarak bastırdı. 

Sovyet haber ajansları, bu demokratik hareketi çarpıtarak, dünyaya, ‘sarhoş ve esrarkeş Kazak gençlerinin Rus düşmanlığı’ olarak duyurdu. Kazakistan’da bu olayın konuşulması ve gerçeklerinin araştırılması yasaklandı. Ancak 1989'da, şair ve yazar Muhtar Şahanov, Moskova'da Halk Temsilcileri Kongresi’nde bu konuyu dile getirerek, Kazakistan Parlamentosu’nda bir araştırma komisyonu kurulmasını ve olayların gerçeklerinin araştırılmasını istedi. Şahanov’un bu güçlü itirazı sonrasında  Gorbaçov, geri adım atarak, 1989'da Kolbin’i görevinden aldı ve yerine Kazakların doğal lideri Nursultan Nazarbayev’i atadı. 

İşte bu atama, bağımsız Kazakistan'ın tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Eğer 1991'de Sovyetler Birliği çöktüğünde Kolbin hala görevi başında olmuş olsaydı, Kazakistan'ın bugün ne halde olacağını düşünmek bile korkunçtur. 

KAZAKİSTAN BAĞIMSIZLIĞINDA NAZARBAYEV FAKTÖRÜ

Konuşmasının üçüncü kısmında Prof. Kara, Kazakistan'ın milli devlet olma yolunda çok önemli aşamalardan geçtiğine dikkati çekti. Çünkü, 1991'de bağımsızlığını ilan ettiğinde Kazakistan'ın nüfusu 14 milyon ve Kazaklar da, kendi ülkelerinde, Sovyetlerin uyguladıkları asimilasyon politikaları sonucunda azınlığa düşerek, %40 civarında bulunuyordu. 

Kazakların bağımsız bir devleti yönetme tecrübelerinin de olmadığını iddia eden Batılı siyasi gözlemciler, bu şartlar altında, Kazakistan'ın bağımsızlığının uzun sürmeyeceğini ve parçalanacağını iddia ediyorlardı. Ancak onlar, Nazarbayev faktörünü hesaba katmamışlardı. Nazarbayev, engin devlet deneyimi sayesinde bilgece uyguladığı politikalarıyla, Kazakistan'daki Kazak ve diğer etkin unsurlar arasında eşitliği, barış ve huzuru sağlamış ve Kazakistan'da kalıcı bir istikrarın temellerini atmıştı. 

30 YILIN ÖNEMLİ KİLOMETRE TAŞLARI

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdulvahap Kara, konuşmasının dördüncü bölümünde, Kazakistan’ın bağımsızlıktan sonraki 30 yıldaki önemli kilometre taşlarına değildi. 

1991'de, uzaya tarihteki ilk Türk kökenli astronot Ebubekir Toktarov gönderildi. Bunu daha sonra 1994'te Talat Musabayev, 2015'te Aydın Ayımbetov takip etti. Böylece Kazakistan bugüne kadar uzaya üç astronot birden gönderen Türk ve İslam ülkesi olarak tarihe geçti. 

1992'de Birleşmiş Milletler'e üye olarak, dünyanın 200 civarındaki ülkeleri ile diplomatik ilişkiler kurdu. 1993'te milli para Tenge tedavüle girdi. 1997’de başkenti Almatı’dan Nur-Sultan (Astana) şehrine taşıyarak sıfırdan modern bir kent inşa ederek bütün dünyanın hayranlığını kazandı. 2010'da AGİT dönem başkanlığını yürüttü ve Astana şehrinde zirve toplantısını gerçekleştirdi. 2017-2018 yılları için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçildi. 2017'de Astana'da, Expo 2017 gerçekleştirildi. Pekin tarafından yürütülen Bir Kuşak Bir Yol projesinin en önemli ayaklarından birisini Kazakistan teşkil etmektedir. Bu açıdan Kazakistan dünya ticaretinde önemli bir stratejik bölge olmaya adaydır. 

12 Kasım 2021'de kurulan Türk devletler teşkilatının hayata geçirilmesinde Kazakistan'ın ve özellikle onun lideri Nursultan Nazarbayev önemli katkıları oldu. Bunun dışında, uluslararası alanda Kazakistan dünyada “Nükleer Silahsız Dünya” kampanyasına önderlik ederek, dünya barışına büyük katkılarda bulunmaktadır. Nursultan Nazarbayev, 20 Mart 2019'da önemli bir karar vererek, genç politikacıların önünü açmak için Kazakistan Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etmiştir. Böylece görev başında kendi isteğiyle makamını haleflerine devreden ender cumhurbaşkanlarından biri olarak tarihe geçti. Onun yerine 10 Haziran 2019'da Kasım Cömert Tokayev Kazakistan Cumhurbaşkanı seçildi. 

30 YILDA TÜRKİYE-KAZAKİSTAN İLİŞKİLERİ

Prof. Dr. Abdulvahap Kara, konuşmasının son bölümünde, Türkiye-Kazakistan ilişkilerine değinerek, iki ülke ilişkilerinin dünyaya örnek olacak derecede sıkı dostluk ilişkileri içinde bulunduğunu ifade etti. Türkiye'nin, Kazakistan'ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olması hasebiyle, Kazakistan için ayrı bir öneme haiz olduğuna vurgu yapan Prof. Kara, Türk-Kazak dostluğunu sembolü olarak, 2009’da başkent Nur-Sultan şehrinde Atatürk heykelinin dikildiğine vurgu yaptı. 

Kazakistan, en kritik günlerinde Türkiye’nin yanında olarak, kardeşliğini de gösterdi. Örneğin, 2015’deki uçak düşürme olayından sonra kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştirilmesinde Nursultan Nazarbayev'in arabuluculuğu çok önemli rol oynadı. Ayrıca 15 Temmuz 2016 kalkışmasından sonra Türkiye’yi ilk ziyaret eden devlet başkanı Nazarbayev olmuştur. Bunun dışında önemli bir katkı da, Kazakistan’ın, Suriye’de anlaşmazlığa düşen tarafları Astana görüşmelerinde bir araya getirerek bazı konularda mutabakat sağlanmasına vesile olmuş ve Türkiye'nin 2016'da Fırat Kalkanı, 2018'de Zeytindalı ve 2019'da barış Pınarı Harekatı'nı düzenlemesine zemin hazırlayarak güney sınırlarında bir terör koridorunun oluşmasını engellemesine imkan tanımıştır. 

Burada çok önemli bir not düşelim.. Prof. Kara’nın 15 Kasım 2015 tarihli tweetinden aldığımız ilhamla dönemin Kazakistan Ankara Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev’e ulaşmış ve Nazarbayev’in Ankara-Taşkent arasında gece yarısı kurduğu hava köprüsünün geri planında yaşananların ayrıntılarını “TEŞEKKÜRLER SAYIN NAZARBAYEV” başlıklı iki günlük yazı dizimizde (3-4Temmuz 2016) anlatmıştık. Bu tarihi olayı ancak 15 Temmuz savrulması sonrasında yazabilen bazı gazetelerimiz de, tarihin akışını değiştiren bu  başarıyı bir işadamına maletmeye çalışmışlardı. 

SOYDAŞLAR KİTABININ TANITIMI

Programın bundan sonraki bölümünde Kazakistan'dan gelen gazeteci Gülnaz Kerimcan’ın daha yeni matbaadan çıkmış olan Kazakça “Kandastar” yani Soydaşlar isimli kitabının tanıtımı yapıldı. Atırav şehrinde gazetecilik yapan Kerimcan’ın kaleminden çıkan kitapta Türkiye Kazaklarının göç tarihi, kültürü ve bugünkü yaşantıları anlatılmaktadır. Yazar Kerimcan “Küresel dönemde milletlerin kültür ve manevi hayatına bugüne kadar hiç olmadığı kadar tehditler mevcuttur. Bu sebeple ortak kültür ve tarihi olan milletler birlik olmalıdır. Bizim bu kitabımızda bahsi geçen Türkiye Kazakları sadece kültürlerini korumuyorlar, aynı zamanda Türkiye ve Kazakistan arasında birer kültür köprüsü vazifesi de görüyorlar” dedi. 

Ayrıca toplantıda Atırav’dan gelen gazeteci Lezzet Edilhankızı da bir konuşma yaparak, “Kazakistan’da bağımsızlık günü kutlamaları 4 gün sürüyor. Kutlamaların 3. gününde Türkiye’de bulunmamız bir tesadüf değil. Çünkü, kardeş Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığımızı ilk tanıyan ülkedir. Bize bağımsızlık kolay gelmedi. Bunu hocamız çok güzel anlattı. Atalarımız yıllardır bağımsızlığa hasretti. Bunlardan biri Türkiye Kazaklarıdır. Çünkü onların ataları dilleri, dinleri ve kültürlerini korumak için Doğu Türkistan’dan at ve deve sırtında binlerce km kat ederek Türkiye’ye göç ettiler. Türk halkı da onları bağrına bastı. Şimdi burada mutlu ve refah içinde yaşıyorlar. Bağımsızlık bize çok şey verdi. Mesela, anayurttan günlerce yol kat ederek Türkiye’ye ulaşan Türkiye Kazakları şimdi 3 saatte uçakla Kazakistan’a Atırav’a gidebilirler. İşte bu bağımsızlığın nimetlerindendir. Kazakistan bağımsızlık günü kutlu olsun” diye konuştu. 

Daha sonra yeni kitabın kurdelaları keserek açılış merasimini Prof. Dr. Metin Karaörs, Türk dünyası duayen gazeteci M.Kemal Sallı ve Prof. Dr. Abdulvahap Kara gerçekleştirildi. Kitaptan dinleyicilere ücretsiz dağıtım yapıldı. Programın sonunda konuşmacılar ve konuklarla topluca bir hatıra fotoğrafı çekildi.