28 Şubat Post-Modern Darbesi’nin fâilleri, birinci dereceden aktörleri Yüksek Türk Adaleti huzurunda hesap veriyorlar. Öte yandan, 28 Şubat döneminin bütün hukuku-hukuksuzluğu, kânînî ve idâri olarak iptal edilmiş, ortadan kaldırılmıştır.  TBMM ise üzerine düşeni yerine getirmiş, bu dönemde çıkarılan kanunları kaldırmış, kanunlarla getirilen mağdûriyetler bertaraf edilmiş, T.C. Başbakanı, tüm kurum ve kuruluşlara gönderdiği bir ta’mimle, 28 Şubat döneminde getirilen bütün idâri uygulamalara son vermiştir. 
28 Şubat Döneminde bütün urumlar arasında en ziyâde tahribat, maalesef, T.C. Diyânet İşleri Başkanlığı’nda meydana gelmiştir; Diyânet İşleri Başkanlığı’ndaki tahribat, sadece çalışanlar, Merkez ve taşra Teşkilatında hizmet edenler üzerinde uygulanmış olsaydı, bu tahribatın tamiri kolaydı ve şimdiye kadar çotan giderilmiş olurdu.
Ne varki, Diyânet İşleri Başkanlığı’ndaki tahribat, doğrudan Yüce İslâm Dini’nin esaslarına, terk edilmesi, topyekûn belâ ve musîbetlere müncer olan, “Sünnet-i Hüdâ” olan sünnet’lere karşı oldu.
Bu dönemde, istisnalar hariç tutulursa, bütün ülke’de Merkezî Sistem va’az uygulaması başlatılmış veya yaygınlaştırılmıştır. -merak edenler için, Merkezî Sistem va’az, il’in veya ilçe’nin merkezî konumundaki bir cami’in’de bir kişi va’az ediyor, il ve ilçe’nin bütün cami’i’lerine, hattâ kasaba ve en ücradaki köylerine kadar bu konuşma Radyolink vasıtasıyla aksattırılıyor. Ezan ve sala’da da durum aynı.-...
İttihad ve Terakkî artığı, Tek Parti Mütegallibe, Jakben ve militan lâiklikliğin, baskıcı zihniyyetin, dini ve dindarları kontrol etme, baskı altında tutma icraatıdır.
Bu dönemde, devrin Başbakanı, Bülent Ecevit ve yardımcısı, Hüsameddin Özkan’ın talimatıyla, devrin Diyânet İşleri Başkanı, M. Nuri Yılmaz tarafından hazırlatılan ve yurt genilinde okutulan bir formel hutbe ile Azîz Milleti’mizin Yüce İslam Diniyle müşerref olduğu zamandan itibâren, Bin yılı aşkın bir zamandır, Cum’a ve bayram  hutbe’lerinde anşart olmamasına rağmen, çok güzel bir davranış olarak benimsenmiş, Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerinin zikrine son verilmiştir. 
Ayrıca “Allahım! İslam’a ve Müslümanlara Yardım Et!” diye başlayan Türkçe bir du’a, bid’at olarak ihdas edilmiştir. 
Yine bu dönem’de, Ankara’da, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda hazırlanan Cum’a ve bayram hutbeleri, yurdun bütününde okutulmaya başlanmıştır.
Düşünün, Ankara Kocatepe, İstanbul, Süleymaniye, Sultanahmed ve Fatih Cami’lerinde okutulan hutbe metinleri, Çemişgezek’in köylerinde, Toros’ların zirvelerindeki yaylalarda ve mezra’larda aynen tekrarlanıyor. 
İslam ve müslümanları dâimî kontrol altında ve baskıda tutmanın tipik bir örneği...
Bu hususlar’da onlarca yazı yazdım, bundan ön ceki Diyânet İşleri Başkanımız Muhterem Prf. Dr. Ali Bardakoğlu Hocamız’la görüşmelerimiz oldu. Hâlen vazifede bulunan Diyânet İşleri Başkanımız, Muhterem Prf.. Dr. Mehmed Görmez hocamızla bu Makam’a gelmeden önce ve geldikten sonra görüşmelerimiz oldu.
Ankara’da, tek bir merkez’den hazırlanan hutbe uygulamasına son verildi. Şimdilerde, hutbeler iller’de kurulan komisyonlarda hazırlanıyor vea ehil olduğuna inanılan bir şahıs tarafından hazırlanan hutbeler komisyon tarafından kontrol edildikten sonra, o il’in bütün ilçe, kasaba ve köylerindeki cami’lerinde okunmak üzere internet sitelerine konuluyor.
Gerek bundan önceki Diyânet İşleri Başkanımız, Prf. Dr. Ali Bardakoğlu, gerekse hâlen vazife başındaki Diyânet İşleri Başkanımız Mehmed görmez bay, def’atle, Merezî Sistem va’az ve Merkezî Sistem hutbe’nin, Diyânet İşleri Camia’sından, vâiz, imam-hatip’lerin zihnî melekelerini dümûra uğrattığını, tembelleştirdiğini bu sebeble de en kısa zamanda Merkezî Sistem’lere son verileceğini matbuat ve Milletin huzurunda, açık ve net olarak ifade etmişlerdir. Ne hazindir bugüne kadar pek çok yerde, ne Merkezî Sistem va’az ve hutbenin de Merkezî Sistem ezan’a son verilmiştir.
Prf. Dr. Ali Bardakoğlu bu hususta çok samîmî bir gayret gösterdi. Fakat giderek arkasındaki siyâsî desteğin kaybolması üzerine neticeye ulaşmadan Makam’dan ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Zannederim, ayrılmış olmasına rağmen bu husus hâlâ içerisinde bir ukde olarak devam etmektedir. 
Mehmed Görmez Bey’in arkasında çok güçlü bir siyâsî destek ve Câmia’ya tam bir hâkimiyet sözkonusu  iken ve Merezî Sistem’lerin sonlandırılması hususunda çok kararlı bir tutum izlediğini intibâ’ı verirken ki, -canlı olarak verilen bir Basın Konferansında” Gerekirse makası alıp bizzat sistemin iletim hatlarını ellerimle keseceğim.” demişti.-
Ne hazindir, aradan geçen bunca zaman’a rağmen, Merezî Sistemlerin sonlandırılması bakımından şimdiye kadar hiçbir adım atılmamıştır. 
Benim hayretimi mûcip olan ise, gerek bundan önceki Diyânet İşleri Başkanı’nın, gerese hâlen vazife’de bulunan  Başkanın, Merkezî Sistem’lerin sonlandırılacağına dâir beyanlarına, yalnız, Türkiye Elektronikciler Derneği tarafından şiddetle karşı çıkılmasıdır.
Adıgeçen Derneğin yetkilileri, “Merkezî Sistem’lerin kurulması ve sağlıklı işletilmesinde binlerce insanımız rızkını te’min etmektedirler. Bu Sistemlerin sonlandırılması durumuda bu insanlar işlerinden, aşlarından mahrum kalacaklar, tarıznda açıklamalarda bulundular.
Demek oluyor ki, işin içinde bizlerin bilmediği başkaca mes’eleler de varmış... Öyle ya! İl ve ilçe müftüleri, bulundukları illerin ve ilçe’lerin, T. Diyânet Vakfı’nın tabi’î Başkanı’dırlar. Bu sebeple de Diyânet Vakfı adına, sınırsız yardım toplama ve topladıklüarı yardımları da sınırsız harcama yetisine sahiptirler. 
Diyânet İşleri Başkanlığı’nda, Başkan’ın, pek çoğunu yakından tanıma fırsatı bulduğum Başkan Yardımcıları, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ve üyeleriyle İdare Başkanı ve uzman’ların, Merkezî Sistem’lerin sonlandırılması hususundai kararlı ve samîmî gayretlerine rağmen, taşra teşkilatındai dinenişin altında başkaca kaygular mı vardır?
Merezî Sistemler inatlaşması sebebiyle va’az’u nasîhat ve irşad hizmetleri bakımından bir Ramazan ayı daha heba edilmiştir. Merezî Sistem va’az uygulanan yerlerde, bırakınız, diğer cami’i’leri va’az yapılan cami’i’lere bile cemaat ezan okunduktan sonra girmektedir. Arap’ların Telefon için, hâtif’ten gelen ses, dedikleri gibi, Radyolink vasıtasıyla gelen ve ekseriya arı vızıltısı gibi duyulan veya duyulmayan sesi kim dinlesin?
- HÂMİŞ:
Cemaati cemaat olarak değil de, yolunası koyun, bir üye, müşteri gibi gören zihniyyet, bu Mübârek Ramazan-ı Şerif ayında da, muhtelif bid’atlara tevessül etmişlerdir. 
Bilindiği gibi, ramazan ayının geceleride kılınan Terâvih namazı Sünnet-i Müekkede olup, cemaatle kılınması Haz. Ömer radiyallahu anh Efendimizin halifeliği sırasında başlatılan bir Hulefâ-i Râşidîn sünnetidir;
Bu sünneti, Haz. Osman radiyallahu anh devam ettirmiş, Haz. Ali Kerremeallah-u Vech Efendimiz de, “Rabbim, Ömer nasılki, teravih namazı ile Mescid’lerimizi nurlandırdı ise sen de onun kabrini nurlandır,” diye du’a etmiş ve bu sünneti benimsemiş ve tatbîk etmiştir.
Ramazan-ı Şerif’te, Kadir Gecesi ve diğer mübârek gecelerde ve günlerde, cemaatle tesbih ve tehccüd namazlarını ve diğer nâfile namaz’ları kıldırmak ve kılmak ise, mezhep ve meşrep tefriki yapılmaksızın, bütün fukahâ’nın (Fıkıh âlim’lerinin, müçtehid’lerinin ittifakıyla tahrimen mekruhtur.
Hicrî 2. Bin’in müceddidi, İmam-ı Rabbânî Müceddigd-i Elf-i Sânî Ahmed-ü Faruk es-Sihrind (K.S.) Efendi Hazret’leri, “Bütün fukuhâ’nın ittifakıyla mekruh olan, cemaatle tesbih ve teheccüd kılınması ve bundan sevap umulması haram olan bin şeyi helal addetmek gibidir,” buyurur.
Peygamber zamanında ve Hulefâ-i Râşidîn zamanında, yâni, Asr-ı Sââdet’de olmayan Kur’ân’da ve sünnette bulunmayan, sonradan ihdas edilen herşey bed’attır. Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizde, İttihad ve Terakkî Dönemi hariç, Cum’a ve bayram hutbeleri Türkçe okunmazdı. Cemaatin de rahatlıkla anladığı kısa metinler okunurdu. Meselâ Peygamber’imizin şu meâl’deki Hadis-i Şerif’i hutbe olarak irad edilirdi.” dikkat ediniz, agah ve mütenebbih olunuz. Bütün işlerin en şerlisi sonradan ihdas olunanlardır. Sonradan ihdas olunan herşey bid’attır, her bid’at, dalâlettir, her dalâlet’de cehennemdedir.”
Sâriye bin irbaz radiyallahu anh, şöyle rivâyet eder. “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize öyle bir nasîhat etti ki, kalplerimiz ürperdi, gözlerimzden yaşlar boşandı. 
Bunun üzerine biz, “-Yâ Resulüllah! Bu nasîhat sanki veda edenin nasîhatine benziyor, bizlere bir vasiyette bulununuz,” dedik.
Resûlülh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- Size Allah’tan korkmanızı, başanıza, siyâhî bir köle bile emir ta’yin edilse, on’a itaat etmenizi tavsiye ederim. Aranızdan benden sonra yaşamaya devam edenlerin başına pek yakında pekçok karışıklar ve ayrılıklar gelecektir. O zaman benim sünnet’lerime ve Hulefâ-i Râşidin’in sünnetlerine temessük ediniz vargücünüzle onlara sımsıkı sarılınız. Dinde yeni yeni ortaya çıkacak bid’at’lardan (Sünnetime aykırı şeylerden) sakınınız. Çünkü sünnete aykırı her yenilik bid’attir, her bid’at da dalâlettir.” buyurmuştur.