1.75'LİK ŞOK YETERLİ Mİ?
M. Kemal SALLI
SON ZAMANLARDA GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE YAŞANAN VE KÜRESEL LİKİDİTE BOLLUĞUNA DAYANAN YALANCI BAHAR SONA MI ERİYOR?
Mayıs ayı başından bu yana mali piyasalarda yaşanan gelişmeleri algılamada ve yorumlamada zorluk çekiyoruz. Daha doğrusu, gelişmelere siyasi otorite, sanayiciler ve ekonomistler kendilerini haklı çıkaracak pencerelerden baktıklarından yorumlar çeşitleniyor. Önce piyasalarda yaşanılan volatilite (oynaklık), "küresel dalgalanmaların Türkiye'ye yansıması" olarak açıklanmaya çalışıldı. Sonra, "Küresel volatilite gelişmekte olan ülkeler arasında neden Türkiye'yi daha fazla etkiledi?" sorusuna yanıt arandı. Son birkaç yılda, tüm gelişmekte olan piyasalarla birlikte, Türkiye piyasalarında da bir bahar havası yaşandı; döviz ve faiz aşağı yönde seyrederken borsalar rekorlar kırdı, bu piyasalara yüksek oranda giren uluslararası sermaye çok tatlı paralar kazandı. Ülkemize döviz yağıyor, kur geriliyordu. Siyasi otorite ve onun yörüngesindeki medyada köşe tutmuş ekonomistler bu durumu, "Türkiye'ye duyulan güven" olarak açıklıyorlardı. Küresel çapta yaşanan bu yalancı baharın likidite bolluğundan kaynaklandığını dile getiren pek yoktu. Eli kolu İMF ve AB çapalarına bağlanan Türkiye, sıcak paraya güvence veriyordu. Bu güven, ülkemize akacak yabancı sermayeye, daha doğrusu sıcak paraya piyasalarımızda istedikleri operasyonları uygulayabileceklerine, faiz-döviz-borsa şeytan üçgeninde yaratılan tahtarevalli harekatıyla elde edecekleri tatlı kazançları anaparayla birlikte dolara çevirip dışarı kaçabileceklerine ilişkin güvenceydi. İMF'nin programlarını ve AB'nin dayattığı reformları uygulayacağımız yönündeki güvenceler, sıcak paranın piyasalarımıza yağmasına neden oluyordu. Çünkü AB ve İMF çapalarıyla uluslararası sermayeye Türkiye'nin borç ödeme yeterliği konusunda güvence veriliyordu. CARİ AÇIK EN BÜYÜK SORUN Sırtımızdaki en büyük sorunumuz olan cari açığı finanse edebilmemiz için, sıcakparaya yüksek reel faiz ödemek zorundaydık. Paradan para kazanmaktan başka bir amacı olmayan sıcak paranın ülkemize yüksek oranda girişi, "Yabancı sermayenin Türkiye'ye duyduğu güven" olarak sunuluyordu, fakat gelen "sıcak paraydı" ve sıcak paranın yatırım yapmak, mal ve hizmet üretmek, işsizliğe çözüm bulmak gibi bir kaygısı yoktu. Onun tek derdi kısa bir zaman diliminde, borsa-faiz-döviz şeytan üçgeninde hatırı sayılır oranda kazanç sağlamaktı. 7 Haziran tarihinde gazeteler, "Merkez'den şok faiz: 1.75!" manşetleriyle çıktı. Beklenti neydi? Merkez Bankası beklenenden yüksek açıkladığı faiz oranıyla piyasaları rahatlatacak, döviz kaçışı frenlenecek borsa rahat nefes alacaktı... Olmadı... Kafalar karıştı.. Merkez Bankası 2005'ten bu yana yaptığı bütün indirimleri niçin toptan geri alma gereği duyduğu? Merkez Bankası henüz 1.5 ay önce 50 baz puanlık bir indirim yapmamış mıydı? "Sıcak para 1.75'lik faiz artışıyla geri dönmez" diyenler ne anlatmak istiyorlardı? 1.75'lik şok faiz artışı enflasyon hedeflemesini rayından çıkarmayacak mıydı? Küresel çalkantıların yaşandığı dönemde Merkez Bankaların en önemli silahı faiz oranlarıdır. ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Alan Greespan bu silahı çok ustaca kullanmış ve yalnız Amerika'nın değil küresel ekonominin de maestrosu olmayı başarabilmişti. Yeni Başkan Bernanke de Greespan'in izinden gidiyor. MERKEZ BANKASI NE YAPMALI? Bu noktada sözü Merkez Bankası'nın enflasyon hedeflemesine geçmesini doğru bulmayan Prof. Salih Nefçi'ye bırakmak istiyoruz. İşte Nefçi Hocamızın "Merkez Bankamızın hedefleri ne olmalı?" konusundaki sorgulamalarına verdiği yanıtlar (özetle): "Bu köşede son yıllarda hiç şaşmadan hep şu görüşü savunduk.. Türkiye, Asya merkez bankalarının uyguladığı politikaları uygulamak zorunda. Bazı yazdıklarımızı tekrarlayalım... • Asya ülkelerinde kurların seviyesi adeta milli güvenlik kadar önemli bir konudur... • İhracata yönelik çalışmayan Türkiye benzeri ülkeler, Asya'nın gerisinde kalacaktır. • Ve son zamanlarda sık sık vurguladığımız bir nokta... TCMB, Asya Merkez bankalarının izlediği politikaları izlemedikçe bir yere varılamaz. Şimdiki politikanın sonu hüsrandır. Görüldüğü gibi 3 yıldır izlenen sakat kur politikası yine çalışmamıştır. Likiditenin daralmasını beklemeden, spekülatif sermaye çıkmış, dengeler yine yerinden oynamıştır." Özetle söylemek gerekirse, "Merkez Banka'mız tam bağımsız olsun" diyor. Ve Nefçi Hoca'dan çok önemli bir saptama daha: Verimlilikte düzelme, reformlar vs., bunlar aslında bazı gerçek payı olan faktörler. Ama işin esasına bakıldığında bu gibi açıklamalar Brezilya, Türkiye gibi ülkelerde sık sık gündeme getirilir ve yatırımcıları alım yönünde gaza getirmek için kullanılır." "... Sonra likitide daraldığında bir de bakarsınız işler yine benzer bir noktaya geri dönmüş. Kendimizi kandırmayalım. Asya ülkelerinin izledikleri politikaları izlemeden Türkiye ekonomisi gereken değişimden geçmez. Kriz korkusu ve kompleksi ile yaşamaya devam eder." 1.75'lik faiz şoku yeterli mi? Yarın... KÜPE: Çalışmak ve gayret, insanı fırtınaların ve dağların ötesine götüren kanatlardır. Johnson Fischart
Yorumlar