Türkiye’ye bakıp düşüncelere dalıyorsunuz aniden şu soru aklınıza geliyor: 
Bu çağdaş güçlü ülkeler var ya hani gelişmekte olan ülkeleri parmağında madalyon gibi döndürebilen; yeri geldi mi dolaylı yollardan bu ülkeleri yöneten veya yönlendiren, işte onlar bu noktaya nasıl geldiler nasıl bu denli gelişebildiler acaba?
Bunun bir sırrı var mıdır ?
Genel kabullerden birkaçını verelim:
Düşünceyi ifade özgürlüğü
Din ve vicdan özgürlüğü
Girişim yani teşebbüs özgürlüğü
Bilim, akıl ve mantığın önünün açık olması
Bakın ABD’nin daha ilk kuruluş yıllarında Başkan Thomas Jefferson ne diyor çevresine:
“İçimizden farklı düşüncelerde olmayanlar olabilir, sakın bunlara dokunmayın.”
Demokrasilerde serbest tartışma ortamı çok önemli. Peki bugün böyle bir ortam var mı?
Tartışılır!
Hani nerede tüm Partilerin temsil edildiği “açık oturumlar”?
Hani nerede tüm parti liderlerinin katıldığı açık oturumlar ve tartışma programları?
Yıllardır yok. Anılarda kaldı..
Yirmili yaşlardaki gençlere geçmişi anlatsak inanmakta güçlük çekerler.
Bugün serbest tartışma ortamından hangi ölçülerde söz edilebilir?
Ya demokratik ilerleme ve gelişmeden ?
Öte yandan 12 Eylül askeri yönetiminin ürünü %10 seçim barajına ne demeli?
Bu antidemokratik yasanın demokrasiyle, milli iradenin tam tecellisi ile uzaktan yakından ilgisi yok. Anlaşılan Meclise kapağı atanlar bir de iktidar olmuşlarsa artık ileri demokrasi tamam diye düşünüyorlar.
Bu arada 11 yıldır meclis dışında kalan partileri adeta yok sayarak devlet yardımı yapmıyorsunuz da bu partiler nasıl sesini duyuracak nasıl Anadolu’yu karış karış gezerek söylemlerini halka aktaracak, sabit giderlerini nasıl karşılayacak geçmez mi akıllardan?
 Böylesine dışlanmış ötekileştirilmiş hatta kısırlaştırılmış siyasi ortamda nasıl yeni liderler, yeni söylemler gelişebilir, siyasi ortama yeni seçenekler nasıl çıkabilir, mümkün mü?
Belli ki AKP İktidarının bu konuya ilgisi sıfır. 
Aynaya bakıyor milli iradeyi görüyor, işlem tamam diyor.
 Sonuçta üç buçuk partiye mahkum ve yıllarca üç lider arasında seçim yapma zorunda kalan büyük bir seçmen kitlesi.
2011 seçimlerinde yaklaşık 8 milyon seçmen sandığa bile gitme zahmetine katlanmamış.
Sebebini araştıran var mı?
Acaba “çok ileri demokrasi”den olmasın!
 Kararı size bırakıyorum ...
YARGI SAYGINLIĞI
Çağdaş demokratik ülkelerde yargı saygınlığı tartışılmaz ve bu saygınlık çok üst düzeydedir.
Öyle de olmalıdır.
Bakın ABD’de hakimlerin sabit maaşları yoktur. Maaş çeklerini kendi kendilerine yazarlar .Özgür ve bağımsız kararları etki altında kalmadan vicdanıyla rahatça verebilsinler diye.
Peki bizde neler oluyor ?
Orta yerde darbe marbe yokken, varolan darbeler ise yargılanamamış iken 75 yaşındaki bir kişiye 117 yıl hapis cezası veriliyor. Bu hangi mantıkla olabilir diye sormak gerekir.
Ya bir gazeteciye Müebbet hapis cezası?
Şunu sormayalım mı: Yargı bağımsız ise 12 Eylül’den kalma Adalet Bakanının HSYK’ya başkanlık ediyor olması referandumdan sonra niye kaldırılmadı?
Bakan veya Müsteşar başlarında olmadan HSYK toplantı bile yapamıyorsa hangi bağımsızlıktan söz edilebilir?
Yargı saygınlığı demokrasilerde son derece önemli olup rejimin de sigortası durumundadır. İyi de şunu nasıl yorumlamalı:
Özel yetkili mahkemeleri “antidemokratik’’ diye kaldıracaksınız ama elindeki işleri bitirinceye kadar yargılamalara izin verceksiniz.
Hangi mantıkla?
Baro Başkanı Sayın Feyzioğlu’nun bu konudaki örneği çok anlamlı: “Bir ilacın öldürücü olduğunu tesbit ettikten sonra yasaklıyorsunuz ancak eczanelerde stoklar bitene kadar satışına izin veriyorsunuz.’’
Bir mantık bulan varsa lütfen açıklasın..
Yargı saygınlığını kendi uygulamalarıyla pekiştirir.
Unutmayalım.