Türkiye, Mısır’daki askeri müdahaleye, sert tepki verdi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Muhammed Mursi'nin ordunun müdahalesiyle görevinden alınmasının kaygı verici olduğunu belirtti. Buna göre, Türkiye’nin hedefi,  Ortadoğu'da bir barış havzasının gerçekleşmesi olarak belirtildi. Davutoğlu, Mısır'ın sadece bölgesel barışın değil, küresel barışın da ana aktörlerinden biri olduğunu belirtti. Ancak bilindiği ve pek çok defa resmi ağızlardan da ifade edildiği gibi, Türkiye, Hüsnü Mübarek'in devrilmesine yol açan 2010'daki "25 Ocak Devrimine" tam destek verdi ve vermeye de devam ediyor. 25 Ocak Devrimi'yle başlayan süreç ise demokratik bir süreç olarak adlandırılmaya devam ediyor. Ancak, Davutoğlu’na göre, Mursi serbest, adil ve hür seçimlerle seçilmişti. Ordunun müdahalesi, kaygı verici olarak nitelendiriliyor. 
ABD Başkanı Obama ise, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, demokratik bir şekilde seçildiğini ancak şimdi Mursi hükümetinin, muhalefete ve azınlık gruplara saygı göstermediğini ifade ediyor. Bu durum, Müslüman kardeşlerin tepkisini yol açmış durumda. İlk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin görevinden alınması ve kaçırılması, anayasanın askıya alınması ve Şura Meclisi'nin feshedilmesi konularında, ABD’nin darbecilerle destek verdiği belirtiliyor.  
Mısır’da askeri yönetimin iktidarı devralmasıyla, sermayenin ülkeden kaçışı hızlanmıştır. Batılı firmalar, Kahire Borsasındaki hisselerini, sattılar, böylelikle 2011 yılının ikinci çeyreğinde 5.5.milyar dolar, ülke dışına çıktı. Ayrıca, yabancı doğrudan yatırımlar, Ocak devrimi sonrasındaki ilk altı ayda 1.8 milyar dolardan, 200 milyon dolara düştü. Libya’daki ayaklanmalar neticesinde, 200 bin Mısırlı Libya’dan kaçtı ve döviz gelirleri de ciddi miktarda azaldı. Sina boru hattı, birçok kez saldırıya uğradı. Turizm gelirleri, düştü. Bütçe açığını kapatmak için, ABD borçları silme ve yeni krediler açma sözü verdi. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri ise bağış yapma kararı aldıklarını duyurdular. AB ve diğer ülkelerden gelecek bağışlar, yardım programları olarak yıllara bölündü. Suudi Arabistan ise, Eylül 2011’de 500 milyon dolarlık yardımı, Mısır Merkez Bankası’na gönderdi.
Mısır’da 1990’lı yıllardan bu yana, ülke içindeki enerji tüketimi, artış göstermektedir. Bunu engellemek için, ulaşımda sıkıştırılmış doğal gaz kullanımının yaygınlaşması sağlanmaya çalışıldı. Termik santrallerde petrol yerine doğal gazın kullanılmaya başlanmasıyla, petrol ürünlerinin kullanımı, belli bir ölçüde azaltıldı. Enerji tüketimindeki bu artışın nedenleri, sanayileşme, ekonomik büyüme, doğal gaz ve petrol arama çalışmaları, nüfus artışı, ticari ve özel araç sayısındaki artış olarak gösterilmektedir. 
Mısır’da Hüsnü Mübarek’i yerinden eden en önemli sebeplerden biri, yakıt eksikliği idi. Ancak üzerinde durulması gereken konu, bu sorunun, devrim sonrası da, devam ediyor olmasıdır. Şu anda, Mısır’ın başlıca sorunları, petrol yetersizliği ve nakit sıkıntısıdır. Mısır’da Mursi Hükümeti, petrol sıkıntısını, üretim yetersizliğine, kara borsanın varlığına ve sübvansiyonların yetersizliğine dayandırmıştı. Mısır, doğal gaz ihraç eden bir ülkeden doğal gaz ithal eden bir ülkeye dönüşmüştür. Enerji zengini olmasına rağmen, üretim yetersizliği yaşamaktadır. İşlenmiş ürün yerine hammadde ihracı ileride sorunların büyümesine yol açacaktır. Mısır doğal gaz rezervleriyle dünyada 17. ve petrol rezervleriyle 28. sırada yer almaktadır. IMF, Mısır’ın kredi talebini, enerji ürünlerindeki sübvansiyonların kaldırılması şartına bağlamıştır. Bu kararı almak, kolay değildir. Halkın desteğinin tamamen kaybedilmesine yol açacaktır. 
Mısır’da enerji politikaları nedeniyle, Mübarek’in yaşadığı sorunlar, Mursi döneminde de sürmüştür. Mısır’ın enerji sorunsalı, Mursi sonrası dönemde de Mısır’ın geleceğini belirlemeye devam edecektir.