Yaşadığımız çağda mutlu olan var mı? Var diyen yalan söyler. Herkes bir şeyden şikayetçi. Kimi komşusunun aldığı arabayı görüp imreniyor. Kimi de dizide gördüğü villayı…

Ben de niye “en” iyisi yok diyor. Bir dönem Hakan Ural’ın programında yer almıştım. Kadın – erkek ilişkilerine yer verirdik programda. Bu konuya yer verdik mi bilmiyorum ama şurası bir gerçek ki, gençlik çağında iki erkek bir araya geldi mi, “Bilmem kimin eşi daha güzel, benim ki niye en güzel olmadı.” diye tartışırdı. Tartışırdı diyorum, çünkü günümüzde evlenmeye heves eden genç erkek ya da genç kız da kalmadı. Her gelen günün, eski günü arattığı bir dönemden geçiyoruz. Yoksa bunun nedeni, şükretmeyi bilmediğimiz için mi? Şükretmek… Yani kalben şükretmek… Elimizdekiyle yetinmek. Zenginliği koşar adım değil de yavaş yavaş, sindire sindire elde etmek. Hayat merdivenlerinden yukarıya doğru çıkarken, yanından geçenlere dikkat et. Geri döndüğünde yine onları göreceksin demiş Cenap Şahabettin. Demek ki en zengin, en yüksek makam sahibi, en güçlü, hatta en hayırlı olmak için mücadele etmek bile hayırlı değilmiş. Peki bu en kelimesini kim soktu kafamıza? Yıllarca magazin sektöründe Kanal D, Star TV, TV8 ve daha ismini hatırlamadığım irili, ufaklı birçok kanalda çalıştım. Sizlere seslendirmenler aracılığıyla kadın erkek ilişkilerini bir erkeğin gözüyle yansıtmaya gayret ettim. Şimdi de reklamcılık sektöründe topluma nasıl hipnotik ve subliminal mesajlar iletiliyor. Onlar hakkında bilgi vereyim. İlgiyle okuyacağınızı düşünüyorum.

Reklamcılık sektöründe slogan olarak bazı önceden belirlenmiş olan sıfatlar kullanılır. Bunlar, “en,” “mükemmel,” “harika,” “muhteşem” gibi toplamda yedi ana sıfattan oluşan slogan kelimeleridir. Slogan ve reklam metinleri için bazı kalıplaşmış yüklemler de kullanılır. “Tavsiye edin.” Mutlaka alın.” “Israrla isteyin.” gibi. Zaten bir reklam kampanyası hazırlanırken, bu ana kavramların dışına asla çıkılmaz. Ama dünyanın en iyi, bakın yine en dedim, e tabi ben de sizler gibi belki sizden daha fazla reklama maruz kaldım. Etkili bir reklam hazırlasanız da bu marka için yeterli değildir. Sonrasında sıra medya planlamasına düşer. İngilizce gross rating point denilen kavram stratejik öneme sahip olur. Hedef kitlede her bireyin bir reklamı kaç kez izlediği araştırılır. Evet yine döndük dolaştık, frekans konusuna geldik. Zaten bu hayatta her şey frekans değil midir?

Bir reklamın anlaşılır hale gelmesi için en az 3 kez izlenmesi gerekir. Bir reklamı yedi kez izlediğinizde o ürünü benimsersiniz. Yedi kez izlemeniz zordur. Çok büyük reklam bütçeleri gerekir. 11 ila 13 kez gördükten sonra ise hedef kitlede bıkkınlık başlar. O nedenle kampanyaya bir süre ara verilir. Bu sıra televizyonlarda, sosyal medya platformlarında ve dijital ağlarda sürekli karşılaştığınız bir reklam var mı, bilmiyorum. Bu aralar sürekli gördüğümüz seçim reklamları var. Bu kampanyalar için dev bir bütçe hazırlanmış olmalı. Belediye başkan adayları böyle bir bütçeyi neden ayırmış olabilirler ki? Neyse vardır bir bildikleri. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor demek ki…

Bu konulara pek girmeyelim. Yarın zaten seçim var. Bu bıktığımız reklam kampanyalarından Allah’a şükür ki kurtuluyoruz. Yazımın ana fikri, her şeyin en iyisi olmaya çalışmayın. İyi olmanız yeterlidir. Çünkü en kelimesi size kitle iletişim araçlarıyla verildi.  

Haftaya bir sonraki yazımda daha sizlerle yine Önce Vatan Gazetesi’nde görüşmek dileğiyle…