Merhaba sevgili okuyucularım. Bugün alıntı yapmadan, bilgiye boğmadan gönlümden geçenleri aktarmaya çalışacağım sizlere. İslam zenginliktir. Hem bu dünya hem de ahirette zengin olmamızı ister. Tek ve gerçek zengin de Allah’tır. O dururken, kuldan istemek büyük yanlıştır. Her kavme gelen yüzbinlerce peygamber ki tam sayısını bilmiyoruz, hep bunu öğütlemiştir. Fatiha Suresi de hamd  yani övme ve övülme yalnızca Allah’a mahsustur diye başlar, aynı surede yalnızca ondan diler yalnızca ondan medet umarız ayeti geçer. Hal böyle iken, Allah dururken başkasından yardım istemek nedir? Liyakatsizlik nedir? Bir iş sana nasip olacaksa, sana kırk kişi engel olsa da o iş senin olur. Bir iş nasip değilse de sana 40 kişi torpil yapsa da olmaz. Ya patronundan zam istemek için kılı kırk yaran, 3 kuruş için yağcılık yapanlar? Onlar bunun bedelini mahşer günü nasıl öder, hiç düşünmüyorlar mı? Veren el alan elden daha hayırlıdır gibi patronaj cümlelerle büyütüldük. Bunlar tamamı ile yanlış düşüncelerdir. Veren el Allah’ın elidir. Maaşını veren patronu da yaratan Allah’tır. Hiç düşünmüyor musunuz? Kula güvenme ölür, taşa güvenme kırılır.
Siz başlıkta Ramazan kültürü diye yazınca Karagöz ve Hacivat’tan bahsedeceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Ramazan bir eğlence değildir. Ticari hırsları uğruna kabeyi putlarla çeviren Mekkeli işadamlarına isyan için dağa çıkan peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (SAV)’e salad ve selam olsun. O, “oku” emriyle dağdan indiğinde zaten manen putları yıkmıştır. İşte Ramazan kültürü tam da budur. Sonrası o putlar için kaçınılmaz sondur. Şimdi put yok ki demeyin. Şimdiki putlar, kasa, masa, nisa hırsıdır. Aman kasam dolsun, Aman o makam masası benim olsun. Aman o kızla evleneyim. Ailem karşı çıkıyor ama türlü türlü hataları, günahları var ama ille de benim olsun hırsı. Bunlar da bir çeşit put değil midir? Öbür dünyayı unutup sadece bu dünya için istemek. Bir de erenlerin sırrı ortaya döküldü. Olumlu düşün, senin olsun. Hayırlısıysa olsun demeyi unutarak. Zenginliği elde ettin ama huzurun yok ne iş yaradı? Bakın kuru ekmeği paylaşmak kolaydır. Zor olan pastayı paylaşmaktır.
İslam zoru kolaylaştırır. Paylaşımcıdır. Kazancının kırkta biri ihtiyaç sahibinin der. Gel gör ki, kimse bu gerçeğe dayanamaz. Pek azı müstesna. Bu kez o kırkta biri sağlığından çıkar. Ama görmez, yine inkara devam eder. Türkiye’de serveti tek başına ülkemizin toplam servetinden daha fazla olan iş adamları var. Sadece biri zekatını verse ülkede geçim sıkıntısı çeken bir kişi bile kalmaz. Ama işlerine gelmez. Çünkü iş dünyası insanı bir sömürü aracı olarak görür. İhtiyaç sahibi kalmazsa kimi sömürecek? O yüzden ülkemizin en büyük açığı zekat açığıdır. Fakat zorla alınmamalıdır. Allah’tan korkmayan kuldan da utanmaz. Allah korkusu dururken, kuldan korkup verilen zekattan da kimseye fayda gelmez.
Evet bugünkü yazımı kısa tuttum. Kısa ama net oldu. Haftaya bir sonraki yazımda daha sizlerle yine Önce Vatan Gazetesi’nde görüşmek dileğiyle…