Başbakan Muhterem R. Tayyip Erdoğan ikinci dönem Başbakanlığında çok rahat olmalıdır; Çünkü, Türk demokrasi tarihi içinde, 1950–1960 arası da dâhil, hiç bir Başbakan, Cumhurbaşkanı ile hiç bir zaman tam bir mutabakat içinde olmamışlardır-olamamışlardır. Bilinenin tam aksi, 10 yıllık Demokrat Parti İktidarı Döneminde Cumhurbaşkanı Celal Bayar'la, başbakan Adnan Menderes arasında pek çok iktisâdî, sosyal ve siyâsî mes'eleye bakış açısından her hangi bir mutabakat söz konusu değildi. Aksine, Başbakan halktan ve halkın gerçek temsilcilerinin, milletvekillerinin te'siri ile Türkiye'nin dâhilî ve hâricî mes'elelerine daha bir milliyetçi bakışla yaklaşıyor, buna mukabil Cumhurbaşkanı Bayar, İttihad ve Terakkî zihniyetiyle, halktan kopuk, seçkinci ve mütegallibe bir zihniyetle yaklaşıyordu. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bu kopukluk, derin uçurum ve âdem-i mutabakat bulunmasaydı, akıbetleri elbette böyle olmazdı. 1960 ihtilâlinden sonra yapılan ilk serbest seçimler neticesi iktidar koltuğuna oturan, Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, askerî-ihtilâl idaresinin cebren seçtirdiği Merhum Cemal Gürsel, vazife yapamayacak kadar rahatsızlığı dolayısıyla yerine bizzat kendisinin seçtirdiği Merhum Cevdet Sunay olmak üzere iki Cumhurbaşkanı ile çalıştı. Cemal Gürsel ile çok kısa bir müddet çalışması ve bu müddet zarfında da Cumhurbaşkanı'nın rahatsızlığı dolayısıyla vekil Cumhurbaşkanları ile çalıştığı için fazla sıkıntı çektiği söylenemez. Merhum Cevdet Sunay'ın ilk yıllarında fazla bir mes'ele yoktu. Ne var ki, zaman içinde ve Sunay Paşa Cumhurbaşkanlığında yavaş yavaş tecrübe kazandıktan sonra Sayın Demirel'in burnundan getirdiği bilinmektedir. İhtilâlin yaralarının sarılması ve normale dönüş için, gerek Cihet-i Askeriye’de ve gerekse bürokraside yapmak istediği tasarruflara geçit vermemesi, 12 Mart Muhtırası sırasında parlamento tarafından seçilmiş, rütbelerinden soyunmuş, sivil bir Cumhurbaşkanı olarak demokrasiden yana tavır koyması gerekirken, maalesef ihtilâlcilerin, muhtıracıların yanında ve saflarında yer almıştır. 12 Mart ihtilâlcileri-muhtıracılar TBMM'ne, hükûmete ve Cumhurbaşkanına muhtıra verip hükûmetin istifasını istediklerinde, TBMM'sinde muhtıranın TBMM'nce reddedilmesi, muhtıraya imza koyan Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı'nın derhal emekliye sevkedilmeleri görüşü ağırlık kazanmıştı. Bilhassa, İktidardaki Adalet Parti'sinin genç, milliyetçi ve dinamik kanadın ısrarı üzerine, Başbakan Cumhurbaşkanı ile temas edip bir karar verecek iken -Zira üçlü kararname’nin tekemmülü için Cumhurbaşkanı'nın tasdiki gerekiyordu.- Farz edelim, Millî Savunma Bakanı teklif edecek, Başbakan inha edecek, acaba Cumhurbaşkanı onay verecek miydi? Tam bu noktada, Başbakan Demirel, TBMM'ndeki özel kalemine talimat verdi, "Köşkle temas kurulsun, acil kaydıyla Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmem lâzım". Köşkle acil moduyla temasa geçilir, fakat Çankaya tam duvardır, Sunay Paşa kendisini o makama çıkaran, minnettar olduğu Başbakan'ın telefonla görüşme talebini reddeder, Başbakanla görüşmez. Daha sonra müşterek dostlarından birisiyle, "Süleyman Bey'e selâm söyleyin, kusura bakmasın, askerler beni de devreden çıkardılar" diye haber gönderecektir. Aynı Demirel 70'li yılların sonlarındaki Başbakanlığı sırasında yine bizzat kendisinin teklif ettiği ve bir mutabakatla seçtirdiği bir başka Cumhurbaşkanı Merhum Fahri Sâbit Korutürk tarafından pek çok konuda veto yemiş, asla tam bir mutabakat içerisinde bir çalışma vasatı bulamamıştı. Tarihin ve talihin garip bir cilvesi, Demirel'in Cumhurbaşkanı seçilmeden öneki son Başbakanlığı -ki, DYP-SHP koalisyonu'nun 1991'de kurdukları hükûmetin Başbakanıydı- sırasında Cumhurbaşkanı, İstanbul Teknik Üniversitesi talebeliği yıllarından beridir, abi-kardeş olarak birbirlerine, "ağabey, Kardeşim Turgut" diye hitap eden Demirel Başbakan, Turgut Özal Müsteşar -Devlet Plânlama ve Başbakanlık Müsteşarlığı- Demirel'in son azınlık hükumeti -ki, Adalet Partisi'nin Erbakan'ın kerhen, Türkeş'in birrıza desteğiyle tek başına kurduğu Adalet Partisi azınlık hükûmeti -zamanında Turgut Özal, Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığı da uhdesinde olmak kaydıyla Bakanlıklar üstü Başbakanlık Müsteşarıydı. Demirel'in Başbakan, Özal'ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde mutabakat halinde çalıştıkları söylenemez. Artık, "Ağabey, Kardeşim Turgut" günleri gerilerde kalmış, Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı, hatta Sayınsız "Cumhurbaşkanı" dönemi başlamıştı. 1980’li yıllarda, 1982 Anayasası ile birlikte, referandum sırasında "Hayır!" demenin, "Hayır!" propagandasının yasak olduğu bir süreçte Cumhurbaşkanı olarak dikilmiş, bir Cumhurbaşkanı var. Her mes'eleyi Kışla intizamıyla algılayan "Netekim Paşa"… Buna mukabil, olabildiğince larj bir Başbakan Turgut Özal. Merhum Turgut Özal'ın olabildiğince yumuşak, mültefit tavrı ve şaşırtıcı hareketlerine rağmen Evren Paşa ile iyi münasebetler içinde ve pek çok mevzuda mutabakat halinde oldukları söylenemez. Cumhurbaşkanları bakımından Başbakanlığı sonrasında fazlasıyla engellenen Süleyman Demirel Cumhurbaşkanlığı sırasında, Tansu Çiller, Prof. Dr. Necmeddin Erbakan, Mesut Yılmaz ve Bülent Ecevit olmak üzere dört ayrı Başbakanla çalışmıştı. Demirel'in Cumhurbaşkanlığı sırasında memleketimiz, milletimiz en sancılı günlerinden birisini yaşamış, 28 Şubat 1997 tarihinde meydana gelen post modern ihtilâl, te'sirleri bakımından geride kalan üç müdahaleden daha müessir bir müdahale olmuştur. Tansu Çiller'i saymazsak, Mesut Yılmaz ve ondan sonra iktidar olan Bülent Ecevit'in Başbakanlığı bu müdahalenin birer eseridir. İstanbul Teknik Üniversitesindeki talebeliklerinden beridir, yakinen tanıdığı ve bir türlü yıldızları barışmayan Erbakan ile mutabık oldukları, uyum içinde çalıştıkları söylenemez. Başbakanlığı döneminde tam üç kere askeri müdahaleye muhatap olan -bunlarda kusuru vardır, yoktur bu ayrı bir mes'ele- dördüncü bir müdahaleyle karşı karşıya kalmamak için maalesef, hayatı boyunca demokrasinden dem vuran Demirel, bu son post-modern müdahale sırasında demokrasi tarafında, demokratlar saflarında yer alacağı yerde, ne yazık ki, demokrasi karşıtı ihtilâlcilerin, andıççıların, provokatörlerin saflarında yer almıştır. (Gelecek yazı, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer dönemi ve Başbakan Erdoğan'ın çektikleri...)