Zaman Zaman... Bu ne biçim Catamaran? Johnny Depp’in Charlie’nin Çukulata Fabrikası filmindeki gibi yatayda ve düşeyde her yere gidebilen şeffaf bir asansöre binip, gerilere çoook gerilere gitmek istiyorum. Hani dvd film seyreder gibi... Bir tuşla geri sarmak. I-ıhh olmadı biraz daha geri...hıh kalsın ohhhh ne keyifli... herşeye rağmen insanlar tebessümlerini eksik etmiyorlar surat denilen o tahtada...Sevgi, saygı, aşk, hoşgörü, özel, genel, hırs, özveri, mutluluk, acı, paylaşım, bencillik, gizlilik, şeffaflık, ahlak, ahlaksızlık, başarı, edepsizlik, paylaşım, ihtiras, kolkola...denge kurulmuş, insanlık kol geziyor. Tek tip doğru var sosyalde ve özelde...Geleneksel aile tipi çok karmaşık değil. Yoo...Çok ileri de alabilirim. Hayat tekerrürse eğer o çocukluğum ve gençliğimin gördüğü yaşam düzeni de geri gelecektir. Yine bu konulara dalmak zorunda kaldığım için insanlığımdan utanıyorum. Anlatayım... Yüzeyim de sırt problemlerime iyi gelsin diye dört beş gün, denizi berrak orta karar fiyatlı bir yere gitmek istedik. Bu yılki ders programımdan dolayı, tek yaz tatilim olacağı için sakin, denizi temiz bir yer seçtik. Maalesef bu yine Bodrum oldu. Nedense Bodrum’un insanlar üzerinde garip bir çekiciliği var. Neredeydiniz? Bodrum canım...Nereye gidiyorsunuz? Bodrum canım. Bizim falan filan...diye devam eder...Kalburüstü Bodrum’da evlenir Bodrum’da boşanır... Simi’ye gitmek isteyen Hollywood ünlüleri bile Bodrum’a zoraki giriş yapar. Böyle bir çekiciliği vardır Bodrum’un. Tanrı sık sık depremle yoklar 3.5-3.8 ama insanoğlu farketmez. Bodrum Bodrum şarkısı bile efsaneleşmiştir. Çocuk nerede doğdu? Bodrum’da...Çünkü Bodrum’da doğan çocukların Bodrum’a giriş çıkışları bedavadır. Büyür çocuk Bodrum’la özdeşleşir. İstanbul’un sahil kesimidir Bodrum. Ana karnına nerede düştün? Bodrum’da canım Bodrum’da... Oysa Bodrum’un gerçek çocukları üvey evlat gibidir doğdukları topraklarda... Gözleri, uzun minübüs yolculuklarında, tutamaklara sımsıkı yapışıp, turizm canavarının bu beldeyi keşfetmesinden beri bitmeyen inşaat şehrinde hep pencereden dışarı bakar. Arada minübüsteki ailesini çekeder, oradalar mı diye...Saçları kısacık erkek traşlı, üzerlerinde derli toplu şort ve gömlek ve terleyince hasta olmamak için, anacıklarının giydirdikleri örgü yelek vardır. Oysa Bodrum güçlüdür artık...Paranın gücünü özümsemiştir benliğine. Para için yapmayacağı şey yoktur. Benliğini, ahlakını, eski saf düzenini, onurunu, geleneğini göreneğini satmıştır. İster... ister... hiç düşünmeksizin...Çıldırmıştır. Evet neredeydim? Yüzecektim ve sırtıma iyi gelecekti...Dört gün çok sakin bir kıyı otelde çok huzurluydum. Çok kalabalık değildi. Deniz soğuk, temiz ve asildi. Henüz kara kadar alçalmamıştı. Benliğinden ödün vermeden bazen coşup, bazen sakin bir kedi gibi içimize sokuldu. Aklı başında üç genç kız hala başbaşa sakin sakin denize girip tatil keyiflerini yapıyorlardı. Tanıştık tadında tatlı kahve sohbetleri yaptık. Huzuru kısa da olsa yakalamıştım. Sık sık, ohhh kebaptayım lafı çıkmaya başlamıştı ağzımdan...Şarkıdaki gibi;”Take a deep breath... Relax” Ta ki son geceye kadar... Kızımın ağzında bir “Catamaran” lafı. Yok ağustosta arkadaşları gelecekmiş, yok çok ünlüymüş. Kapıdan bacadan girerek, bizden belki birgün arkadaşlarına takılabilme ümidiyle ağız yokluyor. Gidip nasıl bir yer olduğunu görelim dedim. Öyle ya birgün gidecekse nasıl bir ortam olduğunu bilmekte fayda var. Girişte 30 lira ödedik böylelikle bir içecek hakkı kazandık. Girenlerin yaş ortalama aralığı oldukça fazla olduğu gibi, her keseden insan grubu da mevcuttu. Saat 01 gibi o devasa catamaran denize yavaşça açıldı. Müzik de hafiften ritmini hızlandırınca pist dolmaya başladı. Gökyüzü- açık hava- müzik- sigara dumanı yok ne güzelmiş dememe kalmadan pistin köşelerinden çıkan amazonvari kızlara gözüm ilişti. Derken uzun direklere tırmanan siyah iplere bulanmış yarı çıplak dansçı kızlar...Herkes gibi dans ediyorlar. Birinin elinde kırbaç gördüm vampir gibi hareketler yapıyor. Yıllar önce cinsellik unsurunu Amerika’da kullanan barlar görmüştüm. Olur bize de ancak gelmiş dedim sohbet ederken ufaktan ritm de tutuyoruz... Hiçbir bilgi verilmeden içeriye alınan yaşı 14-15 olan çocuklara, alkol içmeye 24 yaş sınırı koyan mantık nasıl engel olmuyor? Yurtdışında böyle klüplere girerken bilirsiniz ne bekliyor sizi. Biz ne açık kapılı bir pazarız böyle? Gençlerimiz her türlü tehlikeye gözgöre göre kaydırılıyor. Özümüz, kafamız, onurumuz, ahlakımız, benliğimiz, kanımız değiştiriliyor.